ABBÂD b. SÜLEYMAN es-SAYMERÎ

عباد بن سليمان الصيمري

Ebû Sehl Abbâd b. Süleymân (Selmân) es-Saymerî (ö. 250/864)

Basra Mu‘tezilesi’nin önde gelen kelâmcılarından.

Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Nisbesinden anlaşılacağı üzere Saymeralıdır. Saymera, biri Basra’da Ma‘kıl nehri civarında, diğeri de


Hûzistan ile Diyârıcebel arasında bulunan iki şehrin adıdır. İbnü’n-Nedîm’in “el-Basrî” kaydına dayanarak Abbâd’ın Basra Saymerası’ndan olduğunu söylemek mümkündür. Ancak onun Hûzistan Saymerası’ndan olduğu da ileri sürülmektedir (bk. Elr., 70).

Abbâd, Hişâm b. Amr el-Fuvatî’nin talebesi oldu ve onun düşüncelerini benimseyerek Ebü’l-Hüzeyl’den beri devam eden diğer Basra Mu‘tezilesi’nin ana temayüllerine karşı çıktı. Bu sebeple Ebû Ali el-Cübbâî ile oğlu Ebû Hâşim ve Kadî Abdülcebbâr gibi Mu‘tezile âlimleri tarafından tenkitlere mâruz kaldı. Ebû Hâşim’in Abbâd b. Süleyman’ı tenkit etmek için müstakil bir eser yazdığı bilinmektedir. Abbâd’ın İbn Küllâb el-Basrî ile münazaralar yaptığı ve onu düşüncelerinden dolayı Hıristiyanlık’la suçladığı rivayet edilmektedir.

Abbâd’a göre duyular beş değil, yedidir. Elem ve lezzeti hissetmek de iki ayrı duyudur. Abbâd, kıdemin Allah’ın zâtının daima var olduğu anlamına geldiğini belirtmiş, Allah’tan önce bir varlığın bulunmadığı görüşünü reddederek böyle bir kıyaslamanın dahi câiz olamayacağını ileri sürmüştür. Allah’ın birliği sayı mânasında anlaşılamaz, sadece zâtını övmek için O’na “bir” (vâhid) denilebilir. Ona göre Allah hay, âlim ve kadirdir; fakat zâttan ayrı birer kavram (sıfat) olan hayat, ilim ve kudret O’na nisbet edilemez. Diğer bütün ilâhî isimlerde de durum aynıdır. Allah var olacağını bildiği varlıkları yaratmaya muktedirdir. Fakat O’nun hakkında, “Var olmayacağını bildiği şeyleri yaratmaya muktedirdir” denmez. “Allah binefsihi veya bizâtihi âlim, kadir ve diridir” diyenleri reddeden Abbâd, nefs ve zât kelimelerinin kullanılmasına kesinlikle karşı çıkmıştır. Abbâd, “Allah’ın yüzü, elleri, gözleri ve yanı (vech, yed, ayn, cenb) vardır” diyenleri de reddetmiş ve teşbihi andıran bu tür sıfatları ihtiva eden âyetlerin ancak Kur’an âyetleri olarak kıraat edilebileceğini, fakat bunların tefsir ve te’vil edilebilecek bir mânası bulunmadığını savunmuştur. Ona göre yaratıcı ve rızık verici (hâlik, râzık) gibi fiilî sıfatların kadîm veya hâdis olduğu hakkında da herhangi bir hüküm vermek doğru değildir. Abbâd imanı, küfrü, şerri ve insanların kötü dediği şeyleri Allah’ın yaratma gücünün bulunmadığını iddia etmiş, onun her fiilinin “câiz kategorisi”ne girdiğini, fiilinde salâha riayet etmemesinin ise câiz olmadığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte Allah’ın âhirette vereceği bir sevaba karşılık (ıvaz*) olmaksızın kullarına elem vermesinin güzel bir fiil olarak nitelenebileceğini kabul eder. Ona göre nübüvvet, işledikleri amellerin sonucu olarak peygamberlere verilmiş bir mükâfattır. Hissî mûcizeler peygamberliğin delili olamaz. Çünkü asânın yılana dönmesi, ayın ikiye bölünmesi birer arazdır. Arazlar ise bu konuda delil olmaz. Günah işleyen kimse tövbe etse de işlediği günahın cezasından kurtulamaz (Abbâd’ın diğer görüşleri için bk. Eş’arî, Makalât, “Fihrist”, s. 640-641).

Abbâd b. Süleyman’ın yazdığı eserler, İbnü’n-Nedîm’in belirttiğine göre, Kitâbü’l-İnkâr en yahluka’n-nâs efǾâlehum, Kitâbü Tesbîti delâleti’l-aǾrâz, Kitâbü İsbâti’l-cüzǿi’llezî lâ yetecezzeǿ ve el-Ebvâb’dır. Ebû Hâşim’in, bu son eseri nakz ve reddettiği rivayet edilmektedir.

Abbâd b. Süleyman’ın fikirlerini benimseyenlere Abbâdiyye denildiği Eş‘arî tarafından kaydedilmekte ise de daha sonraki eserler Abbâdiyye’den bahsetmemiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Hayyât, el-İntisâr (nşr. M. Nyberg), Kahire 1925 → Beyrut 1957, s. 69; Eş‘arî, Makalât (nşr. H. Ritter), Wiesbaden 1382/1963, s. 165-166, 180, 225-226, 246, 268, 467, 496, 640-641; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (nşr. Rızâ-Teceddüd), Tahran 1391/1971, s. 215; Kadî Abdülcebbâr, el-Muġnî, IV (nşr. Muhammed Mustafa Hilmi v.dğr.), s. 421; VI/1 (nşr. Ahmed Fuâd el-Ehvânî v.dğr.), Kahire 1382/1962, s. 127, 179; a.mlf., Şerhu’l-Usûli’l-hamse (nşr. Abdülkerîm Osman), Kahire 1384/1965, s. 489, 625, 754; Bağdâdî, el-Fark (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire, ts. (Mektebetü Dâri’t-türâs), s. 161-162; İbn Hazm, el-Fasl (nşr. Muhammed İbrâhim Nasr-Abdurrahman Umeyre), Riyad 1402/1982, V, 63, 71; İsferâînî, et-Tebsîr (nşr. M. Zâhid el-Kevserî), Kahire 1359/1940, s. 46, 82; Pezdevî, Usûlü’d-dîn (nşr. Hans Peter Linss), Kahire 1383/1963, s. 9; Şehristânî, el-Milel ve’n-nihal (nşr. M. Seyyid Kîlânî), Kahire 1381/1961, I, 73-74; Sübkî, Tabakatü’ş-ŞâfiǾiyye (nşr. Mahmud Muhammed et-Tanâhî v.dğr.), Kahire 1383-96/1964-76, II, 299; İbnü’l-Mürtazâ, Tabakatü’l-MuǾtezile (nşr. S. D. Wilzer), Wiesbaden 1961 → Beyrut 1380/1961, s. 77; İbn Hacer, Lisânü’l-Mîzân, Haydarâbâd 1329-31 → Beyrut 1390/1971, III, 229-230; W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. E. Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 273, 277, 300, 357; a.mlf., “ǾAbbad b. Sulayman”, EI² (İng.), I, 4-5; A. S. Tritton, İslâm Kelâmı (trc. Mehmet Dağ), Ankara 1983, s. 116-119; W. Madelung, “ǾAbbad b. Salman”, Elr., I, 70-71.

Mustafa Öz