AHLÂK-ı ALÂÎ

أخلاق علائي

Kınalızâde Ali Efendi’nin (ö. 979/1572) Türkçe ahlâk kitabı.

Kınalızâde, 1564 yılında Şam’daki kadılık vazifesi sırasında kaleme aldığı eserini, o zamanlar Suriye beylerbeyi olan Semiz Ali Paşa’ya ithaf etmiş, Ali adının “yükseklik, yücelik” anlamındaki alâdan türediğini göz önünde tutarak kitabına Ahlâk-ı Alâî adını verdiğini belirtmiştir (Ahlâk-ı Alâî, s. 10). Müellifin ifadesine göre, “hikmet-i ameliyye (ahlâk felsefesi) üzerine bir telif” olan eser, bir mukaddime ve üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Mukaddimede, ahlâk felsefesi alanına giren konular, ahlâk ilmi ile ilgili terimler, ahlâk ilminin faydaları, amelî ve nazarî ahlâk, ruh ve terbiye meseleleri üzerinde durulmuştur. Bu kısım, insanın “eşref-i mahlûkat” olduğuna dair bir bahisle son bulur. “İlm-i ahlâk”a ayrılan birinci bölüm ferdî ahlâk meselelerini ele alarak huy çeşitleri, faziletler, faziletlerin elde edilmesine engel olan ruh hastalıkları (reziletler), bunların tedavi usulleri, lisan terbiyesi ve konuşma âdâbını konu edinmiştir.

İkinci bölüm aile ahlâkına (ilm-i tedbîr-i menzil) ayrılmıştır. Kınalızâde bu bölümde müslüman Türk ailesinin kuruluşu, aile reisinin görevleri, küçükten büyüğe doğru aile fertlerinin hak, vazife ve mesuliyetleri hakkında bilgi vermiş, ailede terbiye usullerini örneklerle anlatmıştır. Aile müessesesine son derece önem veren müellif, bu bölümün “ehl ü ıyâl terbiyesi” kısmında, evin düzenini ve aile huzurunu bozabileceği düşüncesinden hareketle, taaddüd-i zevcât* hakkında ihtiyatlı bir ifade kullanmakta ve şu tavsiyede bulunmaktadır: “Erkek, evinde, tende can gibidir. Nitekim iki bedene bir can olmadığı gibi iki eve de bir erkek yakışmaz.”

Üçüncü bölüm devlet idaresi ve siyasî ahlâk (ilm-i tedbîr-i medîne) ile ilgilidir. Bu bölümde müellif, Türk milletinin asırlardır içinde yaşadığı ve yaşattığı devlet modelini anlatmaktadır. Mülkün korunması ve adaletin hâkim kılınması, devlet reisinin vasıf ve görevleriyle devlet adamlarının seçiminde uyulması gereken kurallar, devletin halk ile münasebeti, ordunun gücü vb. konular bu bölümün önemli mevzularıdır. Eserin bu son kısmında adalet kavramı üzerinde ısrarla durulduğu görülür. Bölümün sonuna eklenen adalet dairesi şeması ile devlet-ordu-halk (reâyâ) bütünleşmesine işaret edilmekte, mülkün ancak adaletle ayakta durup devam edebileceği anlatılmak istenmektedir. Eserin sonunda, Eflatun ve Aristo’ya ait olduğu söylenen bazı öğütlere yer verilmektedir.

Tefsir, hadis, fıkıh, edebiyat, felsefe ve ahlâk konularını, Batı’da Aristo’yu, İslâm dünyasında Fârâbî, İbn Miskeveyh, Gazzâlî, Nasîrüddîn-i Tûsî, Celâleddin ed-Devvânî, Hüseyin Vâiz el-Kâşifî gibi müelliflerin ahlâkla ilgili eserlerini çok iyi bilen Kınalızâde’nin bu kitabını sadece bir emirler ve yasaklar kitabı saymak mümkün değildir. Ayrıca söz konusu eser, iddia edildiği gibi kendisinden önce yazılan ve çoğu Farsça olan eski ahlâk kitaplarının bir tercümesi veya bunlardan yapılan bir derleme de değildir. Aksine, Ahlâk-ı Alâî İslâm ahlâkının gelenekçi, felsefî ve tasavvufî ekollerinin bütün ünlü temsilcilerinin fikirlerinden faydalanılarak meydana getirilmiş, dili, üslûbu, metodu ve tertibiyle sahasında şöhret bulmuş bir eserdir. Kitabın başındaki ifadelerden anlaşılacağı üzere müellifin en büyük arzusu, Ahlâk-ı Nâsırî, Ahlâk-ı Celâlî ve Ahlâk-ı Muhsinî gibi Farsça eserler dışında Türkçe bir ahlâk kitabı yazmak ve bunu müslüman Türk milletine armağan etmektir. Gerçekten de geniş bir İslâmî kültüre dayanan, ilmî ve edebî ağırlığa sahip bulunan Ahlâk-ı Alâî, daha sonra yazılan Türkçe ahlâk kitaplarının hemen hemen hepsine kaynak olmuştur. Müellif, diğer eserlerinde olduğu gibi Ahlâk-ı Alâî’de de ağır bir üslûp kullanmış, zaman zaman secili ifadelere yer vermiştir. Eserin bu özelliğini, okunup anlaşılmasını güçleştiren bir âmil olarak kabul etmek mümkündür. Bununla beraber Kınalızâde mücerret ahlâk konularını işlerken nazarî bilgileri, çoğu mevsuk olan kıssalarla müşahhas hale getirmiş, Farsça mesneviler, Arapça şiirler, Türkçe kıta ve beyitlerle eserini süsleyip güzelleştirmeyi başarmıştır. Müellifin nazarî konulara bu tarzda yaklaşması, ayrıca dilinin Türkçe olması, Ahlâk-ı Alâî’yi son zamanlara kadar Osmanlı mektep ve medreselerinde okutulan ahlâk dersleri için esas kabul edilen meşhur ve yaygın bir kitap haline getirmiştir. Türkiye’de ve diğer İslâm ülkelerindeki kütüphanelerde eserin pek çok yazmasının bulunması da ona gösterilen ilginin önemli bir delili olarak değerlendirilmelidir.

Birçok yazma nüshası mevcut olan Ahlâk-ı Alâî’nin müellif nüshasının nerede olduğu bilinmemektedir. F. Babinger’in Ahlâk-ı Alâî’ye ait müellif nüshasının Râgıb Paşa Kütüphanesi’nde (nr. 820/966) bulunduğuna dair iddiası gerçeği yansıtmamaktadır (bk. İA, VI, 710). Eser bir defa basılmıştır (Bulak 1248). Bir cilt içinde üç kitap halinde yapılan bu itinasız baskı toplam 415 sayfadan ibarettir (birinci kitap 236, ikinci kitap 127, üçüncü kitap 52 sayfa). Ahlâk-ı Alâî bazı müellifler tarafından ihtisar edilmiştir. Bunlar arasında, Osmanzâde Ahmed Tâib’in (ö. 1137/1724), İstanbul’un çeşitli kütüphanelerinde nüshaları bulunan (meselâ bk. İÜ Ktp., TY, nr. 1697; İÜ Ktp., Müze Kısmı, nr. 60; Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 647) Hülâsatü’l-ahlâk’ı ile Yağlıkçızâde Ahmed Rifat Efendi’nin


(ö. 1894), önce Bergüzâr (Hanya 1291), daha sonra da Bergüzâr-ı Ahlâk (İstanbul 1315, 1318) adıyla yayımlanan eserleri sayılabilir. Ahlâk-ı Alâî’nin Batı dillerine tercüme edildiği de bilinmektedir (bk. İA, VI, 710). Latin harfleriyle de iki ayrı cilt halinde ve bazı konuları kısaltılmak suretiyle sadeleştirilerek yayımlanmıştır; Hüseyin Algül tarafından neşre hazırlanan I. cilt (İstanbul 1974), mukaddime ile birinci bölümü, Ahmet Kahraman’ın yayımladığı II. cilt ise (İstanbul, ts.) diğer bölümleri ihtiva etmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Kınalızâde Ali Efendi, Ahlâk-ı Alâî, Bulak 1248; Kınalızâde, Tezkire, II, 652-691; Osmanlı Müellifleri, I, 400-401; III, 61; Bursalı Mehmed Tâhir, Ahlâk Kitaplarımız, İstanbul 1939, s. 26; M. Ali Aynî, Türk Ahlâkçıları, İstanbul 1939, s. 83-86; Ferid Kam, “Kınalızâde Ali Çelebi”, DEFM, I/4 (1332), s. 357-379; Yusuf Ziyâ, “Kınalızâde Ali Efendi’nin Terbiye Telâkkîsi”, Mihrab, sy. 4, İstanbul 1340, s. 100-105; Celâl Saraç, “Ahlâk-ı Alâî”, İslâm İlimleri Enstitüsü Dergisi, I, Ankara 1959, s. 19-28; Agâh Sırrı Levend, “Ümmet Çağında Ahlâk Kitaplarımız”, TDAY Belleten 1963, Ankara 1964, s. 97; Abdülhak Adnan-Adıvar, “Kınalızâde”, İA, VI, 709-711; Abdülkadir Karahan, “Osman-Zâde Tâib”, İA, IX, 456; Hasan Aksoy, “Ahlâk-ı Alâî”, İBA, I, 107-108.

Ahmet Kahraman