ALİ

Türk diliyle yazılmış ilk Kıssa-i Yûsuf müellifi, mutasavvıf-şair.

Sadece Kıssa-i Yûsuf hikâyesi ile tanınan Ali’nin hayatı hakkında hemen hiçbir bilgi yoktur. Eserindeki Orta Asya Hâkaniye Türkçesi’yle Oğuz ve Kıpçak Türkçeleri’ne ait özelliklere bakılarak XII. yüzyılın sonlarıyla XIII. yüzyılın ilk yarısında Hârizm çevresinde yaşamış olduğu söylenebilmektedir.

Çeşitli Türk şivelerine ait değişik özellikler taşıyan eserin dili de farklı yorumlara sebep olmuştur. C. Brockelmann, Ali’nin bu kıssasını Eski Osmanlı Türkçesi’nin ilk eserlerinden sayarken W. Barthold Moğollar devrinde Kırım’da yazılmış olabileceğini belirtmektedir. Fuad Köprülü ise eseri XIV. yüzyıl Kıpçak edebiyatı mahsullerinden saymıştır. Ahmet Caferoğlu, eldeki yazmalarına göre, eserin Hz. Yûsuf kıssasının benimsenmesi sebebiyle ya “Müşterek Orta Asya Türkçesi” etkisi içindeki bazı yerli Türk şivelerinden birine çevrilmesiyle meydana gelmiş, ya da bu dillerde yeniden yazılmış olabileceğini belirtmekte ve karışıklığı buna bağlamaktadır. Nitekim “Kırım dili”, yahut “Deşt dili”ne çevrilerek yazılmış olan Dresden ve Berlin nüshaları tamamıyla orijinaldir. Kazan’da birkaç defa basılan Kıssa-i Yûsuf (1839, 1899) ise şivece bu üç yazma nüshadan farklıdır. Bütün bunlara rağmen A. Caferoğlu, eserin Orta Asya’da Hârizm’in Oğuzlar’la meskûn bir bölgesinde Oğuz Türkçesi tesiri altında yazılmış olacağını kabul etmektedir. Saadet Çağatay ise, eldeki bilgilerle eserin hangi lehçeyle ve nerede yazıldığı kesin olarak anlaşılamadığından, yeni bilgiler bulunmadıkça meseleye çözüm getirmenin tahminlerden ileri gidemeyeceğini belirtmektedir.

Ali’nin, eserinde rubâî veya hece vezninin bilhassa “Hikmet”lerin yazıldığı 4+4+4 = 12 ölçüsünü kullanmasından Ahmed Yesevî tesirinde kaldığı ve bu tarzı dinî hikâye edebiyatında ilk defa uyguladığı kabul edilmektedir. Ayrıca yarım kafiyelerin yer aldığı dörtlüklerden meydana gelmesi, dördüncü mısraların redifli bir nakarat halinde tekrarlanması ve lirizmden tamamen mahrum olmaması gibi hususlar, şairin Yesevî taklitçisi olduğunu gösteren özelliklerdir. İran edebiyatında Firdevsî’den beri daima manzum hikâye konusu olarak kullanılan Yûsuf kıssası Türk edebiyatına ilk defa Ali ile girmiştir. Ancak Firdevsî tesirinin çok az olduğu Ali’de Hoca Ahmed Yesevî ve takipçilerinin tesiri kuvvetle hissedilmekte, ayrıca konuyu Kur’ân-ı Kerîm’in verdiği bilgilere uygun biçimde kaleme almış olmasıyla da Firdevsî’den ayrılmaktadır.

Kıssa-i Yûsuf, edebî Oğuz Türkçesi’ne ait izler taşıması, doğrudan Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssaya dayanması ve bu konudaki ilk eser olması bakımından önemlidir.

Eserin Gotha, Dresden ve Berlin kütüphanelerinde üç yazma nüshası bulunmaktadır. Gotha yazması şive bakımından ötekilerden farklı olup Ahmet Caferoğlu’na göre Güney Türkçesi’nin Âzerî şivesine meyleden “Dedem Korkut” karakterindedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 235; Saadet Çağatay, Türk Lehçeleri Örnekleri, Ankara 1950, s. 90; Banarlı, RTET, I, 283; W. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler [trc. Ragıb Hulusî], İstanbul 1972, s. 133; Ahmet Caferoğlu, Türk Dili Tarihi, İstanbul 1977, s. 136-141; C. Brockelmann, “Alı’s Qissa-i Jusuf der Âlteste Vorläufer der Osmanischen Literatur”, Abhandlange der Bayerischen Akademia der Wissenschaften, Berlin 1916, s. 5-8.

Tuncer Gülensoy