BÂHARZÎ, Seyfeddin

سيف الدين الباخرزي

Seyfüddîn Saîd b. el-Mutahhar b. Saîd el-Bâharzî (ö. 659/1261)

Mutasavvıf, Kübreviyye tarikatının Bâharziyye kolunun kurucusu.

586’da (1190) Bâharz’da doğdu. İlk öğrenimini burada yaptı. Ardından tahsil maksadıyla küçük yaşta seyahate çıktı. Buhara, Bağdat ve Nîşâbur gibi ilim merkezlerini dolaştıktan sonra hacca gitti. Bağdat’ta Şehâbeddin es-Sühreverdî’nin, Horasan’da Ali et-Tûsî’nin derslerine devam etti. Celâleddin el-Mergīnânî’den babasının el-Hidâye adlı eserini okudu. Buhara’da Cemâleddin el-Mahbûbî ve Şemsüleimme el-Kerderî gibi âlimlerden faydalandı. Daha sonra Herat’a giderek Tâceddin Mahmûd el-Üşnühî’den hırka giydi. Şeyhi Necmeddîn-i Kübrâ’ya Hîre’de intisap etti. Daha sonra şeyhinin halifesi sıfatıyla o sırada Moğollar tarafından yağma ve tahrip edilen Buhara’ya giderek şehrin dış mahallelerinden Fethâbâd’a yerleşti. Orada vaazlar verdi: Sahîh-i Buhârî okuttu ve hadis şerhetti. Kısa zamanda bir hayli


taraftar kazanan Bâharzî “şeyh-i âlem” unvanıyla anılmaya başlandı. Semâ meclislerine devam etmesi ve tesbih namazlarını cemaatle kıldırması, hakkında birtakım dedikoduların çıkmasına ve inançlarının tenkit konusu yapılmasına yol açtı.

Bâharzî pek çok vezir, devlet adamı ve hükümdarın saygısını kazandı. Cuci’nin oğlu Berke kendisini Buhara’da ziyaret etmiş ve onun telkiniyle müslüman olmuştu. Mengü Kaan’ın annesi Sirkutay Bigi Buhara’da yaptırdığı medresenin idaresini Şeyh Bâharzî’ye bıraktı, ayrıca birkaç köyün gelirini buraya vakfetti. 1257-1282 yılları arasında Kirman’da hüküm süren Terken Sultan Bâharzî’ye değerli hediyeler göndererek oğlunu Kirman’a yollamasını rica etti, bunun üzerine Bâharzî oğlu Burhâneddin Ahmed’i oraya gönderdi. Menkıbelere göre Halife Mu‘tasım-Billâh, Hz. Ali’nin hattıyla yazılmış bir mushaf da dahil olmak üzere kendisine birtakım hediyeler yollamıştır. Azerbaycan hâkimi Melike’nin Hz. Peygamber’in Uhud’da kırılan dişini ona hediye ettiği rivayet edilir. Şiraz hâkimi Muzafferüddin de kendisine her yıl 1000 dinar göndermekteydi. Hint Sultanı Nâsırüddin Aybeg ile Sind ve Mültan hâkimi Gıyâseddin onunla mektuplaşırlardı. Mengü Kaan’ın veziri Burhâneddin Mes‘ûd b. Mahmûd Yalvaç da şeyhi çok sevip sayardı. Menkıbeler, Bâharzî’nin gördüğü bu saygıyı şeyhi Necmeddîn-i Kübrâ’nın bu hususta ona ettiği duaya bağlar.

Moğollar’ın “ulu şeyh” unvanını verdikleri Bâharzî onlar arasında İslâmiyet’in yayılmasında çok tesirli oldu. Altın Orda Hükümdarı Batu Han, kendisi müslüman olmadığı halde kardeşi Emîr Berke’nin şeyhin irşadıyla müslüman ve ona mürid olmasından memnun kalmıştı. Bazı menkıbelere göre Batu Han ile Hülâgû Han da onun vasıtasıyla müslüman olmuşlar, ancak bunu gizli tutmuşlardı. Bütün bunlar, şeyhi Necmeddîn-i Kübrâ’yı öldürmüş olan Moğollar’ın Bâharzî’ye büyük bir saygı duyduklarını göstermektedir. Sağlığında şöhreti ve tesiri geniş sahalara yayılan Bâharzî’ye Bâharziyye adlı bir tarikat nisbet edilmektedir. Halifelerinden Bedreddîn-i Semerkandî’nin müridlerinden Şeyh Necîbüddin vasıtasıyla tesiri Hindistan’da da yayılmıştır.

İmam Buhârî’nin Hartenk’teki kabrini sık sık ziyaret edip türbesini tamir ettiren, içini örtü ve kandillerle süslettiren Bâharzî, 25 Zilkade 659’da (21 Ekim 1261) Fethâbâd’daki hankahında vefat etti. Ardında büyük bir servet, çok sayıda mürid ve halife bıraktı.

Bâharzî’nin Fethâbâd’daki kabri ve tekkesi uzun müddet halkın ve devlet adamlarının ziyaret ettikleri bir yer olmuştur. İbn Battûta VII. (XIII.) yüzyılın ilk yarısında burayı ziyaret ettiği zaman hankah Bâharzî’nin torunu Şeyh Yahyâ tarafından idare edilmekteydi. Yahyâ İbn Battûta’yı evinde ağırlamıştı; şehrin ileri gelenleri burada toplanmış, vaazlar verilmiş, hâfızlar tarafından Kur’an tilâvet edilmiş, makamla Farsça ve Türkçe şiirler okunmuştu. İbn Battûta hankahın zengin vakıfları bulunduğunu özellikle belirtir. Bu tekke son asırlarda Tarâiku’l-hakāǿik, müellifi Mâ‘sûm Ali Şah tarafından da ziyaret edilmiştir. Bâharzî’nin tekkesiyle ilgili vakfiye yayımlanmıştır (bk. Teheschevitch, O. D. Bukhskiye Dokumenti XIV. veka, Tashkent 1956).

Eserleri. Aynı zamanda şair olan Bâharzî’nin Arapça ve Farsça eserlerinin başlıcaları şunlardır: 1. Şerhu esmâǿi’l-hüsnâ (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5341). 2. Risâle der ǾIşk (nşr. Îrec Afşâr, Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât, VIII/4, Tahran 1340 hş., s. 11-24). 3. RubâǾiyyât. Bâharzî’nin rubâîleri Ömer Hayyâm, Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr ve Baba Efdal’in rubâîleriyle karıştırılmıştır. Elli tanesi Hudâbahş tarafından yayımlanan (ZDMG, LIX [1905], s. 345-354), bu rubâîlerin sayısını daha sonra Said Nefîsî doksana çıkarmıştır (Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât, II/4, Tahran 1334 hş., s. 1-15). 4. VekāyiǾu’l-halvet (bk. Brockelmann, I, 810). 5. Vesâyâ. Bâharzî’nin vasiyetnamesi Îrec Afşâr tarafından yayımlanmıştır (Ferheng-i Îrân-zemîn, XX/1-2, Tahran 1353 hş., s. 316-323). 6. Rûznâme. Torunu Yahyâ’nın anlattığına göre Bâharzî’nin karşılaştığı önemli hadiseleri günü gününe kaydettiği bu eser bugün mevcut değildir. Evrâdı (Şehid Ali Paşa, nr. 1384/6) ile Sa‘deddîn-i Hammûye’ye yazdığı bir mektup (Bağdatlı Vehbi, nr. 2023/11, vr. 8082) Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir.

Bâharzî’nin soyundan gelenler uzun süre Fethâbâd’daki hankahın ve medresenin idaresini üstlenmişlerdir. Bunların içinde meşhur olanlardan bazıları şunlardır: Büyük oğlu Celâleddin Muhammed (ö. 661/1263). Ortanca oğlu Burhâneddin Ahmed (ö. 696/1297) Şeyhzāde-i Saîd diye tanınır. Terken Hatun’un ricası üzerine Kirman’a gönderilmiştir. Üçüncü oğlu Muzhirüddin Mutahhar Konya’ya giderek Mevlânâ ile görüşmüştür (Eflâkî, s. 273). Mezârât-ı Kirmân (Tezkiretü’l-evliyâǿ) adlı eserin müellifi Saîd-i Mih râbî, Burhâneddin Ahmed’in soyundandır. Burhâneddin Ahmed’in oğlu Ebü’l-Mefâhir Yahyâ (ö. 736/1335) Evrâdü’l-ahbâb ve fusûsü’l-âdâb isimli eseriyle tanınır.

BİBLİYOGRAFYA:

Bâharzî, Evrâdü’l-ahbâb ve’l-fusûsi’l-âdâb (nşr. Îrec Afşâr), Tahran 1358 hş., nâşirin mukaddimesi, s. 3-39; Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî, Âdâbü’l-mürîdîn (nşr. Necîb Mâyil Herevî), Tahran 1404, nâşirin mukaddimesi, s. 29; Necmeddîn-i Kübrâ, Die Fawā’ih al-Gamāl wa-Fawātih al-Galāl (nşr. Fritz Meier), Wiesbaden 1957, s. 42; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXIII, 363-370; Müstevfî, Târîh-i Güzîde (Browne), s. 791; Eflâkî, Menâkıbü’l-Ǿârifîn (Yazıcı), s. 273; Safedî, el-Vâfî, XV, 262; Câmî, Nefehât, s. 430; Hândmîr, Habîbü’s-siyer, III, 36, 61, 64; Emîn Ahmed-i Râzî, Heft İklîm (nşr. Cevâd Fâzıl), Tahran 1341/1962, s. 165; İbnü’l-İmâd, Şezerât, V, 298; Zeynelâbidîn-i Şirvânî, Riyâzü’s-seyâha, Tahran 1341 hş., s. 151; Rızâ Kulı Han Hidâyet, Tezkire-i Riyâzü’l-Ǿârifîn, Tahran 1305 hş., s. 85; a.mlf., MecmaǾu’l-fusahâǿ, I, 244; Brockelmann, GAL Suppl., I, 810; Ma‘sum Ali Şah, Tarâǿik, II, 342; Abdülhüseyin Zerrinkûb, Cüstücû der Tasavvuf-i Îrân, Tahran 1367 hş., s. 108-111; Köprülü, İlk Mutasavvıflar (Ankara 1976, 3. bs.), s. 29-30; Hidayat Hosain, “Saif-ud-Din Bakharzi and His Ruba’iyat”, IC, I (1927), s. 165-188; Saîd Nefîsî, “Seyfüddîn-i Bâharzî”, Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât, II/4, Tahran 1334 hş., s. 1-15; Ahmed Ateş, “Seyfeddin Bâherzî”, İA, X, 534-536; DMF, I/2, s. 1459.

Süleyman Uludağ