AMR b. OSMAN el-MEKKÎ

عمرو بن عثمان المكّي

Ebû Abdillâh Amr b. Osmân b. Küreb el-Mekkî (ö. 297/910)

“Üstâdü’s-sûfiyye unvanıyla tanınan ilk devir sûfîlerinden.

Aslen Yemenli olmakla birlikte daha çok Mekke’de oturduğundan el-Mekkî nisbesini aldı. Cüneyd-i Bağdâdî’nin sohbetinde bulundu. Devrin meşhur âbid*lerinden Ebû Abdullah Saîd en-Nibâcî’den geniş ölçüde faydalandı. Bağdat’ta vefat etti. Kaynaklarda vefat tarihinin 291 (904) olduğuna dair bir rivayet de zikredilmektedir.

Herevî, Amr b. Osman’ın usul ve hakikatler sahasında geniş bilgi sahibi olduğunu, semâa önem verdiğini, ince mânalı sözler söylediğini, sekr* halinden uzak kalmaya ve tasavvufî hayatını sahv* haline dayandırmaya dikkat ettiğini söyler. İbn Hafîf’in şeriatla hakikati birleştirdikleri için sûfîlere örnek almalarını tavsiye ettiği mutasavvıflardan biri olan Amr b. Osman, Allah’ı tanıma konusunda daha çok selbî sıfatlar üzerinde durur. İnsan Allah’ı ne kadar yüce ve mükemmel olarak tahayyül ve tasavvur ederse etsin yine de Allah’ın tahayyül ve tasavvur edilen şeyden çok daha yüce ve çok daha mükemmel olduğunu, Allah’la ilgili en yüce ve en mükemmel tahayyül ve tasavvurların O olmadığını, O’ndan başka olduğunu söyler. Herevî, çağdaşı sûfîlerle mektuplaşmasıyla tanınan Mekkî’nin bazı sözlerinden dolayı suçlanıp Mekke’den kovulduğunu, bunun üzerine Cidde’ye gittiğini ve Cidde halkının kendisini kadı yaptığını haber verir.

Zühdü, “gönülde dünyaya yer vermemektir” şeklinde tarif eden Amr b. Osman el-Mekkî, Hallâc’ın üstadıdır. Ancak meşrepleri farklı olan bu iki sûfî birbirleriyle anlaşamadıklarından beraberlikleri fazla sürmemiştir. Amr b. Osman, bir gün Hallâc’ın bir şeyler yazdığını görünce ne yaptığını sormuş, o da Kur’an’a nazîre (muâraza) yazdığını söyleyince kendisini yanından kovmuş ve beddua etmişti. Bu bedduanın Hallâc’ın idam edilmesinin mânevî sebebi olduğu ileri sürülmektedir. Diğer bir rivayete göre, Mekkî’nin Gencnâme adlı gizli bilgiler ihtiva eden bir risâlesi vardı. Gencnâme’de İblîs’in Âdem’e secde etmemesi, Âdem’e emanet edilen sırrı görme arzusuyla izah edilmekte ve İblîs ilâhî sırra âşina bir ârif olarak tanıtılmaktaydı (bk. Attâr, Tezkiretü’l-evliyâ, s. 487). Hallâc’ın bu risâleyi çalarak içindekileri halka açıklaması, asılmasına sebep olmuştu. Hücvîrî, Mekkî’nin Kitâbü’l-Mahabbe adlı bir eseri olduğunu, bu risâlede sır, ruh, kalp ve bedenin yedişer bin senelik aralıklarla yaratıldıklarını, yaratılışa sevgi ve güzelliğin esas alındığını, dünyaya gelen ruhların ancak aşkla mi‘rac yaparak ilâhî âleme yükseleceklerinin anlatıldığını bildirir.

Tasavvuf konusundaki derin görüşlerini temkinli ifadelerle ortaya koyan Amr b. Osman el-Mekkî’ye bütün sûfîler hürmet göstermiş ve onu kendilerine örnek almışlardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Sülemî, Tabakat, s. 202; Ebû Nuaym, Hilye, X, 291; Kuşeyrî Risâlesi (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1981, s. 146; Hucvîrî, Keşfü’l-mahcûb: Hakikat Bilgisi (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1982, s. 241; Herevî, Tabakat, s. 232; Attâr, Tezkiretü’l-evliyâ (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1985, s. 487; a.mlf., Mantıku’t-tayr (trc. Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 1962, II, 91; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, II, 440; Baklî, Şerh-i Şathiyyât, s. 263; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 136; Şa‘rânî, et-Tabakat, I, 134; İbnü’l-İmâd, Şezerât, II, 225; Münâvî, el-Kevâkib, I, 259; Ebü’l-Hasan ed-Deylemî, Sîretü şeyhi’l-ekber Ebû ǾAbdillâh İbnü’l-Hafîf eş-Şîrâzî (nşr. A. Schimmel), Ankara 1955, s. 37.

Süleyman Uludağ