AZÎZ-BİLLÂH

العزيز بالله

Ebû Mansûr Nizâr b. el-Muizz-Lidînillâh (ö. 386/996)

Beşinci Fâtımî halifesi (976-996).

14 Muharrem 344’te (10 Mayıs 955) Mehdiye’de doğdu. 972’de babasıyla birlikte Kahire’ye geldi. Kardeşi Abdullah’ın ölümü (974) üzerine babası Muiz-Lidînillâh tarafından veliaht tayin edildi. Babası 18 Aralık 975 tarihinde ölünce Fâtımî tahtına çıktı ve 9 Ağustos 976’da resmen halife ilân edildi. Fâtımîler Mısır’ı zaptettikten sonra burada tahta çıkan ilk halife odur.

Azîz-Billâh’ı meşgul eden en önemli iki mesele Emîr Aftegin ve Karmatîler oldu. Dımaşk’ta bağımsızlığını ilân eden Türk Emîri Aftegin, halifenin Dımaşk’ı teslim etmesi için yaptığı teklifi, “Ben kılıç zoruyla aldığım bir beldede başkasına boyun eğmem” diyerek reddetti. Halife, Emîr Aftegin ve Karmatîler’le savaşmak için gönderdiği ordunun bozguna uğraması üzerine bizzat sefere çıktı; 977’de Aftegin’i esir aldı ve ona çok iyi davrandı, hatta bazı rütbeler tevcih etti. Bu zafere rağmen Aftegin’in adamlarından Kassâm Suriye’deki hâkimiyetini sürdürdü. Halife daha sonra Bekcûr’u Halep’i zaptetmek üzere görevlendirdi. Fakat Bekcûr askerlerinin ihaneti yüzünden ağır bir yenilgiye uğradı. Halife bundan beş yıl sonra Halep’e Mengü Tegin kumandasında yeni bir ordu gönderdi. Mengü Tegin Halep’e yardıma gelen Bizans ordusunu mağlûp ettikten sonra şehri on üç ay kuşattı. Bunun üzerine İmparator II. Basileios büyük bir orduyla Fâtımîler’e karşı harekete geçti. Bizans ordusu yaklaşınca Fâtımî kuvvetleri geri çekildi. Halife Azîz-Billâh yeni bir ordu hazırlayıp sefere çıkmak üzereyken Bilbîs’te vefat etti (28 Ramazan 386 / 14 Ekim 996). Na‘şı Kahire’ye götürülüp orada defnedildi. Yerine oğlu Hâkim-Biemrillâh geçti.

Azîz-Billâh hoşgörüsüyle ünlü bir halifeydi. Özellikle gayri müslimlere geniş bir hürriyet tanıdı. Ancak devlet yönetiminde yahudi ve hıristiyanlara yer vermesi, bu arada Îsâ b. Nasturus’u vezirliğe, Manasah b. Ephraim’i de Suriye başkâtipliğine getirmesi müslümanlar arasında hoşnutsuzluğa sebep oldu. Azîz bu hoşnutsuzluğu gidermek için bazı gayri müslim devlet memurlarını görevden aldı. Fakat bunlar kısa bir süre sonra saraydaki nüfuzlarını kullanarak tekrar eski mevkilerine döndüler. Devlet idaresi kuvvetli bir ordunun desteğine sahip olduğundan gayri memnun müslümanlar istemeyerek de olsa yönetime boyun eğmek zorunda kaldılar.

Azîz-Billâh Fâtımî halifelerinin en iyileri ve en zekilerinden biridir. Fâtımî Devleti en geniş sınırlarına onun devrinde ulaştı. Atlas Okyanusu’ndan Kızıldeniz’e kadar uzanan topraklarda, Yemen’de, Mekke’de ve hatta Ukaylîler’in hâkimiyetindeki Musul’da bile adına hutbe okuttu. Onun zamanı refah, bolluk, dinî müsamaha ve kültürün zirvede olduğu bir dönemdir. Ezher Camii’ni de önemli bir ilim merkezi haline getiren odur. Aynı zamanda kitaplara olan merakıyla da tanınan Azîz-Billâh çok sayıda kütüphaneyi binlerce cilt kitapla doldurmuştur. Özellikle saray kütüphanesi o devrin en büyük kütüphanelerinden biriydi ve rivayete göre sarayın kırk odası raflar konularak kitaplara tahsis edilmişti. Kütüphanede bir kısmı müellif nüshası olmak üzere fıkıh, hadis, dil, gramer, tarih, siyasetnâme ve kimya gibi çeşitli ilim dallarında yazılmış çok değerli eserler vardı. Eserlerin sayısı hakkında 200.000 ile 2 milyon arasında değişen rakamlar verilmektedir. Kitâbü’d-Deyârât adlı eserin müellifi Şâbüştî de bu kütüphanede hâfız-ı kütüb* olarak görevlendirilmişti. Daha sonraki Fâtımî halifeleri döneminde de önemini koruyan bu kütüphanedeki 100.000 cilt kitap, 580’de (1184) Selâhaddîn-i Eyyûbî devrinin mümtaz âlimi Kadî el-Fâzıl’ın kurmuş olduğu Fâzıliyye Medresesi’ne nakledilmiştir. Kaynakların belirttiğine göre babası Muiz-Lidînillâh gibi Azîz-Bilâh da birkaç dil bilirdi.

İmar faaliyetleriyle de yakından ilgilenen Azîz-Billâh Kasrüzzeheb, Kasrülbahr, Câmiü’l-Karâfe gibi saray ve camiler, köprü, kanal ve rıhtımlar yaptırdı. Bu yüzden devlet hazinesi çok ağır bir yük altına girmişti. Azîz-Billâh her sahada lüks ve israfa kaçmış, nâdir bulunan şeylere düşkünlüğünü ve ava olan merakını tatmin için Sudan’dan muhtelif av hayvanları getirtmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Kalânisî, Źeylü Târîĥi Dımaşķ, (nşr. H. F. Amedroz), Beyrut 1908, s. 13, 14-22, 2735, 38-45; İbn Hammâd, Aħbâru mülûki Benî ǾUbeyd ve sîretühüm (nşr. et-Tihâmî Nakara - Abdülhalîm Üveysî), Riyad 1401/1980, s. 93-94; Yâkut, MuǾcemü’l-üdebâǿ, XVIII, 16-17; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VIII, 663, 667, 696-700, 709; IX, 7-9, 17-18, 34, 37, 54, 58, 77, 85, 88-90, 110, 116-118; İbn Hallikân, Vefeyât, V, 371-376; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 239-233; Safedî, el-Vâfî, XXII, 174; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI, 282, 292, 320; İbn Haldûn, el-Ǿİber, Beyrut 1399/1979, IV, 56 vd.; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ, I, 39, 96-97; III, 348-349, 354-356, 359-360, 363, 365, 379, 485-486; IV, 164, 269; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 354, 379-380, 408, 451, 457, 468, 470; II, 157, 268, 277, 284-285, 318, 341, 366; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, IV, 112-174; İbn İyâs, BedâiǿuǾz-zühûr, I/1, s. 192-197; Emîn Muhammed Talî‘, Aślü’l-muvaĥĥidîne’d-dürûz ve uśûlühüm, Beyrut 1961, s. 60-61; Hitti, İslâm Tarihi, IV, 994-995; H. İbrâhim Hasan, Târîħu’d-devleti’l-Fâŧımiyye, Kahire 1981, s. 156-164, 429-430; a.mlf., Târîħu’l-İslâm, Kahire 1984, III, 167-170; O’Leary, A Short History of the Fatimid Khalifate, Delhi 1987, s. 115-122; İsmail E. Erünsal, “İslâm Medeniyetinde Kütüphâneler”, Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1989, XIV, 230-231; N. A. Koenig, “Azîz Billâh”, İA, II, 152-154; E. Graefe, “Fâtımîler”, İA, IV, 523-524; M. Canard, “al-ǾAzīz Biǿllāh”, EI² (İng.), I, 823-825.

Abdülkerim Özaydın