ALÂEDDİN HALACÎ

(ö. 715/1316)

Delhi sultanı (1296-1316).

Halacî hânedanına mensup olup genellikle Batı kaynaklarında Halcî ve Hılcî şeklinde kaydedilmesi, halaç kelimesinin Hindistan’daki yanlış telaffuzundan ileri gelmektedir. Amcası ve kayınpederi Celâleddin Fîrûz Şah zamanında Kara valisi iken, 1296’da hükümdardan izin almadan Dekken Krallığı’nın Devagiri (Divgîr; bugünkü Devletâbâd) şehrine başarılı bir sefer düzenleyerek büyük servet elde etti. Bu sefer, muhteris bir kişiliğe sahip Alâeddin Halacî’ye büyük bir şöhret kazandırdığı gibi elde ettiği servet de hükümdar olmasını sağladı. 29 Temmuz 1296’da, kazandığı başarıdan dolayı kendisini tebrike gelen amcası Celâleddin Fîrûz Şah’ı öldürttü. Onun yerine tahta çıkarılan veliaht Rükneddin İbrâhim’i de büyük paralar harcayarak bertaraf etti. 21 Aralık 1296’da Delhi’ye gelerek hükümdar oldu. Kardeşi Elmas Bey’i Uluğ Han unvanıyla ordu kumandanı tayin ederek iç isyanları bastırdı. İstilâcı Moğollar’ı birçok defa mağlûp etti ve onların bir tehdit unsuru olmalarına engel oldu. Moğol tehlikesinin ortadan kaldırılmasından sonra Hint fütuhatına girişerek 1299’dan 1305’e kadar, Gucerât-Nehrivâle başta olmak üzere bütün Kuzey Hindistan’ı ele geçirdi. 1312 sonlarında kuzeyde Mültan, Lahor ve Delhi’den güneyde Dvârsamudra’ya, doğuda Lahnanti ve Sonargaon’dan batıda Tatta ve Gucerât’a kadar bütün Kuzey ve Orta Hindistan Delhi Sultanlığı’na bağlandı. Hatta bir ara Himalayalar’dan geçerek Çin’i bile fethetmeye niyet etti. Ancak kurmuş olduğu imparatorluk, onun 6 Şevval 715’te (3 Ocak 1316) ölümüyle gücünü kaybetti ve kısa bir süre sonra da parçalandı.

Alâeddin Halacî, tahsil görmediği halde kuvvetli şahsiyeti sayesinde iyi bir idareci ve devlet adamı oldu. Onun döneminde ülkede ticaret, sanayi ve ziraat hayli gelişmiş, saraylar, sarnıçlar, kaleler, camiler, türbeler, hamamlar ve medreseler birbiri ardınca yükselmiş, Delhi bir ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. Bilhassa Hasan-ı Dihlevî ve Hüsrev-i Dihlevî onun teveccühünü kazanmışlardır. Hüsrev-i Dihlevî onun saltanat dönemine ait birçok eser kaleme alarak kendisine takdim etmiştir. Alâeddin Halacî muhteris bir hükümdar olmasına rağmen ülkenin her yanında, gerek müslüman gerekse gayri müslim bütün halka adaletle hükmetmiş, suistimali görülenleri şiddetle cezalandırmıştır. Bununla beraber kazandığı zaferlerden gurura kapılarak İskender-i Sânî lakabını almakla kalmamış, yeni bir din kurmak hevesine de kapılmıştır. Ancak yakınları tarafından bu düşüncesinden vazgeçirilen Alâeddin Halacî hayatının son devrelerinde, Hint müslümanları arasında nüfuz sahibi Şeyh Nizâmeddin Evliyâ ile Rükneddin’e büyük hürmet göstermiş ve bilhassa Şeyh Nizâmeddin’e itimat etmiştir. Kutb Menâr’ın yerini alacak bir kule inşasına başlamışsa da bunu tamamlamaya ömrü yetmemiştir. Muhtemelen oğlu tarafından yaptırılan türbesi ise bugün eski Delhi’de çok bakımsız bir durumdadır.

BİBLİYOGRAFYA:

N. Wright, The Coinage and Metrology of the Sultans of Dehlı, New Delhi 1974, s. 88-95, 105-107; J. T. Wheeler, India under the Muslim Rule, Delhi 1975, I, 51-66; M. T. Titus, Indian Islam, New Delhi 1979, s. 6, 12, 23, 27, 67, 151; S. C. Raychoudhory, History of Muslim India, Delhi 1986, s. 95-121; M. Fuad Köprülü, “Alâeddin Halacî”, İA, I, 279-281; a.mlf., “Fîrûz Şah Halacî”, İA, IV, 660-666; T. W. Haig, “Halacî”, İA, V/1, s. 108-109; P. Hardy, “Dihlı Sultanate”, EI² (İng.), II, 268-269; N. H. Zaidi, “Alāǿ-al-Dın Kaljaı”, EIr., I, 779.

Yusuf Halaçoğlu