A‘CEMÎ

الأعجمي

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen ve çeşitli anlamlarda kullanılan bir terim.

Kökünde “kapalılık, müphemlik, anlaşılmazlık” anlamı bulunan a‘cem (أعجم) kelimesi, “fasih konuşamayan, maksat ve meramını ifadede güçlük çeken; Arap olmayan kimse” gibi mânalara gelmekte olup bu son mânada acem (عجم) ile eş anlamlıdır. Ayrıca dilsize, saçılıp dağılmamış halde bulunan ve bu sebeple ses ve gürültüsü duyulmayan deniz dalgasına da a‘cem denir. A‘cemî (أعجمي) de a‘cemin nisbet hali olup kendi kendine nisbeti bakımından mübalağa ifade eder. Acemin nisbet hali olan acemî ile aralarında şu fark vardır: Fasih konuşsun veya konuşmasın Arap olmayana acemî, Arap olsun veya olmasın fasih konuşamayan kimseye de a‘cemî denir. Ayrıca açık ve anlaşılır olmayan kitap, yazı ve dil için de kullanılan a‘cemî kelimesi, Kur’ân-ı Kerîm’de “Arapça bilmeyen, yabancı; Arapça’dan başka dil” gibi mânalarda geçmektedir (bk. en-Nahl 16/103; eş-Şuarâ 26/198-199; Fussilet 41/44).

A‘cemin müennes şekli olan acmâ (عجماء) ile aynı kökten türeyen müsta‘cim (مستعجم) kelimeleri, konuşma kabiliyeti olmaması bakımından “hayvan” karşılığında kullanılmıştır. Acmâ kelimesi bu anlamda hadislerde geçmektedir (bk. Buhârî, “Diyât”, 28, 29, “Zekât”, 66; Müslim, “Hudûd”, 45, 46; İbn Mâce, “Diyât”, 27). Ayrıca, gündüz kılınan vakit namazlarına da okuyuşun gizli (sessiz) olması sebebiyle “acmâ” denilmiştir (ayrıca bk. ACEM).

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “Diyât”, 28, 29, “Zekât”, 66; Müslim, “Hudûd”, 45, 46; İbn Mâce, “Diyât”, 27; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “acm” md.; Lisânü’l-Arab, “acm” md.; Kamus Tercümesi, “acm” md.; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1960, VI, 4211-4212.

Abdullah Aydemir