AĞLEBÎLER

İfrîkıyye, Cezayir ve Sicilya’da hüküm süren bir İslâm hânedanı (800-909).

Hânedanın kurucusu olan İbrâhim, Ebû Müslim’in kumandanlarından olup Abbâsî Halifesi Mansûr tarafından İfrîkıyye’ye gönderilen Ağleb’in oğludur. Abbâsî Halifesi Hârûnürreşîd zeki ve kabiliyetli bir diplomat, iyi bir hatip, şair ve fakih olan İbrâhim’i Zap valiliğine tayin etti (795). Bu görevi sırasında ehliyet ve liyakatini ispat ederek halifenin çok güvendiği kumandanlardan Herseme b. A‘yân’ın desteğini kazandı. Bu sırada Muhammed b. Mukatil’in İfrîkıyye valiliğine tayin edilmesinden memnun olmayan halk Herseme’ye mektuplar göndererek onun yerine İbrâhim b. Ağleb’in tayin edilmesini istedi. Herseme meseleyi Hârûnürreşîd’e arzetti. O dönemde Mısır İfrîkıyye’ye her yıl 100.000 dinarlık yardım gönderiyordu. Bölgede çıkan sürekli ayaklanmalar


da devleti huzursuz ediyordu. Nitekim o sırada Kayrevan’da çıkan bir isyan Herseme tarafından bastırılmış, ancak onun şehirden ayrılmasından hemen sonra tekrar alevlenmişti. İbrâhim’in, İfrîkıyye valiliğine tayin edildiği takdirde bu yardımı istemeyeceği gibi beytülmâle her yıl 40.000 dinar gönderebileceğine dair teklifi halifenin ilgisini çekti. Herseme de onu destekleyince halife babadan oğula intikal etmek üzere İbrâhim’i İfrîkıyye valiliğine tayin etti. Böylece Ağlebîler hânedanının temelleri atılmış oldu.

İbrâhim b. Ağleb, göreve başlar başlamaz ülkede huzur ve asayişi sağlamak için harekete geçti. Tunus ve Mağrib’de çıkan isyanları ve daha sonra kumandanlarından İmrân b. Mücâlid’in (İmrân b. Muhalled) isyanını (810) bastırmaya muvaffak oldu. Ancak 812’de Trablus’u kuşatan İbâzî lideri Abdülvehhâb b. Abdurrahman’ın isyanını bastıramadan aynı yıl vefat edince, oğlu Abdullah şehrin iç kısımlarını İbâzîler’e bırakarak onlarla anlaşmak zorunda kaldı.

Eski Kartaca şehrinin yerini alan Kayrevan başşehir olmak üzere kurulan hânedanın ilk hükümdarı İbrâhim b. Ağleb’in ölümünden sonra yerine oğlu Ebü’l-Abbas Abdullah geçti (812-817). Ebü’l-Abbas’ın koyduğu ağır vergiler halkın protestolarına sebep oldu. Ölümü üzerine yerine geçen kardeşi Ziyâdetullah b. İbrâhim (817-838) önce iç karışıklıklara son verdi; isyanları bastırdı. Daha sonra büyük bir donanma kurarak Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyetindeki Sicilya’nın fethine teşebbüs etti. Sicilya’yı yöneten Bizans valileri arasında çıkan anlaşmazlıklara müdahale eden Ağlebîler, Halife Muâviye zamanında Sicilya’ya karşı yapılan ilk müslüman akınlarını yeniden başlattılar. Bu suretle Bizans İmparatorluğu’nun Akdeniz ve Adriyatik bölgesindeki nüfuzu büyük ölçüde sarsıldı. Hânedanın en güçlü simalarından biri olan I. Ziyâdetullah’ın emriyle 827’de başlatılan bu fetih harekâtı 902 yılına kadar devam etmiştir. 805 ve 813 yıllarında Sicilya idarecileriyle barış anlaşması imzalayan Ağlebîler, Bizans İmparatoru II. Mihail’in 826 yılında Konstantin Souda adlı birini Sicilya valiliğine tayin etmesi ve ona adanın deniz kuvvetleri kumandanı Euphemios’u tutuklamasını emretmesiyle başlayan karışıklıklardan faydalanarak Sicilya’nın fethine teşebbüs ettiler. Euphemios, imparatorun bu emrinden haberdar olunca derhal isyan etti ve Sirakusa’yı ele geçirdi. Ancak daha sonra adamlarından birinin ihaneti yüzünden Sirakusa’da etrafı kuşatılınca Ağlebî Hükümdarı Ziyâdetullah’a başvurup yardım istedi. Bunun üzerine Ziyâdetullah, devrin meşhur âlim ve kadısı Esed b. Furât’ı büyük bir ordunun başında Euphemios’a yardıma gönderdi. Bu yardımcı kuvvetler 14 Haziran 827 tarihinde Euphemios’un donanmasıyla birlikte hareket ettiler. Önce Mâzere’ye çıkan İslâm ordusu burada Euphemios’un askerleriyle birleşerek Bizans ordusunu mağlûp etti. Kadı Esed buradan Sirakusa üzerine yürüdü. Şehir uzun süre kuşatıldıysa da alınamadı. Kadı Esed 828 yılında çıkan bir salgın hastalıktan ölünce müslümanlar muhasarayı kaldırdılar. Yerine geçen Muhammed b. Ebü’l-Cevârî, Euphemios ile birlikte önce Mineo’ya gitti. Sonra da adanın içlerine doğru ilerleyip Kasryâne’yi (Castrogiovanni) kuşattılar. Fakat Muhammed’in ölümü Euphemios’un da Kasryâne halkı tarafından bir suikast sonucu öldürülmesi üzerine sefer başarısızlıkla sonuçlandı ve müslümanlar Mineo’ya geri dönmek zorunda kaldılar.

830 yılında durum müslümanların lehine gelişti. Ziyâdetullah’ın gönderdiği donanma, Endülüs’ten gelen kuvvetlerin başında bulunan Asbağ b. Vekîl el-Hevvânî’nin emrinde toplandı. Önce Mineo’daki müslümanlara yardıma gidildi. Sonra bugünkü Caltanisetta şehri muhasara edildi. Fakat yine salgın bir hastalık çıktı ve Asbağ öldü. Bu yüzden kuşatma kaldırılıp Endülüs’e dönüldü, İfrîkıyye kuvvetleri ise Palermo’yu kuşattı ve Bizans valisi şehri müslümanlara teslim etti (12 Eylül 831). Ziyâdetullah, Palermo’nun fethinden beş ay sonra Sicilya emirliğine yeğeni Ebû Fihr Muhammed b. Abdullah’ı getirdi. Ebû Fihr 835 yılına kadar muhtelif seferler düzenledi. Muhammed b. Sâlim emrindeki bir orduyu da Taormina üzerine gönderdi. Fakat bu sırada Ebû Fihr’e karşı bir isyan başlatıldı ve onu öldüren âsiler Bizans’a sığındılar (835). Ebû Fihr’den sonra yerine önce Fazl b. Ya‘kub, daha sonra da Ebû Fihr’in kardeşi Ebü’l-Ağleb İbrâhim b. Abdullah geçti. Ziyâdetullah’ın 11 Haziran 838’de ölümü üzerine yerine geçen kardeşi Ağleb b. İbrâhim zamanında da (838-841) müslümanlar Sicilya’ya başarılı seferler düzenlediler ve bazı yerleri ele geçirdiler. Emîr I. Muhammed devrinde (841-856) Messina da müslümanlara teslim oldu (843). Aynı yıl Bizans İmparatoriçesi Theodora’nın Sicilya’ya sevkettiği kuvvetler mağlûp edildi. 847’de Leontini, 849’da Raguza şehirleri İslâm hâkimiyetine girdi. 852-853 yılları arasında adanın bütün güneydoğusu tahrip edildi. 859’da Bizans’ın Sicilya’daki önemli şehri Kasryâne de teslim oldu. Çok miktarda ganimet ele geçirildi. Aynı yıl gönderilen Bizans takviye kuvveti bozguna uğratıldı. Sicilya bu tarihten itibaren başta İtalya olmak üzere asıl Avrupa kıtasına karşı girişilen fetih harekâtı sırasında mükemmel bir üs vazifesi gördü. Müslümanlar Palermo’nun fethinden sonra teşkil ettikleri donanmalarla Güney İtalya’da


hüküm süren ve kendi aralarında kavga halinde bulunan Lombard krallarının ihtilâflarına müdahale ettiler. Lombardlar’ın hüküm sürdüğü Güney İtalya o sırada hâlâ Bizans’ın hâkimiyetinde idi. Napoli şehrinin 837 yılında müslümanlardan yardım istemesi üzerine İslâm orduları yarımadaya geçtiler. Daha sonra Adriyatik denizi sahillerindeki Bari liman şehri ele geçirildi. Aynı yıllarda Venedik önlerine gelen müslümanlar 846 yılında Ostia’ya çıkarma yaparak Batılılar’ın Eternal City (ebedî şehir) dedikleri Roma’yı tehdit ettiler, ancak Roma’nın müstahkem surlarını aşamayıp Saint Peter Katedrali ile Saint Paul Katedrali’ni yağma ettiler. II. İbrâhim de 902 yılında vefatından önce Messina boğazını aşarak İtalya’nın güneyindeki Calabria toprakları üzerinde cihad harekâtında bulundu.

Bizans İmparatoru III. Mihail Sicilya’yı fetheden müslümanlara karşı mücadeleyi dirayetli kumandanların desteğiyle enerjik bir şekilde yürüttü. Fakat bütün bu çabalara rağmen müslümanların ne Sicilya adasını fethetmelerine ve ne de Güney İtalya’daki ilerlemelerine mâni olabildi. Öyle ki, III. Mihail’in imparatorluğunun sonlarına doğru Sicilya’daki önemli şehirlerden sadece Sirakusa ve Taormina Bizans İmparatorluğu’nun elinde kalmıştı. I. Basileios ile Alman İmparatoru II. Ludwig’in, Sicilya’daki müslüman Araplar’ın ileri harekâtını engellemek maksadıyla Ağlebîler’e karşı yaptıkları iş birliği bir sonuç vermediği gibi, Ağlebî hânedanına mensup Ahmed b. Ömer’in emrindeki kuvvetler 869 yılında Malta’yı, Ebû Îsâ b. Muhammed kumandasındaki İslâm orduları da dokuz ay süren bir muhasaradan sonra Sirakusa’yı fethetti (21 Mayıs 878). Söz konusu tarihte müslümanlar, adanın büyük bir kısmına sahip olmuştu. Bu durum Akdeniz’deki İslâm hâkimiyetinin giderek güçlendiğini göstermektedir. 902 yılında Taormina, Rametta ve Elyâc (Aci) de müslümanların eline geçti. Ağlebîler kurdukları güçlü filolarla Fransa, Sardunya ve Korsika sahillerini de tehdit etmeye başladılar.

Ağlebîler son dönemlerinde dirayetli hükümdar ve kumandanlar çıkaramadılar. IX. yüzyılın sonlarına doğru sarsılmaya başlayan hânedan son güzel günlerini II. İbrâhim devrinde (875-902) yaşadı. Bu sırada Ebû Abdullah eş-Şiî’nin Mağrib’de Fâtımî devletini kurmak için başlattığı yoğun propaganda ve askerî harekât Ağlebîler’i tehdit ediyordu. Son Ağlebî hükümdarı III. Ziyâdetullah bazı tedbirler aldıysa da başarılı olamadı. Amcazadelerinden İbrâhim b. Ağleb kumandasında Mağrib’e sevkettiği ordunun mağlûp olması üzerine onlara mukavemet edemeyeceğini anladı ve 18 Mart 909’da götürebileceği kadar eşyayı yanına alarak Mısır’a kaçtı. Abbâsî Halifesi Muktedir’in onu Mağrib’e dönüp Ebû Abdullah ile mücadeleye davet etmesine ve hatta kendisine Mısır Valisi Nûşirî’nin askerî ve malî yardımda bulunacağını bildirmesine rağmen o içki ve eğlence âlemlerini bırakmadı. Daha sonra Kudüs’e giderken Remle’de öldü. Böylece hiçbir mukavemetle karşılaşmadan başşehre giren ve her tarafı istilâ eden Fâtımîler, Ağlebî devletine son verdiler.

Ağlebîler devrinde Kayrevan dinî ilimler ile edebiyatın merkezi oldu. Hanefî ve Mâlikî mezheplerinin İfrîkıyye’de yayılması da Ağlebîler dönemine rastlar. Bu dönemde özellikle Mâlikî mezhebi büyük ilgi gördü ve Kayrevan, Mâlikîler’in merkezi haline geldi. Ülkedeki Sünnîler’le Cebriyye, Mürcie, Mu‘tezile ve İbazıyye mensupları arasında zaman zaman çatışmaya varan şiddetli tartışmalar olmuştur. Ağlebîler devrinde yetişen din bilginlerinden bazıları şunlardır: Kadı Esed b. Furât (ö. 213/828), Mâlikî fıkhının temel kaynaklarından el-Müdevvenetü’l-kübrâ’nın yazarı Sahnûn (ö. 240/854), Yûsuf b. Yahyâ el-Megamî (ö. 288/901), Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ömer el-Kinânî (ö. 289/902), Îsâ b. Miskîn (ö. 295/907).

Fetihler yanında ziraat ve sulama işleriyle de ilgilenen Ağlebî hükümdarları zamanında İfrîkıyye’de bol ürün alınmış, ülkenin refah seviyesi yükselmiştir. İmar faaliyetlerine de ilgi duyan Ağlebî hükümdarları tarafından yaptırılan bazı eserler günümüze kadar gelebilmiştir. Bunların başında, inşaatı I. Ziyâdetullah tarafından başlatılan ve II. İbrâhim tarafından tamamlanan Kayrevan Ulucamii gelir. Ayrıca Tunus Zeytune Camii, Sûs Camii, Sûs Ebû Fetâte Camii dinî mimarinin diğer örneklerini teşkil eder. Bunların dışında İbrâhim b. Ağleb’in kurduğu Kasrülkadîm (Abbâsiyye) şehriyle daha sonraki dönemlerde kurulan Rakkade şehri, Sûs ribâtı, Monastir ribâtı, Kayrevan, Sûs ve Sfaks surları ve Kayrevan sarnıçları Ağlebîler devri sanat eserleri arasında sayılabilir.

Ağlebîler’in yol emniyetini sağlamaları ülkede ticaretin gelişmesine imkân hazırladı ve bunun sonucu olarak da Kayrevan devrin en kalabalık ve en müreffeh ticaret merkezi haline geldi. Ayrıca sanayi de büyük ölçüde ilerledi. Gemi inşa sanayii, cam, mermer, mensucat ve maden sanayii bunların belli başlılarını teşkil eder. Muhtelif el sanatları da oldukça gelişmiştir. Kayrevan’da yapılan altın ve gümüş eşya, kılıç, eyer takımları ve özellikle tırazlar bütün İslâm âleminde rağbet görmüştür.

Ağlebîler’in iç ve dış işlerinde tamamen bağımsız olmalarına rağmen hükümdarlar sadece “emîr” unvanını kullanıyor, Abbâsî halifelerine bağlı kalıyor ve bastırdıkları paralarda onların adına yer veriyorlardı. Ağlebîler tarafından fethedilen Sicilya 827 yılından itibaren XI. yüzyılın sonlarında Normanlar tarafından işgal edilinceye kadar İslâm hâkimiyetinde kalmış, İslâm kültür ve medeniyetinin Avrupa’ya yayılmasında önemli bir merkez olmuştur (daha geniş bilgi için bk. SİCİLYA).


BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Fütûhu’l-büldân (trc. Mustafa Fayda), Ankara 1987, s. 334-337; Ya‘kubî, Târîħ (nşr. M. Th. Houtsma), Leiden 1883 → Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), II, 412; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (nşr. C. J. Tornberg), Leiden 1851-76 → Beyrut 1399/1979, VI, 156, 329-340, ayrıca bk. İndeks; İbn İzârî, el-Beyânü’l-mugrib (nşr. R. Dozy), Leiden 1948, I, 95, 103-149; Ebü’l-Fidâ, el-Muhtasar fî ahbâri’l-beşer, İstanbul 1286, II, 17; İbn Haldûn, el-İber, Bulak 1284 → Beyrut 1399/1979, IV, 195-207; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, Kahire 1930, II, 89 vd., 110, 124, 125; İbnü’l-Kadî, Cezvetü’l-İktibâs, Rabat 1973-74, I, 52, 161; Müneccimbaşı, Sahâifü’l-ahbâr, İstanbul 1285, II, 210; J. B. Burry, A History of the Eastern Roman Empire, London 1912, s. 294, 312; Halil Edhem [Eldem], Düvel-i İslâmiyye, İstanbul 1927, s. 30; A. A. Vasiliev, Byzance et les Arabes I: La Dynastie d’Amorium (820-867), Bruxelles 1935, s. 62-88; Mohamed Talbi, L’Emirat Aghlabide 184-296/800-909, Paris 1966; E. Rossi, Libyâ (trc. Halîfe Muhammed et-Tüleysî), Beyrut 1394/1974, s. 69-72; Aziz Ahmad, A History of Islamic Sicily, Edinburgh 1975, s. 6-24; Jamil M. Abu’n-Nasr, A History of the Maghrib, Cambridge 1975, s. 75-79, 83, 89; Robert Mantran, L’Expansion Musulmane, Paris 1979, s. 45, 46, 154, 187, 188, 203, 262, 288, 300; Philip K. Hitti, Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi (trc. Salih Tuğ), İstanbul 1980, III, 708-711, 957-976; C. E. Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi (trc. Erdoğan Merçil - Mehmet İpşirli), İstanbul 1980, s. 30; George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1981, s. 195, 211 vd., 221 vd., 239; H. İbrahim Hasan, Târîhu’d-devleti’l-Fâtımiyye, Kahire 1981, s. 43-50; a.mlf., İslâm Tarihi (trc. İsmail Yiğit v.dğr.), İstanbul 1985, III, 24-34; Seyyid Abdülazîz Sâlim, Târîhu’l-Magrib fi’l-asri’l-İslâmî, İskenderiye 1982, s. 286-375; Muhammed b. Muhammed el-Endelüsî, el-Hulelü’s-Sündüsiyye fi’l-ahbâri’t-Tûnisiyye (nşr. Muhammed el-Habîb el-Heyle), Beyrut 1985, II, 7-12; İbnü’s-Sağır, Ahbârü’l-eimmeti’r-Rüstemiyyîn (nşr. Muhammed Nâsır - İbrâhim Behhâz), Beyrut 1406/1986, s. 82; Abdülazîz es-Se‘âlibî, Târîhu Şimâli İfrîkıyâ (nşr. Ahmed b. Mîlâd - Muhammed İdris), Beyrut 1407/1987, s. 201-259; Roger Le Tourneau, “North Africa to the Sixteenth Century”, The Cambridge History of Islam (nşr. P. M. Holt), Cambridge 1970, s. 216-218, 433; Paul Balog, “Un Poids Monetaire Aghlabide Non Identifie Jusqu’a Present”, Studia Iranica, XI, Leiden 1982, s. 17-19; Fikret Işıltan, “Sicilya”, İA, X, 589-595; G. Demombynes, “Aglebîler”, İA, I, 149-151; G. Marçais - J. Schacht, “Aҗћlabids”, EI² (İng.), I, 247-250.

Abdülkerim Özaydın