ABDÜLKAHİR el-CÜRCÂNÎ

عبد القاهر الجرجاني

Ebû Bekr Abdülkahir b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Cürcânî (ö. 471/1078-79)

Arap dil bilgini ve edebiyat nazariyatçısı.

Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Ortaçağ’ın önemli kültür merkezlerinden biri olan Cürcân’da doğdu ve bütün hayatını orada geçirdi. Arap dil bilgisini, meşhur âlim Ebû Ali el-Fârisî’nin yeğeni ve talebesi Ebü’l-Hüseyin Muhammed b. Hasan el-Fârisî’den okudu. Ayrıca, Kadı Ebü’l-Hasan Ali b. Abdülazîz el-Cürcânî’den de ders aldığı rivayet edilmektedir (bk. Yâkut, XIV, 16). Tahsilini bitirdikten sonra Cürcân’da ders vermeye başlayınca şöhreti kısa zamanda yayıldı. Ondan ders okumak isteyen ilim meraklıları Cürcân’a akın etmeye başladılar. İran asıllı olmasına rağmen hiçbir eserini Farsça yazmadı. Selçuklu Veziri Nizâmülmülk başta olmak üzere ileri gelen birçok kimseye kasideler yazdıysa da onlardan beklediği ilgiyi göremedi. Rahat bir hayat sürmediği, bundan dolayı da karamsar ve insanlara karşı kötümser olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. Büyük ihtimalle 471 (1078-79) yılında Cürcân’da vefat etti.

Abdülkahir el-Cürcânî’nin “İmâmü’n-nühât” (büyük dil bilgini) diye tanınması, sarf veya nahiv sahasında yeni bir şey ortaya koymuş olmasından dolayı değil, dilin bütün inceliklerine vâkıf bulunması ve özellikle nahvi bir “Arap mantığı” niteliğinde ele alması sebebiyledir. Şu bir gerçek ki “Belâgat şeyhi” unvanı ile anılmayı hak ettiğinde kimsenin tereddüdü yoktur. Zira Câhiz’den bu yana hiçbir belâgat âliminin bu alanda Cürcânî kadar tefekküre dayalı güçlü bir tenkit zihniyetine sahip olduğu söylenemez. Onun Esrârü’l-belâga ve Delâilü’l-icâz adlı eserlerini Fahreddin er-Râzî gibi bir âlimin telhis etmesi, Cürcânî’nin bu sahadaki otoritesini göstermeye yeterlidir.

Abdülkahir el-Cürcânî’nin belâgat konusundaki görüşleri, Kur’an’ın i‘cazı etrafında geliştirilen tartışmalara dayanır. O, kelâm ilminin önemli konularından biri olan nübüvvet bahsini doğrudan ilgilendiren i‘caz* meselesi ile nazım görüşünü (bk. NAZMÜ’L-KUR’ÂN) dil açısından ele alıp incelemiştir. Mu‘tezile ileri gelenlerinden Nazzâm’ın başlattığı bu tartışmada, kimine göre i‘caz sarfe*de, kimine göre de fesahat*tadır. Nazzâm’ın temsil ettiği sarfe taraftarlarına göre Kur’an’ın i‘cazı, nazım veya telifinde değil, bir benzerini yapmaktan insanların Allah tarafından özel olarak âciz bırakılmış olmasındadır. Kur’an’ın i‘cazını fesahatında arayanlar ise fesahat kavramı üzerinde ortak bir görüşe varamamışlardır. Kimine göre fesahat lafızlarda, kimine göre ise lafız ve mâna güzelliğinde aynı oranda aranmalıdır. Cürcânî, sarfe anlayışına ve beşer kudreti dahilinde yorumlanan fesahat ve belâgat görüşlerine karşılık nazım kavramı etrafındaki görüşlerini ortaya koymuştur. Öyle anlaşılıyor ki nazım, Mu‘tezile’nin kullandığı fesahat kavramına mukabil Eş‘arî çevrelerinin kullandığı bir deyim haline gelmiştir. Nitekim Eş‘arîler’in meşhur siması Bâkillânî de Kur’an’ın i‘cazını hep nazımında aramıştır (bk. İcâzü’l-Kurân, s. 35). Genel olarak, Mu‘tezile’nin fesahat özelliklerini tek tek kelimelerde, hatta harf ve seslerde aramasına karşılık, Cürcânî bu özelliklerin terkipte, başka bir deyişle cümle tekniğinde bulunduğunu ortaya koymuştur. Diğer nazım görüşlerinin Kur’an’ın i‘cazını ispata yetmeyeceğini belirterek, 500 sayfalık Delâilü’licâz’ında sadece nazım anlayışı üzerinde durmuştur. Ona göre kelimelerde i‘caz aranamaz; çünkü Araplar arasında Kur’an’ın nüzulünden önce de var olan bu kelimeler, pek azı müstesna olmak üzere, aynı anlamlarla Kur’an’da yer almıştır. Tek tek kelimeler, zihinde oluşan mânalara sembol olmaktan öteye geçemez. Mütenâfir (telaffuzu zor) kelimelerin Kur’an’da bulunmaması i‘cazı pekiştiren önemli bir unsur ise de yeterli değildir. Aksi halde kolayca söylenebilen alelâde sözlerin de fasih sayılması gerekirdi. Müzikal uyumda i‘caz aranmayacağı gibi, veznin de fesahat ve belâgatta payı yoktur. Öyle olsaydı vezinleri aynı olan iki kasideyi, diğer edebî özelliklerini söz konusu etmeden, aynı ölçüde beliğ saymak gerekirdi. Ayrıca i‘caz, âyetler arasındaki fâsıla*larda da aranamaz; zira kafiyeyi büyük bir ustalıkla seçebilenler fâsılayı da kolaylıkla uygulayabilirler. Bu konuda Cürcânî’nin işaret ettiği bir diğer hususa göre i‘caz, muhtelif âyetlerde görülen istiare, mecaz ve kinaye gibi edebî sanatların tahlili ile de ortaya konamaz. Aksi takdirde, bu tür edebî sanatların yer almadığı âyetlerde i‘caz bulunmadığı


iddia edilmiş olur. Ona göre Kur’an’ın gerçek anlamda i‘cazı, haiz olduğu fesahat ve belâgattan kaynaklanmaktadır. Bu fesahat ile belâgat, nâzil olduğu gibi aynen muhafaza edilen nazımın içinde bulunmaktadır. Nazım ise lafızlar arasındaki “üslûp ilişkisi”nden ibarettir (daha geniş bilgi için bk. İ‘CAZ).

Eserleri. 1. Esrârü’l-belâga*. Kendisinden önceki çalışmalardan faydalanarak belâgat ve şiirin belli başlı meselelerini ana hatları ile ortaya koyduğu bir eserdir. 2. Delâilü’l-icâz*. Bu da Kur’ân-ı Kerîm’in i‘cazının nazımda olduğunu söyleyerek birçok belâgat konularını işlediği orijinal bir eserdir. 3. er-Risâletü’ş-şâfiye. Kur’ân-ı Kerîm’in i‘cazına dair olan bu risâlenin Delâilü’l-icâz’dan daha önce yazıldığı tahmin edilmektedir. İlk iki kitapta olduğu gibi bunda da nazım görüşü ağırlıklı olarak işlenmektedir. Eser, Muhammed Halefullah ve Muhammed Zağlûl Sellâm tarafından Rummânî ve Hattâbî’nin aynı konuya dair iki risâlesiyle birlikte tahkik edilerek Selâsü resâil fî icâzi’l-Kurân adıyla neşredilmiştir (Kahire 1956). 4. el-Avâmilü’l-mie* (Mietü âmil). Kelime ve cümlelerin i‘rabına tesir eden yüz âmilden (bk. AVÂMİL) bahseden gramer kitabıdır. 5. Kitâbü’l-Cümel. Müellif, gramere dair muhtasar bir kitap olan ve el-Cürcâniyye diye de bilinen bu eseri et-Telhîs, adıyla kendisi şerhetmiştir. Eserin diğer şârihleri arasında Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Haşşâb, İbnü’l-Usfûr, Muhammed b. Ebü’l-Feth b. Ebü’l-Fazl el-Ba‘lî, Muhammed b. Ahmed el-Kayserî, Trablusşam Kadılkudâtı Ahmed b. Şerefüddin es-Seâlibî ve Âşık el-İznikî gibi âlimler vardır. Kitâbü’l-Cümel Ali Haydar tarafından tahkik edilerek neşredilmiştir (Dımaşk 1972). 6. el-Muhtâr min şir (min devâvîn) el-Mütenebbî ve’l-Buhtürî ve Ebî Temmâm. Adı geçen üç şairin şiirlerinden derlenmiş bir antoloji olup Abdülazîz el-Meymenî tarafından Abdülkahir el-Cürcânî’ye ait bazı şiirler, Efvehü’l-Evdî, Şenfera’l-Ezdî divanları ve az bilinen dokuz kaside ile birlikte et-Tarâifü’l-edebiyye mecmuasında neşredilmiştir (Kahire 1973). 7. Kitâbü’l-Muktesid (Muktasad veya Muktadab) fî şerhi’l-Îzâh,. Ebû Ali el-Fârisî’nin nahve dair el-Îzâh, adlı eserine yazdığı otuz ciltlik el-Mugnî adlı şerhin üç cilt halinde hulâsasıdır. Ayrıca el-Îzâh,’ı el-Îcâz adıyla da ihtisar etmiştir. Kâzım Bahr el-Mercân tarafından tahkik edilen eser iki cilt olarak neşredilmiştir (Bağdat 1982). 8. et-Tetimme fi’n-nahv. Târık Necm Abdullah tarafından tahkik edilerek neşredilmiştir (Mekke 1405/1985). 9. Kitâb fi’t-tasrîf. Bazı kaynaklarda el-Umde fi’t-tasrîf adıyla zikredilen eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Lâleli, nr. 3740/3) bir nüshası bulunmaktadır. 10. Muhtârü’l-ihtiyâr fî fevâidi miyâri’n-nüzzâr. Bedî ve beyân ile kafiyeye dair olan eserin Köprülü (nr. 1392) ve Süleymaniye (Fatih, nr. 4094) kütüphanelerinde birer nüshası vardır.

Abdülkahir el-Cürcânî’nin hayatından bahseden kaynaklarda onun ayrıca, Derecü’d-dürer (Kur’an tefsiri); Şerhu sûreti’l-Fâtiha; Kitâbü’l-Arûz; el-Mutazıd; el-Mesâilü’l-müşkile ve el-Miftâh, gibi eserlerinden de söz edilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Bâkıllânî, İcâzü’l-Kurân (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1963, s. 35; İbnü’l-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâǿ (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1386/1967, s. 363-364; Yâkut, MuǾcemü’l-üdebâǿ (nşr. Ahmed Ferîd Rıfâî), Kahire 1355-57/1936-38, XIV, 16; İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1369-93/1950-73, II, 188-190; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVIII, 432-433; Kütübî, Fevâtü’l-Vefeyât (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1973-74, II, 369-370; Taşköprizâde, Miftâhu’s-saâde (nşr. Abdülvehhâb Ebü’n-Nûr-Kâmil Kâmil Bekrî), Kahire 1968, I, 170, 177-178; Brockelmann, GAL, I, 341-342; Suppl., I, 503-504; C. Zeydan, Âdâb (nşr. Şevki Dayf), Kahire 1957, III, 46; Serkîs MuǾcem, 681; Hediyyetü’l-ârifîn, I, 606; Merâgi, Târîhu ulûmi’l-belâga, Kahire 1950, s. 100; A. Ahmed Bedevî, Abdülkahir el-Cürcânî ve cühûdühû fi’l-belâgati’l-Arabiyye, Kahire 1962; Şevki Dayf, el-Belâga tetavvür ve târîħ, Kahire 1965, s. 160-219; G. J. H. Van Gelder, Beyond the Line, Leiden 1982, s. 130-136; Ömer Ferrûh, Târîhu’l-edebi’l-Arabî, III, 183-188; Abdülazîz Abdülmu‘tî Arefe, Terbiyyetü’z-zevki’l-belâgı inde Abdilkahir el-Cürcânî, Kahire 1983; M. Kürd Ali, Künûzü’l-ecdâd, Dımaşk 1984, s. 248-251; Nasrullah Hacımüftüoğlu, Fahreddin er-Râzî’nin Nihâyetü’l-îcâz fî dirâyeti’l-icâz’ının Edisyon Kritiği ve Abdülkahir el-Cürcânî’nin Belâğatla İlgili Eserlerinin Mukayesesi (doktora tezi, 1987), Atatürk Ünv. İlahiyât Fak., s. 100 vd.; Max Weisweiler, “Abdalqahir al-Curcani’s Werk Über Die Unnachahmilchkeit des Korans und Seine Syntaktisch-Stilistischen Lehren”, Oriens, XI, Leiden 1958, s. 77-121; A. Hamdi el-Hûlî, “et-Tefsîrü’l-menhecîinde Abdilkahir el-Cürcânî”, ed-Dâre, VII/4, Riyad 1983, s. 36-50; Gazzâlî Harb, “Mine’l-Ârâi’l-lügaviyye ve’n nahviyye li-Abdilkahir el-Cürcânî”, ed-Dâre, IX/3, Riyad 1984, s. 68-80; Nasr Ebû Zeyd, “Mefhûmü’n-nazminde Abdilkahir el-Cürcânî, kırâe fî davi’l-üslûbiyye”, Fusûl, V/1, Kahire 1984, s. 11-24; D. Osman Muvâfî, “Mevkifü Abdilkahir el-Cürcânî min kazıyyeti’l-manâ”, ed-Dâre, XIII/3, Riyad 1987, s. 20-42; K. Abu Deeb, “al-Djurdjanı”, EI² Suppl. (İng.), s. 277-278; a.mlf., “Abd al-Qaher Jaorjaanı”, EIr., I, 134-137.

Nasrullah Hacımüftüoğlu