AMMÂROĞULLARI

بنو عمّار

1327-1401 yılları arasında Trablusgarp’ta hüküm süren bir hânedan.

Hafsîler’in iç karışıklıklar yüzünden zayıfladığı 1323-1324 yıllarında Trablus, Hafsîler’den Muhammed b. Zekeriyyâ el-Lihyânî’nin tayin ettiği


Muhammed b. Ebû İmrân (Ümrân) tarafından idare edilmekteydi. Yapılan zulüm ve haksızlıklar sebebiyle 1324’te büyük bir halk ayaklanması oldu ve Muhammed b. Ebû İmrân şehri terketmek zorunda kaldı. Bunun üzerine Muhammed b. Kabûr idareye hâkim oldu. Fakat Saîd b. Tâhir el-Mâzûkı onu öldürerek Ebü’l-Berekât b. Ebü’d-Dünyâ ile beraber şehrin yönetimini ele geçirdi. Saîd’in ölümünden sonra Hevvâre Berberî kabilesinin Zâkûga (زاكوغه) koluna mensup olan Sâbit b. Ammâr Trablusgarp’a hâkim oldu ve böylece Benî Ammâr (Benî Sâbit) hânedanının temelleri atılmış oldu (727/1327). Sâbit b. Ammâr altı ay sonra Ahmed b. Tâhir tarafından öldürüldü, fakat kısa bir süre sonra Zâkûgalılar da onu öldürerek intikamını aldılar ve Sâbit’in oğlu Muhammed’i vali seçtiler.

Muhammed b. Sâbit mütevazi bir insandı; ticaretle meşgul olur ve halka iyi davranırdı. Bir emîr gibi değil halktan biri gibi yaşardı. İhtişam ve debdebeye düşkün olmadığı için Hafsî sultanına haber gönderip Trablus’u idare etmek üzere bir vekil tayin etmesini, kendisinin sadece ismen hâkim olarak kalmak istediğini bildirdi. Muhammed b. Sâbit emirliği sırasında Cerbe’yi kuşatarak ele geçirdi, ancak bir müddet sonra geri çekilmek zorunda kaldı (747/1346-47).

Bu sırada giderek kuvvetlenen Merînîler Tunus’a hâkim oldular (748/1347-48). Ebü’l-Hasan el-Merînî, Muhammed b. Sâbit’in hâkimiyetini tanıdı ve Hafsîler başşehirlerine dönünce Trablusgarp Ammâroğulları’nın elinde müstakil bir şehir olarak kaldı. Muhammed b. Sâbit’ten sonra ailenin başına oğlu Sâbit b. Muhammed geçti (1348). Fakat o, babasının aksine âdeta bir hükümdar gibi hareket ediyordu. Onun zamanında Cenevizli amiral Philippo Doria Sardinya üzerine saldırmış fakat başarı sağlayamayınca Trablusgarp’ı ele geçirmek için planlar hazırlamaya başlamıştı. 1354-1355 yıllarında Philippo Doria, orada bulunan Franklar’dan şehrin savunma imkânlarının zayıf olduğunu ve kıtlığın hüküm sürdüğünü haber alınca, Sâbit b. Muhammed’e tüccarların şehre gıda maddesi getirmek istediklerini, ancak halkın silâhlı olmasından dolayı bundan endişe ettiklerini, eğer halktan silâhları alıp kalede toplarsa derhal gıda maddesi sevkedeceğini bildirdi. Buna inanan Sâbit silâhları kalede topladı. Tüccar kılığında şehre giren Cenevizli askerler sabaha karşı halkı kılıçtan geçirerek şehre hâkim oldular (1355). Sâbit ve kardeşi Ammâr kaleden kaçıp Cevârî kabilesine sığındılar. Fakat her ikisi de geçmişteki bazı olaylar yüzünden intikam hırsıyla öldürüldü. Katliamdan kurtulabilen diğer kardeşi Ebû Bekir b. Muhammed ise İskenderiye’ye kaçtı. Cenevizliler şehri yağma ve talan ettiler. Ele geçirdikleri ganimetlerin değeri bir milyon 800 florino idi. Şehirde beş ay kalan Cenevizliler daha sonra burayı Kabis ve Cerbe hâkimi Ebü’l-Abbas Ahmed b. Ali’ye 50.000 miskal altına sattılar. Böylece Trablus’ta hâkimiyet Merînîler’e bağlılık arzeden Ahmed b. Ali el-Mekkî’nin eline geçti. Ona oğlu Abdurrahman halef oldu (766/1364-65). Fakat Abdurrahman ehliyetsiz bir idareci ve kötü bir insan olduğu için halk ondan nefret ediyordu.

İskenderiye’ye kaçmış olan Ebû Bekir b. Muhammed ise Hafsîler’in 771’de (1369-70) Tunus’a yeniden hâkim olmalarından faydalanarak hıristiyanlardan kiraladığı gemilerden oluşan bir donanmayla Trablus’u kuşattı. Abdurrahman’dan usanmış olan halk da Ebû Bekir’e yardımcı oldu ve sonunda Ebû Bekir bedevî Araplar’ın da desteğiyle Trablus’a hâkim oldu (772/1370-71). Tunus’taki Hafsî Sultanı Ahmed b. Muhammed’e hediyeler gönderip itaat arzetti; bunun üzerine o da Ebû Bekir’i Trablus valisi olarak tanıdı.

Ebû Bekir’in ölümü üzerine yerine yeğeni Ali b. Ammâr geçti (1390). Bu dönemde Ammâroğulları bazan Hafsîler’e tâbi oluyor, zaman zaman da bağımsız hareket ediyordu. Ancak hânedan, mensupları arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden bir süre sonra zayıf düştü. Ali b. Ammâr ordu kumandanı olan Kasım’ın çocuk yaştaki amcazadesi Yahyâ b. Ebû Bekir b. Sâbit adına yönetime hâkim olmasından korktuğu için onu Trablus’tan uzaklaştırdı. Kasım İskenderiye’de Hafsî sultanının adamlarından biriyle karşılaştı ve onun himayesinde Tunus’a giderek Sultan Ahmed b. Muhammed’i Trablus’a müdahaleye teşvik etti. O da Kasım’ı oğlu Ebû Hafs Ömer ile beraber Trablus’a gönderdi (794/1391-92). Hafsî kuvvetleri şehri bir yıl muhasara ettikleri halde sonuç alamadılar. Bu durum askerler arasında huzursuzluğa sebep oldu. Sonunda Hafsîler’e savaş tazminatı ödenerek kuşatmanın kaldırılması hususunda anlaşma sağlandı ve Ebû Hafs Ömer Tunus’a döndü. Fakat amcazadeleri Yahyâ ile Abdülvâhid şehri ele geçirmek için Ali b. Ammâr ile mücadeleye devam ettiler.

Ali b. Ammâr birkaç yıl boyunca Hafsîler’den bağımsız olarak hareket etti, ancak dışarıdan yardım istemek zorunda kaldı. Sicilya kralları bu sırada Kuzey Afrika işleriyle ilgilenmeye başlamışlardı. 1334’te ellerinden çıkmış olan Cerbe’yi geri alma arzuları da bu hususa etkili oluyordu. Kral Martinoil, Ali b. Ammâr’dan gelen istek üzerine 22 Nisan 1393 tarihli bir fermanla Guglielmo Talamanca ve Ugonedi Santa Pace’yi Trablus’a göndermeyi kabul etti. Onlar daha yola çıkmadan Mayıs 1393’te Trablus ve Cerbe’den gelen elçiler kralın hâkimiyetini tanıdıklarını ve bu iki şehri idare edecek valileri beklediklerini haber verdiler. Böylece kralın adamları kolayca Trablus ve Cerbe’ye hâkim oldular.

Öte yandan Ebû Fâris Abdülazîz b. Ebü’l-Abbas Hafsîler’in başına geçince (1394) Yahyâ ile Abdülvâhid de ondan yardım istediler. Ebû Fâris Abdülazîz bu istek üzerine Trablus’a hareket etti ve şehri ele geçirdi. Daha sonra Ali b. Ammâr’ın yerine Yahyâ’yı vali, Abdülvâhid’i de ordu kumandanı tayin ederek Tunus’a döndü. Bir müddet sonra onların bağımsız hareket etmeleri, başka bir rivayete göre ise onların kabiliyetsizlikleri yüzünden şehrin Franklar’ın eline geçmesinden korkarak ikisini de azledip hapsettirdi ve yerlerine kendi adamlarını görevlendirdi. Böylece Ammâroğulları hânedanı da sona ermiş oldu (803/1401).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Haldûn, el-Ǿİber, Bulak 1284 → Beyrut 1399/1979, VI, 382, 390, 422 vd.; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, I, 529-530; Şevkânî, el-Bedrü’t-tâliǾ, I, 180; Müneccimbaşı, Sahâifü’l-ahbâr, İstanbul 1285, II, 595; Mahmûd Nâci, Târîhu Tarâblus el-Garb (trc. Abdüsselâm Edhem # Muhammed el-Estâ), Bingazi 1390/1970, s. 144-145; E. Rossi, Libyâ (trc. Halîfe Muhammed et-Tüleysî), Beyrut 1394/1974, s. 117-122; a.mlf., “Trablus”, İA, XII/1, s. 446; Tâhir Ahmed ez-Zâvî, Târîhu’l-fethi’l-ǾArabî fî Libyâ, Beyrut 1972, s. 346-355; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), II, 98; Jamil M. Abu’n-Nasr, A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambridge 1987, s. 126, 130, 189; “Ammâr”, İA, I, 409; G. Wiet, “ǾAmmar”, EI² (İng.), I, 448.

Abdülkerim Özaydın