ARAGON

İspanya’nın kuzeydoğusunda bağımsız bir bölge; 1035-1833 yılları arasında burada hüküm süren ve Endülüs’teki İslâm hâkimiyetine son veren hıristiyan krallığı.

Coğrafî terim olarak Şentemeriye (Santaver) Kalesi’nin hâkim olduğu nehir ile vadinin adıdır. Navarra topraklarına uzanan tabii yol Aragon vadisinden geçer. Bu vadi İslâm ordularının özellikle Benblûne (Pamplona) ve Nebre’ye (Navarra) yönelik akınlarında takip ettikleri bir güzergâh idi. Muhammed b. Abdülmelik et-Tavîl Benblûne’yi zaptetmek gayesiyle çıktığı sefer sırasında (298/911) bu yolu takip ettiği gibi Endülüs Emevî Halifesi III. Abdurrahman da 312’deki (924) meşhur seferinde aynı yolu kullanmıştı. Bazılarına göre Aragon bir dağ sırasının (Cebel-i Aragon) adıdır. Makkarî ise Aragon’un Tuleytula (Toledo) ve Sarakusta (Zaragoza) ile birlikte Endülüs’te beşinci iklimde (bölge) yer aldığını ve güneyinde Barselona’nın uzandığını söylemektedir (Nefhu’t-tîb, I, 137). Ancak Aragon her şeyden önce siyasî bir anlam taşımaktadır. Himyerî buranın Sancho’nun oğlu Garcia’nın ülkesi olduğunu, çeşitli beldeleri, menzilleri ve nahiyeleri içine aldığını belirtir (er-Ravzü’l-mitâr, s. 27).

Roma İmparatorluğu’nun Hispania Tarraconensis adlı eski bir eyaletinin bir bölümünü teşkil eden Aragon V. yüzyılda


Vizigotlar’ın kontrolüne geçmişti. Müslümanlar 711’den kısa bir süre sonra Aragon ve civarını fethederek kuzeye doğru çekilen ve orada küçük bir devlet kuran bölge halkıyla bir anlaşma yapmış ve onlardan belirli miktarda haraç almışlardı. III. Sancho 1035’te Aragon’da bağımsız bir krallık kurdu. Haçlı ruhuyla hareket eden Aragon Krallığı’nın sınırları sürekli değişti ve müslümanların aleyhine genişledi. Bir ara tavâif-i mülûkten Tücîbîler ve Benî Kasî gibi küçük hânedanlar Aragon ve Katalonya topraklarını da içine alan Ebro vadisinde kuvvetlendiler. Ancak bu durum fazla uzun sürmedi. 1118’de Sarakusta, 1125’te de Gırnata ve İşbîliye Aragon Krallığı’nın eline geçti. Bu durum 1085’te Tuleytula’nın hıristiyanların hâkimiyetine girmesinden daha ciddi sonuçlar doğurdu. Muvahhidler’in kurucusu Abdülmü’min 1154’ten itibaren Aragon Krallığı’na karşı cihad harekâtına başladı. Kastilya Kralı VIII. Alfonso da Muvahhidler’den Muhammed en-Nâsır’ın son zamanlarında müslümanların elindeki topraklara saldırdı. Bunun üzerine Muhammed en-Nâsır karşı harekete geçti. Ancak 1212’de Las Navas de Tolosa’da Aragon, Kastilya, Leon ve Navarra krallıklarından oluşan müttefik Haçlı orduları karşısında ağır bir bozguna uğradı. Benî Hûd emîri Muhammed b. Hûd da kısa süren hâkimiyeti sırasında Aragon ve Kastilya krallıkları tarafından sürekli taciz edildi. Onun 1238’de ölümü üzerine Kastilya Krallığı merkezî Endülüs ile Güney Endülüs’ü, Aragon Krallığı da kuzeydoğuyu ele geçirdi. Balear adaları, Belensiye (1238), Dâniye (Denia) (1244) ve İşbîliye (1248) Aragon Krallığı tarafından zaptedildi.

Hafsî Sultanı Ömer el-Hafsî, Aragon Kralı III. Pedro ile on beş yıllık bir anlaşma imzaladı (1285). Buna göre Hafsî hâkimiyetindeki hıristiyanlara dinî ve ticarî sahada pek çok imtiyazlar tanınıyordu. Ayrıca Aragon Krallığı’na her yıl belirli bir miktar vergi ödenecekti. Pedro’nun oğlu III. Alfonso ise daha da ileri giderek Hafsîler’in iç işlerine müdahale etmeye başladı. Muvahhidler’in son hükümdarı Ebû Debbûs Merînîler tarafından öldürülünce çocuklarının her biri bir tarafa dağıldı. Bunlardan biri de Aragon Kralı III. Alfonso’ya sığındı. Alfonso onu Hafsîler’e karşı bir koz olarak kullandı. Nasrîler (Benî Ahmer) 1299’da Kastilya Krallığı ve Merînîler’e karşı Aragon Krallığı’yla bir savunma anlaşması yaptı. XIV. yüzyılda Aragon ve Kastilya krallıklarına karşı harekete geçmeyi planlayan Hafsîler ve Zeyyânîler başarı sağlayamadılar. Nasrîler’den I. Yûsuf Endülüs’ü yeniden fethetmek için seferber oldu. Ayrıca Kuzey Afrika’dan gelecek İslâm ordularının Cezîretülhadrâ ve Cebelitârık’a çıkarma yapmaları için izin verdi. Fakat Kuzey Afrika birlikleri müttefik Aragon, Kastilya ve Portekiz orduları karşısında Saledo’da mağlûp oldu (1340). Bu yenilgi Kuzey Afrika müslümanlarının Endülüs’ü tekrar ele geçirme ümit ve planlarını yıktı. I. Yûsuf da Aragon Krallığı’yla anlaşmak zorunda kaldı. Aragon ve Kastilya krallıkları 1391’de yahudilere karşı büyük bir katliama giriştiler. Bu sırada muhtemelen karşı hareketlerinden çekindikleri için müslümanlara dokunmadılar.

İbn Haldûn’a göre (el-İber, IV, 184) Aragon Krallığı XIV. yüzyılda Barselona, Aragon, Şâtıbe, Sarakusta, Belensiye, Dâniye, Mayorka ve Minorka’yı içine almaktaydı.

XV. yüzyılın ikinci yarısında papazlar, Aragon ve Kastilya krallıklarının tek bir devlet halinde birleşerek bütün Endülüs’ün hıristiyan hâkimiyeti altına girmesi için yoğun bir kampanya başlattılar. Aragon Kralı Ferdinand ile Kastilya Kraliçesi İsabella’nın evlenmesinden on yıl sonra iki krallık tek bir devlet halinde birleşti (1479). Bu hadise İspanya’daki İslâm hâkimiyetinde bir dönüm noktası teşkil eder. Hıristiyanlar 1482’de bazı büyük kale ve şehirleri ele geçirdiler. Bu sırada Gırnata’da hüküm süren Nasrîler iç karışıklıklar içinde bocalamaktaydı. Nasrî Hükümdarı XI. Muhammed 1482’de Elhamra Sarayı’nı kuşatıp ele geçirdi ve kendisini Gırnata hükümdarı ilân etti. Ertesi yıl Kastilya Krallığı’na ait Lucena’ya (Lûsinâ) saldırınca mağlûp oldu ve esir alındı. Ferdinand ve İsabella ellerindeki bu müstesna esiri İspanya’daki İslâm hâkimiyetinin yıkılışında mükemmel bir araç olarak kullandılar ve onu teşkil ettikleri bir ordunun başında amcasının elindeki Gırnata üzerine gönderdiler. XI. Muhammed Gırnata üzerine yürüyerek şehrin bir kısmını ele geçirdi. Amcası XII. Muhammed ez-Zagal Osmanlı Devleti’ne bir elçi göndererek yardım istedi (1486). Ancak Osmanlılar bu sırada yeterli deniz gücüne sahip olmadığı gibi Cem hadisesi dolayısıyla da buna imkân bulamadılar. Hıristiyan orduları 1487’de Malaga’yı karadan ve denizden kuşattılar, Müslüman halk erzak ve silâhları tükeninceye kadar kahramanca savaştı ve sonunda eman alarak şehri teslim etti. Fakat hıristiyanlar sözlerinde durmayıp bütün halkı esir aldılar ve köle olarak satışa çıkardılar. 1489’da Meriyye’yi de ele geçirdiler. Nasrî Hükümdarı XII. Muhammed ez-Zagal Gırnata’yı Aragon Kralı Ferdinand’ın orduları karşısında bir müddet daha müdafaa ettiyse de sonunda mücadeleden vazgeçip tam bir ümitsizlik içinde her şeyini terkederek Tlemsen’e çekildi. Onun ayrılmasından sonra XI. Muhammed’in sözde hâmileri müslümanların elinde kalan son İslâm şehri Gırnata’yı da kendilerine teslim etmesini istediler. Ancak o şehri teslim etmedi. Bunun üzerine Ferdinand büyük bir orduyla şehri kuşattı. Halkı açlığa mahkûm edip teslim olmaya zorladı ve nihayet 2 Ocak 1492’de Gırnata’yı da işgal etti. XI. Muhammed’in gözyaşları dökerek şehirden ayrıldığını gören annesi Fâtıma, “Bir yiğit asker olarak savunamadığın şey için şimdi bir kadın gibi ne kadar ağlasan yeridir” demiştir.

Bu olaydan sonra Endülüs müslümanları inançları, gelenekleri, dilleri ve hürriyetleriyle ilgili her şeylerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Bir kısmı yurtlarını terkederek Kuzey Afrika’ya ve diğer bazı İslâm ülkelerine sığındı. Hıristiyanlar tarafından din ve devlet düşmanı olarak kabul edilen müslümanlar her vesileyle imha edilmeye başlandı. Bu baskıya dayanamayan müslümanlar Belensiye ve Gırnata gibi bazı şehirlerde isyan ettilerse de bu hareketler bir merkezden yönetilmediği için başarı sağlanamadı.

Kral Ferdinand ve Kraliçe İsabella Gırnata’yı teslim alırken verdikleri emannâmeye bağlı kalmadılar ve Kardinal Ximenes de Cimeros’un başkanlığında müslümanları kılıç zoruyla hıristiyanlaştırmaya çalıştılar (1499). Kardinal ilk iş olarak büyük şenlikler yaptırıp İslâmî eserleri yaktırdı. Engizisyon adı verilen işkenceler sonunda İspanyol asıllı müslümanlar da (müvelledûn, Moriskolar) kendilerini vaftiz ettirerek hıristiyan oldular. Hıristiyanlığı kabul etmeyenler ise öldürüldü. Aragon bölgesinde yaşayan müslümanlar 1526’da çıkarılan bir fermanla ya İslâm’dan dönmek veya İspanya’yı terketmek zorunda bırakıldılar. Bir müddet sonra Kral II. Philip de ülkede


kalan müslümanların dillerini, dinlerini ve hayat tarzlarını derhal terketmelerini emreden bir kanun çıkardı. III. Philip ise 1609’da bütün müslümanların sınır dışı edilmelerini istedi.

Gırnata’nın işgalinden itibaren çok büyük sıkıntılara mâruz kalan Endülüs müslümanları zaman zaman Kuzey Afrika sahillerine ve diğer İslâm ülkelerine sığınmışlardır. Osmanlı Devleti 1505’te Kemal Reis’i bir filoyla Endülüs sahillerine göndermiş ve bazı müslümanlarla yahudileri kurtararak Anadolu’ya getirmiştir. Daha sonra 977 (1570) tarihli bir hükümle Kaptanıderyâ ve Cezayir Beylerbeyi Kılıç Ali Paşa Endülüs müslümanlarına yardımla görevlendirilmiştir. Bunun üzerine çok sayıda müslüman ve yahudi Osmanlı hâkimiyetindeki topraklara yerleştirilmiş ve üretici duruma gelinceye kadar her türlü vergiden muaf tutulmuştur. Aragon bugün İspanya’nın özerk bir bölgesi olup merkezi Zaragoza, yüzölçümü 47.650 km², nüfusu ise 1.215.600’dür (1986 tahmini).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn İzârî, el-Beyânü’l-mugrib (nşr. G. S. Colin # E. Lévi-Provençal), Leiden 1948-51, II, 148, 186; İbn Haldûn, el-Ǿİber, Bulak 1284 → Beyrut 1399/1979, IV, 183-185; Himyerî, er-Ravzü’l-mitâr (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1975, s. 27, 97, 567; Makkarî, Nefhu’t-tîb, I, 137; Anwar G. Chejne, Muslim Spain, Its History and Culture, Minnesota 1974, s. 53, 88, 90, 92-96, 100-102, 104, 106, 107, 130; Hitti, İslâm Tarihi, III, 870-882; Desmond Stewart, The Alhambra, New York 1980, s. 100-101, 106, 109; S. M. Imamüddin, Muslim Spain, Leiden 1981, s. 3, 6, 29, 80, 103, 117, 204, 209, 212-213; Ahmed Muhtâr el-Abbâdî, Dirâsât fî târîhi’l-Magrib ve’l-Endelüs, İskenderiye, ts. (Müessesetü Şebâbi’l-Câmia), s. 243-244, 400-401, 408-411, 424-426, ayrıca bk. İndeks; Receb Muhammed Abdülhalîm, el-ǾAlâkat beyne’l-Endelüsi’l-İslâmiyye ve İsbânyâ en-Nasrânîyye fî Ǿasri Benî Ümeyye ve mülûki’t-tavâǿif, Kahire, ts. (Dârü’l-Kütübi’l-İslâmiyye), s. 313, 317; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II, 199-201; Hüseyin Mü’nis, Rihletü’l-Endelüs, Cidde 1405/1985, s. 35-36, 60, 198, 236, 239, 255, 283; David Wasserstein, The Rise and Fall of the Party Kings, Princeton 1985, s. 269-270; Muhammed el-Arûsî el-Matvî, es-Saltanatü’l-Hafsiyye: târîhuha’s-siyâsî ve devrühâ fi’l-Magribi’l-İslâmî, Beyrut 1406/1986, s. 96, 117, 133, 134, 138, 242, 243, 271-278, 574, 578, 581-585, 663, 693; Muhammed Abdullah İnân, Nihâyetü’l-Endelüs ve târîhu’l-ǾArabi’l-mütenassırîn, Kahire 1987, s. 34, 36, 84-91, 120-121, 330-332, 400-401, 494-496; İsmet Abdüllâtîf Dendeş, el-Endelüs fî nihâyeti’l-Murâbıtîn ve müstehilli’l-Muvahhidîn: Ǿasrü’t-tavaǿifi’s-sânî, Beyrut 1408/1988, s. 45, 197, 208, 448, 449; P. E. R., “Aragon”, EBr., II, 204-205; “Spain”, EJd., XV, 227-242; P. Chalmeta, “Araghūn”, EI² Suppl. (İng.), s. 80-82.

Abdülkerim Özaydın