ABDULLAH b. ÜBEY b. SELÛL

عبد الله بن أبي بن سلول

Ebü’l-Hubâb Abdullah b. Übeyy b. Mâlik b. el-Hâris (ö. 9/631)

Hz. Peygamber devrinde Medine’de yaşayan münafıkların reisi.

Babasının annesine nisbetle İbn Selûl diye de anılan Abdullah, Hazrec kabilesinin reisi olup Medine’nin idaresi kendisine verilmek üzere iken Hz. Peygamber’in oraya hicretiyle bundan vazgeçilmiştir. Bu sebeple, Bedir Savaşı’ndan hemen sonra müslüman olmuş görünmesine rağmen, Peygamber’e ve onun tebliğ ettiği dine karşı beslediği kin ve düşmanlık duygularından hiçbir zaman kurtulamamıştır.

Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur; tarih içindeki yerini ancak sebep olduğu hadislerle tesbit etmek mümkün olmaktadır. Müslüman olmadan önce edebe aykırı bazı sözler söylediği ve yakışıksız davarnışlarda bulurduğu hadis kaynaklarında yer almıştır (bk. Buhârî, “Merdâ”, 15, “Edeb”, 115; Müslim, “Cihâd”, 116; Müsned, V, 203). Hadiseye şahit olan Üsâme b. Zeyd’in anlattığına göre Hz. Peygamber, evinde hasta yatmakta olan Sa‘d b. Ubâde’nin ziyaretine giderken aralarında Abdullah’ın da bulunduğu müslüman, müşrik ve yahudilerden oluşan bir toplulukla karşılaşmış, onlara yaklaştığı sırada Abdullah kaftanıyla burnunu kapatarak,


“Toz kaldırmayın” demiştir. Bununla beraber Hz. Peygamber bineğinden inerek onlara selâm vermiş, kur’an okumuş ve müslüman olmayanları İslâm’a davet etmiştir. Bundan rahatsız olan Abdullah, Peygamber’e, söylediklerinin doğru ve güzel olduğunu, ancak kendilerini rahatsız etmemesini, tebligatını sadece kendisi ziyarete gelenlere yapmasını söylemiştir. Onun bu davranışına sert tepkiler gösterilmek üzere iken Hz. Peygamber bunalrı önlemiş, sonra da Sa‘d b. Ubâde’nin evine giderek olanları anlatmıştır. Kaynakların kaydettiğine göre Sa‘d Hz. Peygamber’e, Yesrib halkının Abdullah’a taç giydirmek üzere iken kendisinin Medine’ye hicret etmesiyle bunun geçekleşemediğini hatırlatarak bu tür davranışların bundan kaynaklandığını söylemiş ve onu mâzur görmesini rica etmiştir. Abdullah b. Übeyy’in Hz. Peygamber’e karşı beslediği düşmanlık hislerinin Mekkeli müşrikler tarafından tahrik edildiğini de söylemek gerekir. Ebû Dâvûd’un naklettiği bir habere göre “Harâc”, 22), hicretten birkaç gün sonra Kureyş ileri gelenleri Abdullah’a bir mektup göndererek himayelerine aldıkları Peygamber’i öldürmelerini veya Medine’den çıkarmalarını istemişler, aksi takdirde bütün güçleriyle üzerlerine yürüyeceklerini bildirmişlerdir. Abdullah b. Übeyy’in konuyu taraftarlarıyla müzakere etmekte olduğu haberi Hz. Peygamber’e ulaşmış, o da Abdullah’ı ziyaret ederek Kureyş’in isteklerine uydukları takdirde kendilerinin zararlı çıkacaklarını ona hatırlatmıştır. O sırada Medine’nin büyük çoğunluğu müslüman olduğu için Abdullah Peygamber’e karşı harekete geçmeğe cesaret edememiştir.

Abdullah b. Übeyy’in müslüman oluş sebebini, Bedir Savaşı’nın müslümanlar lehine sonuçlanmasında aramak lâzımdır. Bedir Savaşı’nda müşriklerin galip geleceğine inanan Abdullah’ın taç giyme ümidi yeniden kuvvetlenmiş, fakat müslümanların zafer kazanması, onu hayal kırıklığına uğrattığı gibi Medine’de müşrik olarak yaşama imkânını da ortadan kaldırmıştır. Bu sebeple istemeyerek de olsa müslüman görünmeyi tercih etmek zorunda kalmıştır.

Abdullah b. Übeyy’in işbirliği yaptığı gruplaradn biri Medine’deki yahudilerdi. Hazrec kabilesi eskiden beri Nadîr yahudilerinin müttefiki olduğu için Abdullah, onların İslâm aleyhtârı faaliyetlerine katılabiliyordu. Müslümanların Bedir zaferini hazmedemeyen ve bundan kendi kötü âkıbetlerinin işaretini gören Kaynuka‘ yahudileri bazı taşkınlıklarda bulunmuşlardı. On bey gün süren kuşatma sonucunda yahudiler Hz. Peygamber’in hükmüne razı olarak teslim oldukları bir sırada Abdullah onların imdadına koşmuş ve peygamber’e Hazrec kabilesinin yahudilerle antlaşma yapmış olduğunu ileri sürmüştür. Bu hadiseden sonra müslümanların, yahudilerle hıristiyanlar ıdost edinmelerin iyasaklayan âyet nâzil olmuştur (el-Mâide 5/51). Hemen arkasından gelen âyette de Abdullah b. Übey ve taraftarları kastedilerek, “Kalblerinde hastalık bulunanların, bize bir felâket gelmesinedn korkuyoruz, diyerek onların arasında koşuştuklarını görürsün” buyrulmaktadır. Uhud Savaşı’nda Hz. Peygamber düşmanı Medine’de karşılamak düşüncesindeyken, bazı genç sahâbîlerin ısrarı üzerine, 700 kişilik bir kuvvetle Uhud’a doğru yola çıkmıştı. Abdullah da medine’den dışarı çıkılmasına taraftar değilken Peygamber’in çıktığını görünce 300 kişilik bir kuvvetle ona katılmış, ancak yolda medine’den ayrılmamak hususundaki görüşüne itibar edilmediğini ileri sürerek ve “Sizin savaşacağınızı bilmiyordum” diyerek savaşa katılmaktan vazgeçmiş, kendisine bağlı olan kuvvetle Medine’ye geri dönmüştür.

Hz. Peygamber’in Nadîr yahudilerinin Medine’yi terketmelerini istemesi üzerine, Abdullah b. Übey yahudilere haber göndererek yerlerinden ayrılmamalarını ve Peygamber’e karşı gelmelerini istemişti. Yahudiler de buna güvenerek kalelerine kapanmış ve mukavemete teşebbüs etmişlerse de vaad edilen yardım gelmeyince müslümanların şartlarını kabul etmek zorunda kalmışlardı. Kur’ân-ı Kerîm bu hadiseye işaret ederek münafıkların yalancılığını bir defa daha ortaya koymuştur (bk. el-Haşr 59/11).

Abdullah b. Übey, Müstalikoğulları Savaşı’ndan dönerken de eskiden beri sürdürdüğü bozguncu hareketlerine devam ederek muhacirler aleyhine çirkin sözler söylemiş, fakat öldürülmesine yol açacak muhtemel sert tepkileri bizzat Hz. Peygamber engellemiştir. Yine bu sırada Hz. Âişe hakkında uydurulan iftiranın (bk. ÂİŞE, İFK) baş tertipçisi ve yayıcısı da o olmuştur. Kur’an’da Abdullah kastedilerek, “İftiranın büyüğünü üstlenen adam için en büyük azap vardır” (en-Nûr 24/11) buyurulmuştur. Hz. Peygamber kendisini çok üzen bu hadiseden dolayı da Abdullah’ı cezalandırmamış ve ona karşı daima müsamahalı davranılmasını istemiştir.

Abdullah b. Übey hicretin dokuzuncu yılı şevval ayının sonlarına doğru (şubat ortaları 631) hastalandı; yirmi gün süren bu hastalıktan sonra da öldü. Oğlu Abdullah, babasını kefenlemek için Peygamber’den gömleğini istedi, cenaze namazını kıldırmasını da rica etti. Hz. Peygamber gömleğini verdi, fakat namazını kıldırmak için harekete geçtiği sırada Hz. Ömer’in ısrarlı itirazlarıyla karşılaştı. Ömer, Tevbe sûresinin sekseninci âyetine dayanarak münafıkların affı için dua edilemeyeceğini ileri sürüyordu. Nihayet aynı sûrenin nâzil olan seksen dördüncü âyeti, Ömer’i tasdik eder mahiyette, münafıklara dua etmeyi ve kabirlerini ziyareti kesinlikle yasakladı.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hişâm, es-Sîre (nşr. Mustafa es-Sekka v.dğr.), Kahire 1375/1955, III, 51-53, 67-68, 302, 305, 309; İbn Sa‘d, et-Tabakatü’l-kübrâ (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1388/1968, II, 38, 48, 165; IV, 349-350; Müsned, V, 203; Buhârî, “Merdâ”, 15, “Edeb”, 115; Müslim, “Cihâd”, 116; Ebû Dâvûd, “Harâc”, 22; Taberî, Târîh (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl) Kahire 1960-70 → Beyrut, ts. (Dâru Süveydân), II, 480, 502-504, 553-554, 586, 605-608, 614; III, 103, 120; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (nşr. C. J. Tornberg), Leiden 1851-76 → Beyrut 1399/1979, I, 676; II, 150, 173, 192-193, 197; Montgomery Watt, “Muhammed”, The Cambridge History of Islam, Cambridge 1970, I/A, s. 43-44, 46-47; a.mlf., “‘Abd Allah b. Ubayy”, EI² (İng.), I, 53; Martin Lings, Muhammed, his life based on the earliest sources, London 1983, s. 237-239; A. Schaade, “Abdullah”, İA, I, 43-44.

Talât Koçyiğit