ALÂKA

العلاقة

Tasavvuf ve Arap edebiyatında farklı anlamlarda kullanılan bir terim.

TASAVVUF. “İlgi; bir şeye gönül verme, bağlanma ve düşmanlık” gibi mânalara gelen alâka (çoğulu alâik) kelimesi, tasavvufta “koparılması öngörülen dünya bağı, insanları maddeye ve nefsin arzularına yönelten sebepler” anlamında kullanılmıştır. Bu bağlar teker teker kesilmedikçe veya tamamen koparılıp atılmadıkça (kat‘-ı alâik) tam mânasıyla Allah’a yönelmek ve vuslata ermek mümkün değildir. Serrâc, alâkayı “kulu bağlayan ve onu meşgul ederek Allah’tan koparan bağlar” diye tarif etmiştir. Vesâit denilen sebepler insanı Allah’a yaklaştırdığı halde alâik insanı O’ndan uzaklaştırır. “Dünya alâkaları” adı verilen bağlar makam ve mevki hırsı, mal sevgisi, şehvet ve şöhret gibi bencil duygu ve isteklerdir. Ayrıca eş, evlât, hısım ve soy gibi bağlara “nesebî alâkalar” denir. “Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır; onlardan sakının... Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için fitnedir” (et-Tegabün 64/14-15) meâlindeki âyetlerde nesebe dayanan bu türlü alâkaların tehlikesine dikkat çekilmiştir. Bu durumu göz önüne alan birçok sûfî nesebî alâkaların tehlikesinden korunmak için bekâr yaşamayı tercih etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Serrâc, el-Lüma, s. 438; Sülemî, Tabakat, s. 436; Kuşeyrî Risâlesi (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1981, s. 358, 453, 465, 476, 593, 601; Baklî, Şerh-i Şathiyyât, s. 616; İbn Kayyim el-Cevziyye, el-Fevâid, Beyrut, ts. (Dârü’l-Fikr), s. 154.

Süleyman Uludağ





ARAP EDEBİYATI. Arap edebiyatında alâka, bir kelimeyi gerçek anlamından başka bir anlamda (mecaz) kullanırken dayanılan sebebe denir (bk. MECAZ).