ANTERE KISSASI

سيرة عنترة

Arap şairi Antere’nin hayatı etrafında teşekkül etmiş bir Arap kahramanlık hikâyesi.

Antere kıssasının ilk defa ne zaman ve kim tarafından ortaya konulduğu tam olarak bilinmemektedir. Her ne kadar eserde, hikâyenin anlatımı sırasında derleyenin Antere’den iki yüzyıl sonra yaşamış bulunan Asmaî (ö. 216/831) olduğu ifade edilmekteyse de kıssa Asmaî’nin ölümüyle son bulmayıp milâdî XII. yüzyıla kadar hikâyeye yapılan ilâve unsurlar devam etmiştir. Antere’ye ait ahbârın insicamlı bir hikâye haline getirilişi ile ilgili diğer bir rivayet de şöyledir: Fâtımî halifelerinden Azîz-Billâh’ın (975-996) Mısır’daki hilâfeti sırasında sarayla ilgili bazı dedikoduların yayılması üzerine, halkın dikkatini başka tarafa yönelterek bu söylentileri örtbas etmek isteyen halife, dönemin tanınmış edibi Yûsuf b. İsmâil’den halkın ilgisini çekecek sürükleyici hikâyeler yazmasını istemiş; bunun üzerine, Ebû Ubeyde, İbn Hişâm ve Asmaî gibi birçok edibin rivayet ettiği hikâyeleri ezbere bilen Yûsuf b. İsmâil, tamamı yetmiş iki kitaptan oluşan ve her kitabın sonundaki hikâye ile bir sonraki arasında ustaca bağlantılar


kurulmuş bulunan bir seri kıssa yazmaya başlamış, böylece Antere kıssası denilen eser meydana gelmiştir. Ayrıca tabip Ebü’l-Müeyyed Muhammed el-Cezerî de (milâdî XII. yüzyıl) bu hikâyeleri toplayanlardandır ve bu sebeple el-Anterî diye tanınmıştır.

Antere kıssasının başlangıcı, cengâver Arap ruhunu aksettirmek maksadıyla Câhiliye devrinin önemli olaylarını ve şahsiyetlerini kapsayacak şekilde eski tarihlere kadar gider. Eserde, Sudan melikinin kızı olduğu sonradan anlaşılacak olan Antere’nin annesi Zebîbe’nin, bir savaş sırasında babası Şeddâd tarafından esir alınışı ve onunla evlenmesinden söz edildikten sonra Antere’nin tanıtımı yapılır. Burada verilen bilgilere göre daha bebekken çok güçlü ve hareketli olan Antere en sağlam kundak bezlerini bile parçalardı; iki yaşında çadırı yıkmış, dört yaşında iken bir köpeği, dokuz yaşında iken bir kurdu, genç bir çobanken de bir arslanı öldürmüştü. Daha sonra eserde, bir câriyeden doğduğu için kendisi de bir köle sayılan bu yiğidin hürriyetini elde etmesi, amcasının kızı Able’ye olan aşkı, ona kavuşabilmek için başarması şart koşulan zor ve tehlikeli birçok maceraya girişmesi anlatılır. Antere’nin meşhur Arap cengâver ve şairleriyle ilgili olarak başından geçenlerden söz edilirken onun şiirdeki üstünlüğü de vurgulanır. Eserde anlatılanlara göre Hayber yahudilerini perişan eden kahraman, Arap yarımadasının dışına çıkarak Irak, Suriye, İran, Kuzey Afrika ve İspanya vezir ve krallarıyla da tanışmıştır. Bu şövalye ruhlu insan daima dostlarının yanında olmuş ve onların düşmanlarıyla mücadele etmiştir. Bu arada Hz. İbrâhim, Hz. Peygamber ve Hz. Ali’ye dair bazı rivayetlerin de yer aldığı eserde Câhiliye döneminden İslâmî döneme geçilmek üzere olan bir devirde sergilediği erdemli yaşayışıyla Antere, İslâmiyet’in gelişini hazırlayan bir kahraman hüviyetine büründürülür ve özellikle yukarıda adı geçen ülkelerde âdeta İslâm fetihlerinin sembolü haline getirilir. Eser, Antere’nin İran’daki maceralarını anlatırken tarihiyle, savaşlarıyla, kral saraylarındaki âdet ve an‘aneleriyle dönemin İran hayatı hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Bu durum, güçlü bir İranlı yazarın esere ilâveler yapmış olabileceği ihtimalini hatıra getirmektedir. Antere kıssasında kahramanın Bizans, Fransa ve Roma saraylarının ileri gelenleriyle ilgili olarak anlatılan maceraları onu Mısır’a, hatta Sudan ve Hindistan’a kadar götürür. Bu münasebetle Suriye ve Bizans’taki hıristiyanlar ile Haçlılar’ın durumları, kilise âdet ve an‘aneleri, papazların kıyafet ve yaşayışları, dinlerinin özellikleri, eserin yazıldığı dönemdeki hıristiyanların müslümanlarla ilgili yanlış kanaatleri hakkında bilgiler verilir.

Antere kıssası, söz konusu ettiği ülkelerin o devirdeki halk kültürünü büyük ölçüde aksettirmesi, Antere’nin şahsında cengâverlikle birlikte yiğitlik, mertlik, cömertlik, vefakârlık ve dürüstlük gibi geleneksel Arap meziyetlerini telkin etmesi bakımından da büyük değer taşır. Eserde bu ve benzeri erdemlerin benimsetilmesi için kahraman olarak özellikle Antere’nin seçilmesinin bazı sebepleri olmalıdır. Antere kıssasının henüz yazılmadığı Hz. Peygamber devrinde ve daha sonraki dönemlerde yapılan savaşlarda askeri coşturmak için anlatılan kıssalar arasında Antere ile ilgili sözlü kahramanlık hikâyelerinin müstesna bir yerinin bulunduğu hatırlanmalıdır. Diğer taraftan Abs kabilesini yağmalayarak Antere’nin sevgilisini kaçıran çapulcular ile İslâm yurduna saldıran ve Müslümanlığı yok etmek isteyen Haçlılar arasında yakın bir ilgi gören halk muhayyilesi, Antere’nin şahsında ideal bir kahraman bulmuş olmalıdır. Onun köle bir anneden doğmasına ve bu yüzden köle statüsünde tutulmasına rağmen esirliğe boyun eğmeyip hürriyete kavuşmanın yollarını araması, ayrıca mükemmel bir şair ve çok iyi bir binici olması, bir de Hz. Peygamber’e atfen, “Bana bahsedilen a‘râbîlerden yalnız Antere’yi tanımak isterdim” dediğinin rivayet edilmesi halkın bir kahramanda aradığı bütün özellikleri ona kazandırmış ve Antere kıssası İslâm dünyasının beş yüzyıl boyunca düşmanları karşısında kazandığı zaferlerin âdeta bir sembolü haline gelmiştir. İçinde 5000 beyti bulan manzum bölümlerin de bulunduğu Antere kıssası ile binbir gece masallarını karşılaştıranlar, sonuncusunun kadınlara, çocuklara ve şehirlilere hitap ettiği, Antere hikâyesinin ise daha çok erkeklere ve bedevîlere seslendiği kanaatine varmışlardır.

Antere kıssasının muhtelif metinleri arasında en geniş olanı, es-Sîretü’l-Hicâziyye diye anılan metindir. Bâbil metni (es-Sîretü’l-ǾIrâkıyye) ile Suriye metni (es-Sîretü’ş-Şâmiyye) daha kısadır. Antere kıssası, Hicaz metni esas alınarak Kahire’de (1306-1311) otuz iki cüz halinde, Beyrut’ta ise 1. baskısı (1869-1871) 154 cüz, 2. baskısı (1883-1885) altı cilt halinde yayımlanmıştır. Bu eserin tamamı, bazı mütercimler tarafından da bir kısmı Fransızca ve İngilizce’ye tercüme edilmiş olup Avrupa’da büyük bir ilgi görmüştür. El yazması halinde bulunan ve Kıssa-yi Anter, Anternâme veya Anter Hikâyesi adlarıyla tanınan fakat mütercimi bilinmeyen bir Türkçe tercümesi de vardır. 1477’de Fâtih Sultan Mehmed’in emriyle yapılan bu tercümenin tamamına yakın bir kısmı Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Karatay, II, 296-297).

Antere hikâyesi müzisyenlerin de ilgisini çekti. Rimsky-Korsakov 1874’te Antar adlı senfonik bir şiir besteledi. Şükri Ganem bu bestenin ilk dört kısmını drama haline getirerek 1910’da Odéon Tiyatrosu’nda sahneye koydu. Adı geçen oyun İzzet Melih [Devrim] tarafından Türkçe’ye tercüme edildi (Antere, İstanbul 1327/1911). Bu tercümeyi İnci Koçak sadeleştirdi ve eser Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları arasında aynı adla neşredildi (1983).

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmed Fehmi, Târîh-i Edebiyyât-ı Arabiyye, İstanbul 1332, s. 800-801; Serkîs, MuǾcem, II, 1387-1388; C. Zeydan, Âdâb, I, 115-116; 603-604; Karatay, Türkçe Yazmalar, II, 296-297; Ömer Ferrûh, Târîhu’l-edeb, III, 150-151; Şevki Dayf, Târîhu’l-edeb, VI, 483-484; Sezgin, GAS (Ar.), II/2, s. 13-14; H. T. Norris, The Adventures of Antar, London 1980; Peter Heath, “A Critical Review of Modern Scholarship on Sırat ǾAntar İbn Shaddād and the Popular Sīra”, JAL, XV (1984), s. 19-44; TA, III, 107; M. Hartmann, “Antere”, İA, I, 463; B. Heller, “Sırat Antar”, EI² (Fr.), I, 533-537; Abdülhamîd Yûnus, “Sîretü ǾAntere”, Tİ, IV, 421-434; ABr., II, 153.

Cemâl Muhtar