BABADAĞI

Romanya’da Dobruca bölgesinin kuzeyinde eski bir Türk yerleşim merkezi.

Adını, Rumeli’nin Türkleştirilmesinde büyük hizmetleri geçen ve civar tepelerden biri üzerinde türbesi bulunan Sarı Saltuk Baba’dan almıştır. XIV. yüzyılın başlarında Ece Halil Bey kumandasında Anadolu’ya geçerek Karesi Bey’e iltica eden Sarı Saltuk Türkmenleri’nin Dobruca bölgesinden göç ettiği göz önünde bulundurulursa o tarihlerde Babadağı ve yöresinin Türkmenler tarafından yurt edinildiği anlaşılır. Babadağı ve çevresi, Çelebi Sultan Mehmed’in Eflak Voyvodası Mircea ile oğlu Mihail’i mağlûp etmesinden


sonra Osmanlı hâkimiyetine girdi (819/1416); ancak XV. yüzyılın ortalarında Eflak Beyi Kazıklı Voyvoda bu bölgede çok tahribat yapmıştır. İlk defa Osmanlı padişahlarından II. Bayezid, Saltuk Baba’nın türbesini tamir ettirmek ve yanına bir cami yaptırıp geniş araziler vakfetmek suretiyle bu kasabayı ihya etti. Kanûnî Sultan Süleyman, Boğdan seferi sırasında (1538) burada birkaç gün kalmış ve türbeyi ziyaret etmiştir. XVI. yüzyıl boyunca sakin bir hayat yaşayan Babadağı ahalisi bu asrın sonlarına doğru Eflak Voyvodası Mihail Viteazul’un hücum ve yağmalarına uğradı (1594-1596). IV. Murad zamanında Kazaklar’ın baskınına karşı şehri koruyabilmek için Özi Valisi Koca Kenan Paşa’ya burada bir kale inşa etmesi emri verildi. Fakat Koca Kenan Paşa’nın şehrin doğusundaki tepeler üzerinde başlattığı kale inşaatı, daha sonra Melek Ahmed Paşa ve Siyavuş Paşa’nın Özi valilikleri sırasında da tamamlanamadı ve Özi eyaletinde paşa hassı bir voyvodalık olan şehir, Evliya Çelebi’ye göre bir süre savunmasız kaldı. Bununla beraber Babadağı, Lehistan ve Rusya üzerine yapılan seferlerde Osmanlılar için yol üzerinde bulunan çok mühim bir kışlak kasabası haline gelmiştir. Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde anlatıldığına göre 300 akçe pâyeli bir kaza olan Babadağı’nın yedi nahiyesi ve 100 köyü vardı. Kaza merkezinde 3000 kâgir bina, sekiz han, başta Bayezid ve Ali Paşa hamamları olmak üzere üç büyük hamam, 390 dükkân, sekiz kahve ve çoğunlukla okçu, yaycı ve çuhacı dükkânlarının yer aldığı bir çarşı bulunuyordu. II. Bayezid’in yaptırdığı Ulucami, Gazi Ali Paşa Camii ve Defterdar Derviş Paşa Camii’nden başka birçok cami, mescid ve medresenin yanında on bir tekke ile yirmi kadar sıbyan mektebi kazanın belli başlı binalarını teşkil ediyordu.

Mart 1672 tarihinde IV. Mehmed, Kazaklar arasındaki mücadeleden faydalanmak isteyen Lehistan Kralı Mihal’e karşı Leh seferine çıktığı zaman yanında bulunan oğlu Şehzade Mustafa’yı Babadağı’nda bırakmıştı. Eylül 1678’de Çehrin Seferi’nden dönen Osmanlı vezirlerinden Kara Mehmed Paşa da Özi eyaleti serdarı olarak burada kalmış ve kuzey sınırlarının emniyetini sağlamak, Rusya üzerine yapılacak yeni bir sefer için hazırlıklarda bulunmak amacıyla faaliyete geçmişti. 1684’te ise Lehistan Kralı Jan Sobieski’nin Kamaniçe ve Boğdan harekâtı sırasında Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa gibi değerli vezirler, Silistre valisi sıfatıyla Babadağı’nda muhafızlık yapmışlardır. 1699 Karlofça Antlaşması ile Rumeli’de büyük toprak kayıplarına uğrayan Osmanlı Devleti, Babadağı’nı kuzeyden gelecek tehlikeye karşı bir üs haline getirerek buraya yeni kuvvetler yerleştirdi. Eylül 1736’da Babadağı, Osmanlı-Rus savaşını sözde önlemek için ara buluculuk yapmak isteyen Avusturya imparatorunun İstanbul elçisi Talman ile Osmanlı ordusu ileri gelenleri ve bilhassa Kethüdâ Osman Hâlisâ Efendi arasında siyasî müzakerelere sahne oldu; bir ara Hollanda ve İngiltere elçileri de bu görüşmeler dolayısıyla Babadağı ordugâhına geldiler. Babadağı’nın 1768 Osmanlı-Rus savaşı sırasında da tam mânasıyla bir kışlak ve Osmanlı-Kırım kuvvetleri için bir üs olarak kullanıldığı görülmektedir. 1771’de Kırım’ın Ruslar tarafından işgali sırasında Kırım Hanı III. Selim Giray kuvvetleriyle birlikte sadrazamın yanında Babadağı ordugâhında bulunuyordu. Osmanlı kuvvetlerinin başında bulunan Vezîriâzam Silâhtar Mehmed Paşa’nın zaafından istifade eden Ruslar, ilk defa Kasım 1771’de Babadağı’nı geçici bir zaman için işgal ettiler; daha sonra 1773 yazında meydana gelen şiddetli muharebeler neticesinde ise civar şehirlerle birlikte burayı da yakıp yıktılar. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’yla tekrar Osmanlılar’ın eline geçen Babadağı, bu asrın sonuna kadar Osmanlı-Rus savaşları dolayısıyla daima ateş hattında kaldı ve tahribata uğradı. 1809 Osmanlı-Rus savaşları sırasında yine Ruslar’ın eline düşen Babadağı 1812’de geri alındı ise de 1878 Berlin Antlaşması ile Dobruca bölgesinin Romanya’ya terkedilmesi üzerine Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrıldı.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, III, 362-370; Silâhdar, Nusretnâme, I, 129, 234, 349; II/2 (1969), s. 212, 263; Râşid, Târih, III, 335 vd.; Ferâizîzâde, Gülşen-i Maârif, İstanbul 1252, II, 1584 vd.; Kāmûsü’l-a‘lâm, II, 1178; Cevdet Paşa, Târih, III, 164, 181, 198, 332; IV, 76; V, 45, 46, 86, 90, 92, 94, 97, 98, 101, 118, 122, 225, 267; IX, 140; XI, 137, 180, 195, 264; XII, 67, 100; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/1-2, bk. İndeks; IV/1, bk. İndeks; Ayverdi, Avrupa’da Osmanlı Mi‘mârî Eserleri I, s. 10-20; B. Lewis, “Babadaghi”, EI² (İng.), I, 842-843; a.mlf., “Bâbâ Ŧâġī”, UDMİ, III, 801-803.

Münir Aktepe