ASKERÎ, Mehmed

XVII. yüzyılda yaşayan mutasavvıf şair.

Hayat hakkında hemen hiçbir bilgi bulunmayan Askerînin divanındaki bir beyitten öğrenildiğine göre adı Mehmed, lakabı Gülâboğlu’dur. Osmanlı Müellifleri’nde Kütahya’nın Zemha köyünden olduğu belirtilmektedir. Yine divanındaki bazı beyitlerden, Halveti tarikatına girerek devrin büyük şeyhlerinden olan Elmalılı Ümmî Sinan’a (ö. 1075/1664) intisap ettiği ve onun önde gelen halifelerinden olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Niyâzî-i Mısri’nin bir beytinden de Ümmî Sinan’ın önde gelen beş halifesinden biri olduğu ve Niyâzî-i Mısrî ile yakın arkadaşlığı bulunduğu çıkarılmakta, Halvetî şeyhleri arasındaki şifahî rivayetler de bunu doğrulamaktadır. Şiirlerinde belirttiğine göre, tasavvufa meylettiği sıralarda içine aşk ateşi düştüğünde bir şeyh aramak için Şam ve Buhara gibi uzak beldeleri dolaşmıştır. Ölüm tarihi bilinmeyen Askerî’nin Afyonkarahisar’da vefat ettiği ve oradaki Çavuşlar Sultan Mezarlığı’na gömüldüğü rivayet edilmektedir.

Muhtelif divan şiiri şekilleriyle ilâhilerden meydana gelen ve yaklaşık üçte biri hece vezniyle, diğerleri aruzla yazılan, ele aldığı konular itibariyle de tamamıyla tasavvufî mahiyette olan bu şiirleri bir divan halinde toplanmıştır. İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Kataloğu’nda üçü İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi (TY, nr. 137/3, 2806, 9658), biri de bugün Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Hâşim Paşa, nr. 94/1) olmak üzere bu divanın dört nüshası tesbit edilebilmiştir. Ayrıca yine Süleymaniye Kütüphanesi’nde iki nüshası daha vardır (Hacı Mahmud Efendi, nr. 3374;


Cârullah Efendi, nr. 1668). İlk elde ulaşılabilen divan nüshalarının çokluğu, Askerînin tanınmış bir şair olduğunun belirtisi olarak kabul edilebileceği gibi bunu şiirdeki kudretinin bir göstergesi şeklinde değerlendirmek de mümkündür.

Nüshalarına göre 250-300 arasında şiir ihtiva eden divanında münâcât, na’t, methiye ve gazellerle Yûnus Emre tesiriyle yazılmış ilâhiler; murabba, muhammes, müseddes, müsebba gibi iç kafiyeli musammat şeklinde meydana getirilmiş manzumeler yer almakta, bunlarda vahdet-i vücûd* anlayışı çerçevesinde tasavvuf ve tarikat âdabını, seyr*ü sülük merhalelerini ve ilâhî aşkı terennüm etmektedir. Halvetîliğin özelliklerini dile getirdiği manzumelerinde ise didaktik bir ifade tarzı ağır basmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Osmanlı Müellifleri, II, 308; Ergun, Türk Şairleri, II, 508; TYDK, III, 890-892; Nail Tuman, Tuhfe-i Nailî, 10 Şarkiyat Araştırma Merkezi Ktp., “Askerî” md., s. 2864; “Askerî”, TDEA, I, 179.

İsmail Ünver