ALKAZAR

Endülüs’te bulunan ve en önemlileri Sevilla Alkazarı olan müstahkem Ortaçağ sarayları.

İspanyolca’da alkazar (alcazar), Portekizce’de alkaser (alcacer) şeklinde söylenen kelime, aslında Arapça “köşk, saray” mânasına gelen el-kasr olup İberik yarımadasının birçok yerinde görülen mazgallı kalın duvarlarla korunmuş, İslâmî döneme ve onu takip eden Mudéjar sanat dönemine (XII-XVI. yüzyıllar) ait sarayları adlandırmakta kullanılmaktadır. Başlıcaları Sevilla, Granada, Cordoba, Segovia, Toledo ve Jerez de la Frontera’da bulunan alkazarların en önemlisi ve örnek olarak incelenebilecek derecede mimarî özellikler taşıyanı, müslüman İspanya’nın en büyük şehirlerinden İşbîliye’de (Sevilla), İslâmî yapıların topluca yer aldığı bugün Alcazaba (Ar. el-kasaba “kasaba, köy”) denilen eski şehir merkezinde inşa edilmiş olanıdır. Altın yaldızlı çinilerle kaplı olduğu için Altın Kule adıyla tanınan ve 1220 yılında inşa edilen on iki köşeli büyük kule ile halen katedralin çan kulesi olarak kullanılan


büyük minarenin (la Giralda) yakınındadır ve onlarla birlikte üçlü bir grup teşkil eder. İlk defa, Endülüs’ün Mülûkü’t-tavâif döneminde Muvahhidî (Almohad) Sultanı Ebû Ya‘kub Yûsuf (1163-1184) tarafından Tuleytulalı (Toledo) mimar Calubî’ye yaptırılmışsa da 1364-1366 yıllarında yeniden inşa edilirken bu binanın mazgallı duvarları ile Aslanlı Kapı denilen ana girişi hariç diğer kısımları yıkılmıştır. Daha önceleri yerinde, 712 yılında yapıldığı sanılan bir Emevî kalesinin mevcut olduğu bilinmektedir.

Bugünkü binanın yapımı, Castilla-Leoàn Kralı Zâlim (el Cruel) I. Pedro (1334-1369) için, onun yardımıyla ikinci defa tahta geçen Gırnata (Granada) Benî Ahmer (Nasrî) Sultanı V. Muhammed’in (1354-1359, 1362-1391) gönderdiği mimar ve ustalarla Tuleytula’dan getirtilen müslüman marangozlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bir hıristiyan eseri olmasına ve sonradan I. Carlos (1516-1556), II. Felipe (1556-1598), III. Felipe (1598-1621) ve V. Felipe (1700-1746) devirlerinde Avrupaî tarzda restore edilmesine rağmen, Mudéjar (Ar. müdeccen “yerleşip kalmış, uyum sağlamış”) denilen ve İslâm sanatının hıristiyan sanatına uygulanmış şekli olan sanatın en güzel örneğini teşkil etmekte ve bu sebeple İslâm mimarisi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Portakal ve limon ağaçları ile yaseminlerin karakterize ettiği geniş bir bahçenin içinde yer alan yapı, ortası havuzlu üstü açık avluları çevrelemiş kapalı mekânlarıyla, havuz ve çeşme sularından yansıyan güneş ışınlarının duvarlardaki parlak çiniler üzerinde oynaşmalarını ve bu duvarlarla revakların da havuz suları üzerinde görüntülenmesini amaçlayan İslâm saray mimarisinin tipik bir örneğidir. Binanın methaline, çevresi nebatî motiflerle süslenmiş dikdörtgen bir kapı açıklığından girilmekte ve iki yanda, ince sütunlara oturan dilimli kemerlerle onların üzerinde ikinci bir sıra teşkil eden sütunçeli kemerlerin bulunduğu görülmektedir. Bu methalden geçilen binanın ortasında, etrafı ince çifte sütunlara basan dilimli kemerlerden oluşmuş revakla çevrili, duvarları çini ve üzeri süslemeli alçı sıvayla kaplanmış Kızlar Avlusu (Patio de las Doncellas) yer alır. Sarayın en gösterişli bölümü, bu avluya geniş bir kemerle açılan elçi kabul törenlerinin yapıldığı Elçiler Salonu’dur (Salon de Ambajadores). Duvarlarının at nalı kemerli kapıların yarı hizasına kadar olan kısımları, üç kanatlı rüzgâr gülü ve geometrik desenlerle süslenmiş çinilerle, yukarı kısımları ise yine alçı kabartmalarla kaplanmıştır. Dekorasyonu I. Pedro zamanına ait olan bu salonun üstü 1420 yılında, içi kabartma arabesk motiflerle bezenmiş altın yaldızlı bir kubbe ile örtülmüştür. Sarayın diğer önemli bir bölümü de ince sütunlara oturan sıra kemerlerle çevrili Bebekler Avlusu’dur (Patio de las munêecas). Buranın sütunları X. yüzyılda III. Abdurrahman’ın Kurtuba yakınında inşa ettirdiği Medînetüzzehrâ Sarayı’ndan getirilmiştir. Bir hıristiyan hükümdar için yapılmış olmasına rağmen binanın birçok yerinde Arapça kitâbeler bulunmakta ve “Sultan Don Pedro”ya hayır dua eden bu kitâbeler, XIV. yüzyıl İspanya’sının nasıl İslâm kültürü hayranlığı içinde yaşadığını göstermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

S. Montoto, La catedral y el Alcazar de Sevilla, Madrid 1948; J. Romeroy Murube, El Alcazar de Sevilla, Madrid 1960; Anwar G. Chejne, Muslim Spain, Its History and Culture, Minnesota 1974, s. 367; S. M. Imamüddin, Muslim Spain, Leiden 1981, s. 173; Claudio Lo Jacono, “L’Espagne musulmane” (Histoire et civilisation de l’Islam en Europe içinde, nşr. F. Gabrieli), Vérone 1983, s. 60; Geoffery King, “Spain” (Architecture of the Islamic World içinde, nşr. G. Michell), London 1984, s. 215; Hüseyin Mu’nis, Rihletü’l-Endelüs, Cidde 1985, s. 232-233; Muhammed Abdullah İnân, Nihâyetü’l-Endelüs, Kahire 1987, s. 517.

Sargon Erdem