BAHÂEDDİN ZEKERİYYÂ

بهاء الدين زكريّا

Ebû Muhammed (Ebü’l-Berekât) Zekeriyyâ b. Vecîhiddîn b. Kemâliddîn el-Mültânî (ö. 661/1262 [?])

Sühreverdiyye tarikatının Hindistan ve Pakistan’a yayılmasını sağlayan sûfî.

Pencap’ta Mültan şehrine yakın Kot Karur köyünde doğdu. Atalarının Emevî kumandanlarından Muhammed b. Kasım’ın ordularıyla birlikte Hicaz’dan Sind’e geldikleri rivayet edilir; nitekim Dârâ Şükûh onu el-Kureşî, el-Esedî nisbeleriyle zikreder. Doğum tarihini kaynaklar 565 (1169-70), 566 (1170-71) ve 578 (1182-83) olarak kaydederler. Bahâeddin on iki yaşındayken babasını kaybetti. On beş yıl ilimle uğraştıktan sonra bilgisini geliştirmek için Horasan ve Buhara’ya gitti. Daha sonra Hicaz’a gidip beş sene süren bir tahsil döneminden sonra Medine’de Şeyh Kemâleddin Muhammed el-Yemenî’den icâzet aldı. Mültan’a dönerken Bağdat’ta ǾAvârifü’l-maǾârif müellifi Şeyh Şehâbeddin Ömer es-Sühreverdî’nin hankahında on yedi günde sülûk*ünü tamamladı. Sühreverdî’nin Hz. Peygamber’in mânevî bir işaretiyle ona icâzet verdiği rivayet edilir. Sühreverdî, Bahâeddin’e gösterdiği iltifata gücenen müridlerini zor yakılan yeşil bir dala, Bahâeddin’i ise hemen tutuşan bir parça kuru oduna benzetir. Bahâeddin Hindistan’a gitmek için şeyhin halifelerinden Celâleddîn-i Tebrîzî ile Bağdat’tan ayrıldı, fakat Nîşâbur’a geldikten sonra farklı bir meşrebe sahip olan Tebrîzî’den ayrılmak mecburiyetinde kaldı.

Mültan ulemâ ve meşâyihinin şehrin bilginlerle dolu olduğunu ve kendisine burada yer kalmadığını ima etmek için bir kâse süt gönderdikleri, Bahâeddin’in de sütün üstüne bir gül koyup kâseyi iade ettiği rivayet edilmektedir. Başlıca muhalifi, sûfîlere düşmanlığıyla tanınan Mevlânâ Kutbüddin ile aralarında namazla ilgili bir meselede münakaşa çıktığında Bahâeddin kendi görüşünü savunmak için hiçbir fıkhî delil göstermeksizin “nûr-ı bâtın”a dayandığını iddia edince, Mevlânâ Kutbüddin şeriata aykırı olan nurun aydınlık değil karanlık olduğunu söylemiştir. Bu muhalefetlere rağmen Bahâeddin özellikle tüccarlar arasında epey mürid toplayıp zengin bir hankah kurabildi. Hankahının ambarı her zaman buğdayla doluydu. Sık sık, “Ey resuller, temiz ve helâl olan şeylerden yiyiniz, güzel amel ve hareketlerde bulununuz” (el-Mü’minûn 23/51) meâlindeki âyeti okur, aşırı zühd ve riyâzete pek önem vermezdi.

Delhi Sultanı Şemseddin İltutmış’ın Sind ve Mültan’ı kendi topraklarına ilhak etme teşebbüslerini destekleyen Bahâeddin’in İltutmış’a yazdığı bir mektup Nâsırüddin Kubaça’nın eline geçmesine rağmen Nâsırüddin onu cezalandırmaya cesaret edemedi. İltutmış Mültan’ı zaptedince (1228) Bahâeddin’in mevkii daha da kuvvetlendi ve ülkenin şeyhülislâmlık makamına getirildi. Siyasî nüfuzu Moğollar arasında bile hissedilirdi. Nitekim 1247’de Moğollar’ın Mültan’ı kuşattıkları sırada Moğol ordusunda bulunan Melik Şemseddin vasıtasıyla yaptığı müdahale sonunda kuşatmanın kaldırılmasını sağlamıştı.

Yaşadığı devirde pek yaygın olan Çiştiyye tarikatının usulleri onun takip ettiği yoldan bir hayli farklıydı. Meselâ o yalnız zikir ve namaza önem verir ve semâ*a şüphe ile bakarken Çiştîler semâa düşkündürler. Fakr*a da büyük önem veren Çiştîler’den Şeyh Hamîdüddîn-i Nâgavrî, Bahâeddin’i servet sahibi olmasından dolayı tenkit etmişti. Bunlara rağmen Bahâeddin’in, döneminde büyük Çiştî mürşidlerinden Hâce Kutbüddin Bahtiyar Ka‘kî ve Baba Ferîdüddîn Şekergenc ile dostça ilişkileri vardı. Bütün bu pîrlerin Kuzey Hindistan’ı kendi aralarında mânevî nüfuz bölgelerine böldükleri söylenebilir.

661 (1262) veya 666 (1267) yılı Safer ayının yedisinde vefat eden Bahâeddin Zekeriyyâ’ya Sühreverdiyye’nin bir kolu olan Bahâiyye adlı bir tarikat nisbet edilmiştir. Mültan’ın eski kalesinde bulunan kabri önemli bir ziyaretgâh olmaya devam etmektedir.

Onun asıl halifesi yedi oğlundan biri olan Sadreddin, Sühreverdiyye tarikatının Hindistan’da daha geniş çapta yayılmasını


temin etti. Bahâeddin’in yetiştirdiği müridler arasında en tanınmış olanı şair ve ârif Fahreddîn-i Irâkī’dir. Vecd ehli olan Irâkī, sevdiği genç ve gezgin bir kalenderin peşine düşerek memleketi olan Hemedan’dan kalkıp Mültan’a gelmiş, orada Bahâeddin’in hankahına inmiş, ancak şiir ve raksla meşgul olmaya devam etmiştir. Bahâeddin bu nevi meşguliyetlere fazla tahammülü olmamasına rağmen Irâkī’ye büyük müsamaha göstermiş ve onu kızıyla evlendirmiştir. Irâkī, Bahâeddin’in ölümünden sonra onun diğer müridlerinin düşmanlığından dolayı Mültan’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Kırmızı elbise giydiği için Lâl Şehbaz Kalender olarak tanınan Mîr Seyyid Osman da Bahâeddin’in kalender meşrepli diğer bir mürididir.

Müridlerine kendi mürşidinin ǾAvârifü’l-maǾârif’ini okutmakla yetinen Bahâeddin Zekeriyyâ’nın günümüze ulaşmayan bir hadis mecmuası ile Abdülhak ed-Dihlevî’nin Ahbârü’l-ahyâr’ında zikredilen Vesâyâ’sından başka telif ettiği bir eser yoktur.

BİBLİYOGRAFYA:

Ahvâl ü Âsar-ı Şeyh Bahâüddin Zekeriyyâyı Mültânî (nşr. Şemîm Mahmûd Zeydî), Tahran 1353 hş.; Fahreddîn-i Irâkī, Külliyyât (nşr. Saîd Nefîsî), Tahran, ts., s. 68-69, 75-77, 89, 114-118; İbn Battûta, er-Rihle (nşr. Kerem el-Bustânî), Beyrut 1964, s. 191, 513; Hâmid b. Fazlullah Derviş Cemâlî, Siyerü’l-Ǿârifîn, Delhi 1311, s. 103-129; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 583; Abdülhak ed-Dihlevî, Ahbârü’l-ahyâr, Delhi 1332, s. 26-28; Dârâ Şükûh, Sefînetü’l-evliyâ, Kanpûr 1884, s. 114-115; a.mlf., Sefînetü’l-evliyâ (nşr. Târâ Çend), Tahran 1344 hş., s. 62; Emîr Hasan Siczî, Fevâǿidü’l-fuǿâd, Bülendşehir 1272, s. 236, 247-250; Zebîdî, Ǿİkd, s. 43; Harîrîzâde, Tibyân, II, vr. 151ª; K. Ahmed Nizâmî, Selâtîn-i Dihlî ki Mezheb-i Rüchânât, Delhi 1958, s. 114-116; a.mlf., Some Aspects of Religion and Politics in India during the 13th Century, Aligarh 1961; a.mlf., “Bahāǿ al-Dīn Zakariyyā”, EI² (İng.), I, 912; a.mlf., “Bahâǿü’d-dîn Zekeriyyâ”, UDMİ, V, 94-96; A. Schimmel, Islamic Literatures of India, Wiesbaden 1973, s. 3-4; a.mlf., Mystical Dimensions of Islam, Chapel Hill 1975, s. 352-354; Muhammed İkrâm, Âb-ı Kevser, Lahor 1975, s. 255-261; Athar Abbas Rizvī, A History of Sufism in India, Delhi 1978, I, 128-129, 135, 155, 162, 190-206, 216, 222, 306; Aziz Ahmad, “The Sufi and the Sultan in pre-Muğhal Muslim India”, Isl., sy. 38 (1962), s. 144-145; Ahmed Ateş, “Bahâüddin”, İA, II, 224-225.

Hamid Algar