AZİL

العزل

Gebeliği önlemek için başvurulan bir tedbir.

Sözlükte “ayırmak, uzaklaştırmak” anlamına gelen azil, gebeliği önleyici bir usul olarak, cinsî münasebet esnasında meninin rahim dışına akıtılmasına denir.

Hadis ve fıkıh kitaplarıyla müslüman tıp bilginlerinin eserlerinde bu konuda verilen bilgiler, doğum kontrolünün en eski metotlarından biri olan azlin İslâm dünyasında öteden beri bilinmekte olduğunu göstermektedir. İslâm’dan önce Araplar arasında doğum kontrolü usullerinden biri olarak uygulanan azlin ilk müslümanlar tarafından da uygulandığı ve Hz. Peygamber’in bunu yasaklamadığı bilinmektedir (bk. Buhârî, “Nikâh”, 96; Müslim, “Nikâh”, 125-138). Ancak gerek azille ilgili diğer bazı hadisler üzerindeki değişik yorumlar, gerekse çocuk yapmayı teşvik eden hadisler sebebiyle azlin hükmü konusunda müslüman âlimler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İbn Hazm’a göre azil haram, cumhûru fukahâya göre ise mubahtır. Ancak azlin mubah olduğunu kabul eden Hanefî, Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebi fakihleri, “Hz. Peygamber bizi hür kadından izin almaksızın azil yapmaktan menetti” (İbn Mâce, “Nikâh”, 30) hadisine dayanarak bu konuda zevcenin iznini şart koşmuşlardır. Kadının rıza göstermemesi halinde Hanefîler’e göre azil mekruhtur. Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde bu konuda iki farklı görüş mevcut olup Hanbelî mezhebinde benimsenen görüş, azlin ancak zevcenin izniyle câiz olacağı yönündedir. Şâfiî mezhebinde ise eşin rıza göstermemesi halinde azlin haram değil mekruh olduğu görüşü daha ağır basmaktadır. Ebû Hanîfe izin konusunda zevcenin çocuk yapma hususundaki hakkını esas alırken iki talebesi Ebû Yûsuf ve Muhammed kadının cinsî yönden tatminini göz önünde bulundurmuşlardır. Ebû Hanîfe’ye göre cinsî ilişki konusunda eşin evlilik hukuku bakımından hakkı, ilişkinin kemal vasfına değil bizzat kendisine taalluk eder. Nitekim diğer mezheplerde izinsiz azlin haram olduğunu kabul edenler, kadının çocukta hakkı bulunduğunu ve tatmin açısından azille zarar göreceğini ileri sürerken, iznin müstehap olduğu ve dolayısıyla izinsiz azlin haram olmayıp mekruh sayılacağını kabul edenlere göre de kadının hakkı


cinsî ilişkinin kemal vasfına değil kendisine taalluk etmektedir.

Ancak cinsî ilişkide çocuk yapmanın tek gaye olmadığı, bu ilişkinin derin psikolojik bir haz ve gerginlik azaltma yolu, eşler arasında karşılıklı güven, sevgi ve bağlılık ihtiyacını karşılayan bir araç olduğu göz önüne alınırsa, evlilik hukuku bakımından çocuk ihtiyacı yanında cinsî tatminin de gerekliliği daha iyi anlaşılır. Nitekim bu psikolojik gerçek bir âyette şöyle ifade edilmiştir: “Size kendi öz nefislerinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp aranızda bir sevgi ve şefkat var etmesi de O’nun varlığının delillerindendir. Bunda, düşünen bir toplum için dersler vardır” (er-Rûm 30/21).

Şâfiî hukukçulardan Nevevî’ye göre, zevcenin izni olsa da olmasa da, çocuk yapmayı engellemesi sebebiyle azil mekruhtur. Ona göre azil konusundaki yasağa dair hadisler kerâhet-i tenzîhiyye ile, cevaza dair olanlar ise kerahetin hiç bulunmadığı şeklinde değil azlin haram olmadığı tarzında yorumlanmalıdır. Bunun yanında İmam Gazzâlî azil yapmamayı cinsî münasebetin âdâbından sayarken azilde tahrimî ve tenzihî mânada bir kerahetin söz konusu olmadığını, azille çocuk yapmadaki fazilet terkedildiğinden ancak fazileti terk mânasına bir kerahetin söz konusu olduğunu söyler. Ona göre, çocuğun varlığını engellemesi yönünden olmasa bile, bu engellemeye sevkeden, meselâ kadının güzelliğini koruma, doğum yapmanın tehlikelerinden sakınma, çocukların çokluğu sebebiyle geçim konusunda sıkıntılara ve meşrû olmayan yollara düşmeme gibi düşünceler sebebiyle de azlin mekruh olduğu ileri sürülemez. Zira bu tür niyet ve düşünceler şer‘an yasaklanmış değildir (İhyâ, II, 51-53). Nitekim müteahhir Hanefî âlimleri de zamanın olumsuz şartları, dârülharpte veya uzak bir yolculukta bulunma, ya da kötü huylu zevceden ayrılma düşüncesi gibi zaruretler sebebiyle kadının izni olmadan da azlin yapılabileceğine hükmetmişlerdir.

Azlin doğum kontrolü konusunda güvenilir bir usul olmadığı da açıktır. Nitekim Hz. Peygamber azil yapmasında dinen bir mahzur bulunup bulunmadığını soran bir sahâbîye, “İstersen azil yap, fakat bu Allah’ın takdirine mâni olmaz” (Müslim, “Nikâh”, 133-135) cevabını vermiştir. Müslüman hukukçular da azil yapmış olmanın doğan çocuğun nesebini inkâr için yeterli bir gerekçe olamayacağını kabul etmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

et-Tarîfât, “azl” md.; Tehânevî, Keşşâf, “azl” md.; Buhârî, “Nikâh”, 96; Müslim, “Nikâh”, 125-138; İbn Mâce, “Nikâh”, 8, 30; Nesâî, “Nikâh”, 11; Tahâvî, Şerhu meǾâni’l-âsâr, III, 30-35; Gazzâlî, İhyâǿ, II, 51-53; Şîrâzî, el-Mühezzeb, Kahire 1379/1959-60, II, 67; Bâcî, el-Münteka, Kahire 1322, IV, 141-143; Kâsânî, BedâǿiǾ, V, 126; İbn Kudâme, el-Mugnî (Herrâs), VII, 24; Nevevî, Şerhu Müslim, Beyrut 1392/ 1972, X, 9; Aynî, ǾUmdetü’l-karî, Kahire 1348, XX, 194; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, Bulak 1315-18, VII, 109; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, VI, 220-224; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 175-176; Saeed Mahmoodian Awadhi, “Medical Aspects of Azl in Islamic Fıqh”, Islamic Medicine, I, Kuwait 1981, s. 395-398; Donna Lee Bowen, “Muslim Juridical Opinions Concerning the Stertus of Women as Demonstrated by the Case of Azl”, JNES, XL/4 (1981), s. 323-328; Kamil Hâlid es-Saîd, “Cerîmetü’l-ichâz”, Dirâsât, XI/3, Amman 1984, s. 181-183; G. H. Bousquet, “Azl”, EI² (İng.), I, 826; a.mlf. - Kadî Abdünnebî Kevkeb, “Azl”, UDMİ, XIII, 325-326.

Fahrettin Atar