AZÎZ-i MISR

عزيز مصر

Mısır’ın ulusu, güçlüsü anlamında bir unvan.

Kur’ân-ı Kerîm’de, kardeşleri tarafından kuyuya atılan ve orada terkedilen Hz. Yûsuf’u bir kervanın kuyudan çıkararak Mısırlı birine sattığı belirtilmekte (Yûsuf 12/15-20), daha sonraki iki âyette (30, 51), Yûsuf’u satın alan kişiden adı verilmeksizin “Azîz” unvanı ile söz edilmektedir. Tefsirlerde bu kişinin adı Kıtfîr veya Itfîr şeklinde geçmektedir (bk. Taberî, XI, 104; İbn Kesîr, IV, 305). Tevrat’ta ise Hz. Yûsuf’u satın alan Mısırlı’nın adı Potifar (Potiphar) olarak zikredilmekte ve onun Firavun’un harem ağası (sâris), muhafız askerler reisi (sar hattabbahîm) olduğu belirtilmektedir (Tekvîn,


37/36; 39/1). İbrânîce sâris kelimesi “hadım” ve “harem ağası” anlamındadır. Ancak eski Mısır’da harem ağalığı mevcut değildir (Ancien Testament, s. 103) ve Hz. Yûsuf’u satın alan Potifar da evlidir. Bu sebeple sâris kelimesi farklı bir anlamda, “krala çok yakın, ona bağlı, sarayın üst düzey görevlisi” mânasında kullanılmıştır (DB2, V/1, s. 888). Dolayısıyla Potifar’ın saray memuru, muhtemelen kralın çok yakın dostlarından, nedimlerinden biri, önemli işleri kendisine havale ettiği kişi olduğu söylenebilir. Tevrat’ta Hz. Yûsuf’u satın alan kişiye verilen diğer unvan ise sar hattabbahîmdir. Tevrat’ın Yunanca tercümesinde kelime “aşçıların şefi, kilercibaşı” olarak çevrilmiştir. Ancak emrinde çalışanlar ne kadar çok olursa olsun aşçıların şefinin yetkisinin çok geniş olduğu söylenemez. Tabbah kelimesi İbrânîce’de aşçı mânasına geldiği gibi “kesen, boğazlayan, öldüren”, dolayısıyla da “muhafız” anlamlarına da gelmektedir (II. Krallar, 25/8). Buna göre sar hattabbahîm askerî bir görevi ifade etmektedir ve kralın emirlerini yerine getirenlerin şefi demektir. Nitekim kelime Tevrat’ın Yunanca tercümesinin aksine Latince ve Süryânîce tercümeleriyle Onkelos’un Targum’unda bu şekilde çevrilmiştir (DB2, V/1, s. 889). Esasen Kur’ân-ı Kerîm’de, rüyasını yorumlaması üzerine kralın, “Onu bana getirin” emrine karşılık Hz. Yûsuf’un gelen elçiye, “Efendine dön de ona sor, ellerini kesen o kadınların maksadı neydi?” diye sordurması ve kralın konuyu araştırması, Azîz’in karısının kral huzurunda gerçeği itiraf etmesi (Yûsuf 12/50-51), Azîz’in krala çok yakın olduğunu göstermektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de azîz unvanı sadece Hz. Yûsuf’u satın alan kişi için değil Hz. Yûsuf için de kullanılmaktadır. Kral tarafından hapisten çıkarılan ve, “Sen artık yanımızda mevki sahibi, güvenilir bir kimsesin” (Yûsuf 12/54) diye taltif edilen Hz. Yûsuf ülkenin hazinelerinden sorumlu makama talip olur ve geniş yetkilerle donatılır (Yûsuf 12/55-56). Yiyecek almak üzere Mısır’a Hz. Yûsuf’un yanına gelen kardeşleri ona “Azîz” diye hitap ederler (Yûsuf 12/78, 88). Tevrat’a göre de Hz. Yûsuf Mısır’da Firavun’dan sonra ikinci adamdı. Firavun ona, “Sen evimin üzerinde bulunacaksın ve bütün kavmim senin emrin üzerine idare olunacaktır; ben yalnız tahtta senden büyük olacağım” (Tekvîn, 41/40) demiş, ikinci arabasını ona tahsis etmiştir. Ayrıca herkesin onun önünde diz çökmesini emretmiş, bütün Mısır diyarında hiç kimsenin onun izni olmadan “elini yahut ayağını kaldıramayacağını” belirtmiştir (Tekvîn, 41/41-44). Şu halde azîz unvanı, Hz. Yûsuf zamanında Firavun’dan sonraki en önemli makamı ifade etmekteydi.

Bazı Arapça lugatlarda azîz kelimesinin “Mısır ve İskenderiye’nin hâkimi” şeklinde açıklandığı da görülür (Kāmus Tercümesi, “azîz” md.). Osmanlı kaynaklarından Feridun Ahmed Bey’in Münşeâtü’s-selâtîn’inde ise azîz, Memlük sultanları için “Mısır’ın hâkimi” anlamında geçmekle beraber onların resmî unvanları arasında böyle bir tabire yer verilmemiştir.

Osmanlılar’da azîzin resmî bir unvan olarak kullanılmak istenmesi Hidiv İsmâil Paşa zamanına rastlar. Kendisinden sonra ailesine kalmak şartıyla Mısır valiliğini eline geçiren İsmâil Paşa, diğer Osmanlı vezirleri arasında daha üstün bir durumda bulunduğunu ve Hz. Yûsuf’un Mısır’ı idare ettiği gibi burayı yönetmek niyetinde olduğunu ima ederek kendisine “Azîz-i Mısr” unvanının verilmesini istedi. Ancak bu isteği kabul edilmedi. Bununla birlikte 1867 tarihli bir fermanla kendisine yeni yetkiler tanındı ve “hidiv” unvanı ile yetinmesi sağlandı.

BİBLİYOGRAFYA:

Kamus Tercümesi, “Ǿazîz” md.; Taberî, Tefsîr, XI, 104; İbn Kesîr, Tefsîr, IV, 305; Feridun Bey, Münşeât, I, 164, 195; Memduh Paşa, Mir’ât-ı Şuûnât, İzmir 1328, s. 34-35; Mısır Meselesi (nşr. Bâbıâli Hâriciye Nezâreti), İstanbul 1334, s. 36-37; E. Dicey, The Story of the Khedivate, London 1902, s. 38; Elmalılı, Hak Dini, IV, 2853, 2875 vd.; Karal, Osmanlı Tarihi, VII, 43; Ancien Testament (Traduction Oecumenique de la Bible), Paris 1980, s. 103; J. F. Mcl., “Potiphar”, JE, X, 147; O. S. Wintermute, “Potiphar”, IDB, III, 845; C. Lagier, “Putiphar”, DB2, V/1, s. 886-893; A. R. Schulman, “Potiphar”, EJd., XIII, 933; B. Lewis, “Azız Mısr”, EI² (İng.), I, 825.

Ömer Faruk Harman