BA‘DÎ

بعدي

Deneylerle kazanılan bilgi, deney ve gözlemlere dayanılarak varılan hüküm, varlığı zaman veya sebeplilik açısından başka bir varlığa bağlı olan şey anlamında kullanılan mantık ve felsefe terimi.

Ba‘dî (Batı literatüründe a posteriori), “sonra” anlamında zaman zarfı olan ba‘d kelimesinden türetilmiş olup, kablî* (a priori) teriminin zıddıdır ve “zarûriyyât” denilen bilgi türlerinden en çok “mücerrebâta” yakındır. Nitekim Türk mantıkçısı Ahmed Cevdet mücerrebâtı, “Tekrar edilen gözlem ve deneylerden sonra varılan ve aklın kesin gözüyle baktığı ve tasdik ettiği hükümlerdir” (Mi‘yâr-ı Sedâd, s. 90) şeklinde tarif etmiştir ki bu ba‘dî için de geçerli olan bir tariftir. Deneylerden hükme ulaşmaya, sonuçtan sebebe ve eserden müessire doğru akıl yürütme anlamında “innî istidlâl” veya “ba‘dî istidlâl” denir. Bir yerden duman çıktığını görerek bundan orada ateş yandığı veya birinde cilt hastalığı bulunduğunu görerek bundan onun kanında bozukluk olduğu sonucuna ulaşmak böyle bir istidlâldir. Çünkü duman ateş yanmasının, cilt hastalığı kan bozukluğunun sonuçlarıdır.

İbn Sînâ’ya göre ontolojik bakımdan kablîlik (kabliyye) ve ba‘dîlik (ba‘diyye) bazan zaman, bazan da varlıkların zatları bakımından olur. Zaman bakımından önce var olan varlığa kablî, sonra olana ba‘dî, zat bakımından ise bir varlığın ortaya çıkmasının (hudûs) illeti olan varlığa kablî, bunun ma‘lûlüne de ba‘dî denir. Bu son durumda ba‘dî olan varlık, bütün zamanlarda var olsa bile, ma‘lûl olması itibariyle zatı bakımından muhdes, dolayısıyla ba‘dîdir (bk. en-Necât, s. 543). Kablîlik ve ba‘dîlik ayırımı üzerinde geniş olarak duran İslâm düşünürlerinden biri de İbn Rüşd’dür. O Aristo’nun Metafizika’sına yazdığı şerhte “şey”ler arasındaki kablîlik-ba‘dîlik ilişkisini mutlak anlamda, bir şey veya bir yerle ilgileri bakımından zaman, hareket, güç, mevki, bilgi, tanım, şeylerin özellikleri, tabiat ve cevherleri gibi daha başka yönlerden çeşitli tasniflere tâbi tutarak incelemiştir (bk. İbn Rüşd, II, 567 vd.; ayrıca bk. KABLÎ).

BİBLİYOGRAFYA:

İsmail Fennî, Lugatçe-i Felsefe, İstanbul 1341, s. 48-49; D. Julia, Dictionnaire de la Philosophie, Paris 1962, s. 21; İbn Sînâ, en-Necât, Tahran 1364 hş., s. 542-543; İbn Rüşd, Tefsîru Mâ Bade’t-tabîa, II, 567 vd.; Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, I, 470-472; Ahmed Cevdet, Mi‘yâr-ı Sedâd, İstanbul 1293, s. 90-101; İsmail Hakkı İzmirli, Mi‘yârü’l-ulûm, İstanbul 1341, s. 48-49.

M. Naci Bolay