ARBEDE

عربده

Kurbiyet makamında bulunan sâlikin ilâhî aşkla kendinden geçerek Hakk’a serzenişte bulunması.

“Huysuzluk, geçimsizlik, kavga” anlamında Arapça bir kelime olan arbede, daha çok sarhoş bir kimsenin işret meclisine katılanlarla veya başka insanlarla kavga çıkarması, huysuzluk etmesi mânasında kullanılır. Bu son anlamı dolayısıyla bazı mutasavvıflar arbede kelimesinin, Allah’a yakınlığın verdiği dostluk sevincini yudumlayarak sevgi sarhoşu olan sâlikin bu haldeyken bazı sıkıntılarla karşılaşması durumunda Allah’a naz etmesi, O’nunla çekişmesi anlamında tasavvufî bir terim olarak kullanmışlardır. Baklî, arbedenin “Sekr halinde rubûbiyyetin rubûbiyyetle çekişmesidir” şeklinde tarif edildiğini belirtir. Arbede makamındaki sâlik, “Hakk’ın savlet libasına bürünerek yine Hakk’a karşı huysuzluk eder” (Meşrebü’l-ervâh, s. 181); Allah da başkasından sâdır olmasına rızâ göstermediği bu tür davranışların onun tarafından yapılmasını hoş karşılar. Nitekim Hz. Mûsâ’nın sıkıntılı bir zamanda sarfettiği söz (bk. el-A‘râf 7/155), Hz. İbrâhim’in Lût kavmi konusunda âdeta Allah ile çekişmesi (bk. Lût 11/74), sûfîlere göre Allah dostlarının arbedelerine dair Kur’an’da yer alan örneklerdir.

Arbede, Allah’ın yakınlığını kazanmış ve bast*, üns*, sekr* gibi fevkalâde hallerle kendinden geçmiş sâlikin O’na karşı bir tür naz makamı olduğu için buna dilâl de (naz) denilmiştir. Yûnus Emre’nin, “Ya ilâhî, ger suâl itsen bana” mısraı ile başlayan münâcâtı, “üns-billâh”tan kaynaklanan arbedenin Türk şiirindeki en güzel ifadeleridir.

Bazı Bektaşî şairleri tasavvufî aşk ve coşkudan kaynaklanmayan, tasavvuf âdâbının sınırlarını aşarak Hak ile istihzaya kadar varan oldukça lâubali arbedeler yazmışlardır. Bu şiirleri sûfîlerin ince ve nükteli bir serzeniş ifade eden arbedelerinden ayırmak bazı hallerde kolay olmasa bile büsbütün imkânsız da değildir. Arbedeler oldukça serbest ve samimi bir dille terennüm edildiğinden zâhir ulemâsı bu tür ifadeleri genellikle doğru bulmamış, edebe aykırı kabul ederek reddetmiştir. Arbede acz içinde kıvranan insanın isyanı, çaresizlikten bunalan kimselerin mutlak kudret ve tek hikmet sahibi rablerine karşı sitem ve


serzenişleridir; inançsızlığın değil, tam tersine güçlü ve sarsılmaz imanın Allah’ı yanı başında hissettiren kurbiyetin eseridir. Mehmed Âkif, “Yâ rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı!”; “İlâhî, emrinin âvâre bir mahkûmudur âlem!”; “Ağzım kurusun, yok musun ey adl-i ilâhî!” mısralarıyla arbedenin yeni ve güzel örneklerini vermiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ca‘fer Seccâdî, Ferheng, “dilâl” md.; Ebû Tâlib el-Mekkî, Kutü’l-kulûb, Kahire 1961, II, 107-109; Gazzâlî, İhyâ, IV, 331; Baklî, Meşrebü’l-ervâh, s. 181.

Süleyman Uludağ