ARABA SEVDASI

Recâizâde Ekrem’in Tanzimat’tan sonraki yıllarda İstanbul’da görülmeye başlanan alafrangalaşma merakını tenkit ettiği romanı.

Türk edebiyatında romantik akımın en güçlü temsilcilerinden biri olan ve gerek Zemzeme’ler gerekse Şemsâ ve Muhsin Bey adlı eserleriyle romantik ekole bağlı örnekler veren Recâizâde Ekrem, Araba Sevdası’nı 1885 yılında başlayan “Hayâliyyûn-Hakîkiyyûn” tartışmasından sonra iyice güçlenen realist akımın etkisi altında kaleme almıştır. Romanda alafranga, hayalperest ve gösteriş meraklısı bir Tanzimat genci olan Bihruz Bey’in hayat macerası çevresinde bu dönemde yetişen alafranga meraklısı köksüz, müsrif tiplerle alay edilmektedir. Hatta roman bir yönüyle, kahramanı Bihruz vasıtasıyla romantik akımla alay eden bir karakter de göstermektedir.

Bir paşanın oğlu olan Bihruz Bey, yirmi yirmi beş yaşlarında, babasının ölümü ile büyük bir servete konar. Devrin modası gereği bir Fransızca hocası tutar, bir araba satın alır ve sorumsuz bir mirasyedi hayatı sürmeye başlar. Yegâne zevki, şık giyinerek gösterişli arabasıyla mesire yerlerinde görünmektir. Çamlıca bahçesinin açıldığı gün, İstanbul’da bir benzeri olmayan arabasıyla oraya gider, bahçede Perîveş adlı düşkün bir kadına âşık olur. Ancak kibar ve zengin çevreden zannettiği kadını uzun süre göremez. Bu arada tek taraflı gelişen hayalî aşkı şiddetlenir, yemeden içmeden kesilir, hatta annesini bile unutur. Yalan söylemekten zevk alan arkadaşı Keşfî Bey ise bir gün kızın öldüğünü haber verince hayalinde bu ölümü kendi aşkıyla birleştirir ve kızın kendi yüzünden öldüğüne inanır. Bu arada tükenmez zannettiği serveti tükenmiş, hatta çok sevdiği arabasını bile satmak zorunda kal mıştır. Nihayet bir gün Şehzadebaşı’nda Perîveş’e rastlar ve ondan bütün gerçeği öğrenir.

Alafranga tiplerle alay etmek için yazılan romanda, şehrin zengin çevrelerinde yaygınlaşmaya yüz tutan yeni hayat tarzı da biraz mübalağalı bir şekilde tenkit edilmektedir. Bihruz’un çevresindeki şahıslar gerçekçilik bakımından onunla tezat teşkil etmekle beraber, bunlar arasında en dikkate değer


olanı, Fransızca hocası Mösyö Pierre’dir. Aslında ciddi, kültürlü, dünya siyasetiyle yakından ilgili bir adam olan Mösyö Pierre, Bihruz’un ders yerine kumar oynamak, açık saçık resimli kitaplar istemek, aşktan bahsetmek gibi sorumsuz davranışları karşısında, bu eli açık, saf müşteriyi kaçırmamak için onu alabildiğine istismar eder. Yazar bu tiple açıkgöz, sömürücü ve menfaatperest Batılı’nın zihniyetini sergilemek istemiştir. Olayın son derece az olduğu romanda yazar, realist akımın özelliklerine uygun dış mekân ve kıyafet tasvirlerine de geniş yer vermiştir. Recâizâde Ekrem bu romanıyla realist akıma uygun bir sosyal tenkit örneği vermek istemiş, modaya uyarak o günkü edebiyatta işlenen alafranga tipini tenkit etmiş, fakat roman sanatı bakımından fazla başarılı olamamıştır.

1896 yılında Servet-i Fünûn mecmuasında (nr. 258-291, Şubat 1311-Eylül 1312) resimli olarak tefrika edildikten sonra 1897’de kitap halinde yayımlanan Araba Sevdası yeni harflerle de birkaç defa basılmıştır (1940, 1967).

BİBLİYOGRAFYA:

A. Hamdi Tanpınar, 19 uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1956, s. 475-499; Fethi Naci, 100 Soruda Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme, İstanbul 1981, s. 39-46; İsmail Parlatır, Recâizâde Mahmut Ekrem, Ankara 1983; Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İstanbul 1983, s. 59-71; Robert P. Finn, Türk Romanı [İlk Dönem: 1872-1900] (trc. Tomris Uyar), Ankara 1984, s. 87-99; Güzin Dino, “Recâizâde Ekrem’in Araba Sevdası Romanında Gerçekçilik”, TM, XI (1954), s. 57-74.

Zeynep Kerman