ÂLİMCAN BARUDÎ

(1857-1921)

Rusya müslümanları müftüsü, eğitimci, gazeteci ve Nakşî şeyhi.

Kazan vilâyetinin Barudi (bugünkü Tatar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Porhnaya Sloboda) yöresinde doğdu. Babası tüccar Muhammedcan Bünyaminoğlu, annesi Bîbî Fahrünnisâ Hanım’dır. İlk öğrenimini İdil-Ural’da Mûsâ Cârullah Bigi, Zâhir Bigi, Hâdî ve Sadri Maksudi (Arsal) gibi devrin ileri gelenlerinin de okuduğu Gölboyu Medresesi’nde, yüksek tahsilini ise yedi yıl kaldığı Buhara’da yaptı. Cemâleddîn-i Efganî, Muhammed Abduh, Şehâbeddîn-i Mercânî gibi müslüman fikir önderlerinin tesirinde kalarak eğitim işlerine önem verdi. 1884’te açtığı “usûl-i cedîd” okuluyla, Rusya müslümanlarının eğitim ve kültür seviyelerinin yükseltilmesi çalışmalarında başarı kazanmış olan Gaspıralı İsmâil Bey’in yolunda yürüyerek yeni usullerle eğitim yapmak üzere Muhammediyye Medresesi’ni kurdu (1901). Kazan Türkleri’nin olduğu kadar bütün Rusya müslümanlarının uyanış hareketlerinde büyük payı bulunan ve devrin en ileri eğitici kadrosuyla her bakımdan en iyi eğitim kuruluşu olarak tanınan, ibtidâî, rüşdiye, idâdî ve âliye kısmı olmak üzere eğitimin her kademesine sahip bu müessesede idarecilik ve hocalık yaptı. İslâmî ilimlerin Arapça yanında Türkçe olarak da okutulmasının öğrencilerin yetişmesi bakımından daha faydalı olacağı kanaatinde olduğundan, çoğu medresedeki derslerde okutulmak üzere Ezkârü’s-salât, Bed’ü’l-maârif, Muâmelât-ı Dîniyye gibi eserler yazdı.

Âlimcan Barudî bu faaliyetlerinin yanında İdil-Ural’daki siyasî ve sosyal hareketlere de etkili bir şekilde katıldı. Rusya müslümanlarının tertip etmiş olduğu ikinci (13-23 Ocak 1906) ve üçüncü (16-21 Ağustos 1906) kongrelerde faal rol oynadı. Bilhassa üçüncü toplantıda dinî-ruhanî müesseselerin ıslahı konusunda kurulan komisyona başkanlık yaptı. Ayrıca ed-Dîn ve’l-edeb adıyla “usûl-i cedîd”ciler safında yayın yapan, en uzun ömürlü dergilerden biri olma özelliğine de sahip bulunan bir mecmua çıkardı (1906). Ancak bütün bu çalışmaları Rus makamlarını tedirgin ettiğinden ve yenileşme hareketlerini benimsemeyen bir kısım “usûl-i kadîm”cilerin de tesiriyle iki yıl müddetle kuzeydeki Vologda bölgesine sürgün edildi (1908).

Âlimcan Barudî, Rusya’da 1917 Şubat ihtilâlinden sonra ortaya çıkan geçici hürriyet havasından faydalanmak isteyen müslüman Türk unsurların 1-11 Mayıs arasında Moskova’da tertip ettiği Bütün Rusya Müslümanları Kurultayı’na katıldı. Burada İç Rusya, Sibirya ve Kazakistan müslümanlarının dinî işlerini yürütmek için yapılan müftülük seçiminde en fazla oyu alarak “Rusya Müslümanları Müftüsü” seçildi. Onun bu kurultaydaki dikkat çekici faaliyetlerinden biri de, sert münakaşalara sebep olan kadın hakları konusunda Mûsâ Cârullah ile birlikte, kadınların hayatın her safhasında erkeklerle eşit haklara sahip olduğu fikrinin kadınlar lehine çözülmesini temin etmesidir. Ancak karar, böyle bir uygulamanın şeriata uygun olmadığını ileri süren büyük ekseriyetin şiddetli protestoları sebebiyle bir tavsiye mahiyetinde kalmıştır. Âlimcan Barudî daha sonra Ufa’da kurulan İç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarları’nın Millî Meclisi’nde bulunmuş, bolşeviklerin iktidarı ele geçirmelerinden sonra da bir müddet görevine devam ederek bu yıllarda müslümanların haklarının korunması yolunda çalışmalar yapmıştır. Bu maksatla, 1918 Ağustosuna kadar Moskova’da elçi olarak bulunan Galip Kemâlî Söylemezoğlu ile çeşitli görüşmeler yaparak Osmanlı hükümetinin Rusya’da yaşayan müslüman Türkler’le ilgilenmesini ve haklarını korumada kendilerine yardımda bulunmasını temine çalışmıştır. Fakat faaliyetlerinden dolayı bir müddet sonra bolşeviklerce tutuklanarak birkaç ay hapsedildikten sonra serbest bırakıldı. O yıllarda Rusya’da ortaya çıkan kıtlık ve açlık yüzünden zor günler geçiren Âlimcan Barudî Moskova’da vefat etti.

Aynı zamanda bir Nakşî şeyhi olan Âlimcan Barudî “usûl-i cedîd” hareketinin eğitime uygulanmasında, yenilikçi fikirlerin Rusya müslümanları arasında yayılmasında ve bu yolla müslümanların şuurlanması, fikrî ve kültürel seviyelerinin yükseltilmesinde ilmî şahsiyetinin yanında, bilhassa tasavvufî kişiliği ile mühim tesirler icra etmiştir. Fakat “cedidciler” safında yer almakla birlikte, İslâm birliğini zayıflatacağı inancıyla milliyetçilik gibi, dinî ve millî hayata zarar vereceği için Batıcılık akımlarına da taraftar olmamış, yazdığı eserlerde ve mecmuasında benimsediği bu fikirleri savunmuştur. Âlimcan Barudî, İslâm dünyasının o zamanki kültür merkezleri olan İstanbul, Şam, Mekke, Medine ve Kahire’de bulunmuş ve buralardaki tanınmış


ilim adamlarıyla görüşmüştür. Onun bir başka özelliği de A. Battal Taymas, Z. Velidi Togan ve Abdülkadir İnan gibi ilim adamlarının da faydalandığı çok zengin ve kıymetli yazmalara sahip özel bir kütüphane kurmuş olmasıdır.

Öğretimin Türkçe yapılması fikrinde olduğundan birçok ders kitabı yazmış ve bunlar devrin mekteplerinde okutulmuştur. Bunlar arasında en önemlisi kabul edilen Maârif-i İslâmiyye adlı eseri, kaleme alındığı 1890 yılından başlayarak defalarca basılmış, Rusya müslümanlarının uyanış hareketlerinde önemli tesirler yapmıştır. “ed-Dîn ve’l-edeb namında ayda iki mertebe neşredilir mecelle-i İslâmiyyedir” başlığıyla 1324 (1906) yılında Kazan’da yayımlamaya başladığı ve kaydedildiğine göre 1917 yılına kadar yayımını sürdüren onbeş günlük mecmuası (Hakkı Tarık Us Ktp., nr. 137; İÜ Edebiyat Fakültesi Türkiyat Araştırmaları Merkezi Ktp., nr. 955), devrin en uzun ömürlü neşir organlarından biri olduğu kadar mutedil yenilikçi fikirlerin de temsilcisi durumundaydı.

BİBLİYOGRAFYA:

Abdullah Battal Taymas, Kazanlı Türk Meşhurlarından III: Âlimcan Barudî, İstanbul 1958; a.mlf., Kazan Türkleri, Ankara 1966, s. 183, 188; Zeki Velidî Togan, Hatıralar, İstanbul 1969, s. 312-313; Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1970, s. 421-426; Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Millî Mücadele Tarihi (1905-1917), Ankara 1985, s. 34-38, 95-101, 104, 120, 125, 163, 281-283; C. Validov, Oçerk İstorii Obrazovannosti i Literaturi Tatar, Oxford 1986; Hasan Duman, Katalog, s. 89; Abdülkadir İnan, “Âlimcan”, İTA, I, 332.

Nâdir Devlet