ALÂ b. ZİYÂD

العلاء بن زياد

Ebû Nasr el-Alâ’ b. Ziyâd b. Matar el-Adevî (ö. 94/712-13)

Basralı zâhid tâbiî.

Adî b. Abdümenât oğullarına mensuptur. Çocukluğu ve yetişme tarzı hakkında kaynaklarda bilgi yoktur. Ebû Hüreyre, İmrân b. Husayn, İyâz b. Himâr gibi sahâbîlerden ve Mutarrif b. Şıhhîr, Hasan-ı Basrî ve kendi babası Ziyâd b. Matar gibi tâbiîlerden hadis rivayet etmiş; Katâde, Matar el-Verrâk, Cerîr b. Hâzim gibi muhaddislere de hadis okutmuştur. Doğrudan Hz. Peygamber’den ve Muâz b. Cebel, Ebû Zer el-Gıfârî, Ubâde b. Sâmit gibi sahâbîlerden mürsel* olarak rivayetleri vardır. En belirgin özelliği, devamlı surette ibadetle meşgul olması ve Allah korkusundan dolayı ağlamasıdır. Talebesi meşhur muhaddis ve müfessir Katâde’nin söylediğine göre çok ağladığı için gözlerine perde inmiştir. Babası Ziyâd da aynı sebeple gözlerini kaybetmişti. Hatta yorgunluktan ayakta duramayacak hale gelinceye kadar namaz kılması ve kendini perişan edercesine oruç tutması üzerine yakın dostu Hasan-ı Basrî müdahalede bulunmuş ve “Allah bu kadarını sana emretmemiştir” diyerek onu ikaz etmiştir. Önceleri zengin olan Alâ sonradan bütün servetini fakirlere dağıtmış, kölelerini âzat etmiş, nihayet günde bir pide ile yetinerek kendisini tamamen ibadete vermişti. Enes b. Mâlik ve Hasan-ı Basrî, nefsine zulüm derecesine varan bu aşırılığın sebebini sorunca, “Belki Allah Teâlâ bana merhamet eder düşüncesiyle yapıyorum” şeklinde cevap vermiştir.

Buhârî, Alâ b. Ziyâd’ın bir sözünü el-Câmiu’s-sahîĥ’ine almıştır. Buna göre Alâ, halka cehennem azabının korkunç bir şey olduğunu anlattığı bir sırada orada bulunanlardan birinin, “Halkı niçin ümitsizliğe düşürüyorsun?” tarzındaki itirazına karşı şu cevabı vermiştir: “Allah Teâlâ, ‘Ey kendilerine haksızlık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!’ (ez-Zümer 39/53) ve ‘Haddi aşanlar, cehennemlik olanlardır’ (el-Gafir 40/43) buyururken ben insanları ümitsizliğe nasıl sevkedebilirim? Fakat sizler kötü amellerinize rağmen yine de cennetle müjdelenmeyi arzu ediyorsunuz. Ne var ki Allah Teâlâ Hz. Muhammed’i, kendine itaat edenleri cennetle müjdelemek, karşı gelenleri de cehennemle korkutmak üzere göndermiştir” (Buhârî, “Tefsîr”, 40/1). Alâ’ya göre bir müslümana kâfir demekle onu öldürmek arasında bir fark yoktur. Meşhur sözlerinden biri şöyledir: “Herkes kendini, ölmek üzereymiş de rabbinden günahlarını bağışlamasını istemiş, o da affetmiş diye hayal etmeli, daha sonra da ibadet ve taat ile meşgul olmalıdır.”

İbn Hibbân’ın sika* olarak değerlendirdiği Alâ, aynı zamanda Basra’nın ileri gelen kari*lerinden biriydi. Rivayetleri İbn Mâce’nin Sünen’inde yer almıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Buhârî, “Tefsîr”, 40/1; a.mlf., et-Târîhu’l-kebîr, VI, 507; İbn Sa‘d, et-Tabakat, VII, 217-218; Halîfe b. Hayyât, et-Tabakat (Zekkâr), I, 482; el-Cerh ve’t-tadîl, III, 355; Ebû Nuaym, Hilye, II, 242-249; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâ, IV, 202-206; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, III, 181-182.

M. Yaşar Kandemir