BÂLÎ PAŞA CAMİİ

İstanbul’da Sinan’ın ilk eserlerinden olan XVI. yüzyıla ait cami.

Fatih’ten Edirnekapı’ya uzanan ana caddenin (Fevzipaşa caddesi) sol tarafında eski Bayrampaşa deresi vadisine (günümüzde Vatan caddesi) inen yamaçta inşa edilmiştir. Bugün Fatih’te Akdeniz caddesi ile Bâlî Paşa caddesinin kesiştiği kavşağa yakın, Hırka-i Şerif tarafına giderken sağda bulunan Bâlî Paşa Camii’nin kapısı üstündeki kitâbe, Bayezid’in iç oğlanlarından Hüdâî mahlaslı Kenan Bey tarafından yazılmıştır. Bu manzum kitâbeye göre cami Sultan II. Bayezid’in vezirlerinden İskender Paşa’nın kızı ve Bâlî Paşa’nın zevcesi Hümâ Hatun tarafından 910’da (1504-1505) yaptırılmıştır. Halbuki Bâlî Paşa Camii’nin Mimar Sinan’ın eserlerini bildiren çeşitli tezkirelerde adı bulunmaktadır. Bu tarihlerde Sinan İstanbul’a daha henüz gelmemiş bir genç, belki de çocuk olduğuna göre caminin onun eserleri listesine neden girdiği hususunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Genellikle iddia edildiğine göre cami Bâlî Paşa tarafından yaptırılmaya başlanmış ve Paşa’nın 900’de (1494-95) veya pek az sonra ölümü üzerine karısı tarafından tamamlanmıştır. Hadîkatü’l-cevâmi‘in yazdığına göre Hümâ Hatun, Sultan II. Bayezid’in kızıdır. Şimdiye kadar gerek Bâlî Paşa Camii gerekse Mimar Sinan hakkındaki yayınların hemen hepsinde bu bilgiler aynen tekrarlanmıştır.

Bütün bunlar Bâlî Paşa Camii’nin yapılış tarihini son derecede karışık bir duruma sokmaktadır. Kitâbede 910 olarak hesaplanan ebced*den kaynaklanan bu çapraşık tarihlemeyi şu şekilde aydınlığa çıkarmanın mümkün olabileceğini sanıyoruz. Cami için 910 tarihini veren Ayvansarâyî’nin Vefeyât-ı Selâtîn’inde Bâlî Paşa’nın 955’te (1548) vefat ettiği kaydedilerek tarih mısraı “Hicret-i Bâlî Paşa” olarak da verilmiştir. Aynı müellifin Hadîkatü’l-cevâmî‘ adlı eserinde ise Bâlî Paşa’yı II. Bayezid devrine kadar indirmesi şaşırtıcıdır. Ayvansarâyî herhalde aynı ada sahip iki veziri karıştırmış ve 1787’ye doğru, yani ölümünden az önce bitirdiği anlaşılan Vefeyât-ı Selâtîn’de doğrusunu yazmış olmalıdır. Diğer yandan İ. Hakkı Konyalı tarafından da tesbit edildiği gibi, Başbakanlık Arşivi’ndeki 953 (1546) tarihli İlyazıcı Defteri veya diğer adıyla İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde (nr. 251, s. 380) Hacı Üveys mahallesindeki bu cami hakkında, “Vakf-ı Câmi-i Bâlî Paşa, vâkıfı hayatta olup ve usûl-i evkāf dahi mukarrer ve ma‘lûm olmadığı ecilden tafsil olunmadı” denilmektedir. Bu kayıtlardan açık şekilde anlaşıldığına göre caminin kurucusu Bâlî Paşa 1546’da sağdır ve doğruluğunda hiç şüphe olmayan bu not Vefeyât-ı Selâtin’in verdiği bilgiye uymaktadır. Şu halde caminin yapımı Kanûnî Sultan Süleyman (1520-1566) dönemi içinde ve Mimar Sinan’ın mimar olarak faaliyette olduğu yıllarda gerçekleşmiş olup onun ilk eserlerindendir. Esasen mesele kitâbedeki ebcedin 910 tarihini verdiği iddiasından çıkmaktadır. Kitâbede rakamla tarih olmadığına göre tarihin hesaplanmasında bir yanlışlık olmalıdır. Sonuç olarak Bâlî Paşa Camii 953’e (1546) doğru yapılmış ve bânisinin


ölümü üzerine de zevcesi Hümâ Hatun tarafından bitirilmiştir. Bu Bâlî Paşa’nın Diyarbekir ve Budin valisi olan ve 966’ya (1558-59) doğru ölen aynı adlı kişi veya 973 (1565-66) tarihli bir vakfiyesi olan Abdurrahman oğlu Bâlî Paşa ile aynı şahıs olması mümkün görülmemektedir.

Caminin son cemaat yeri mahfil kapısının alınlığında, taşa işlenmiş on bir satırlık kısmen Arapça bir vakfiye bulunmaktadır. İstanbul’da taşa hakkedilmiş dört vakfiye özetinden biri olan bu belge, Bölükbaşı Abdullah oğlu Hızır Bey’in camiye eklediği şadırvan vakfına ait olup 1000 yılı Cemâziyelâhiri sonlarında (Nisan 1592) düzenlenmiştir.

Bâlî Paşa Camii, herhalde bu bölgeyi tamamen yakan 1633 yangınından zarar görmüş olmalıdır. Fakat en büyük tahribat 1893 yılındaki büyük zelzelede olmuş, caminin büyük kubbesi tamamen çöktüğü gibi son cemaat yerinin beş bölümünü örten beş küçük kubbe de bunları taşıyan kemerleriyle birlikte yıkılmıştır. 1918’de İstanbul’un çok büyük bir kısmını mahveden Fâtih yangınında da caminin çevresi tamamen boşaldığından eser uzun yıllar harabe halinde kalmış ve ancak 1935’te kurtarılması çalışmalarına başlanarak o yıllarda müteahhit olarak çalışan E. Hakkı Ayverdi tarafından restorasyonu gerçekleştirilmiş ve ana kubbesi yapılmış, fakat son cemaat yeri olduğu gibi bırakılmıştır. Ancak 1965’ten sonra son cemaat yeri Vakıflar İdaresi tarafından tamamlatılmıştır. Bugün Bâlî Paşa Camii ibadete açık ve iyi durumdadır.

Etrafını taş ve tuğladan karma teknikte yapılmış pencereli bir avlu duvarı çevirir. Beş bölümlü ve mermer sütunlu son cemaat yeri yakın tarihlerde yeniden yapılmış olmakla beraber bu kısmın daha önceleri de büyük ihtimalle 1766 zelzelesinin arkasından yenilenmiş olduğu, binanın devrine uymayan sütun başlıklarının üslûbundan anlaşılmaktadır. Cümle kapısı zengin mukarnaslı bir nişin içinde açılmış olup kitâbesi çift renkli taşlardan yapılmış olan kemerin üstünde yer almaktadır. Sağda minare girişi, solda ise mahfil girişi bulunur. Temiz bir işçilikle kesme köfeki taşından inşa edilen mâbed kare planlı olup geçişi pandantiflerle sağlanan 12 m. kadar çapındaki bir kubbe ile örtülmüştür. 1893 zelzelesinde tamamen çöken bu kubbe 1935-1936’da E. Hakkı Ayverdi tarafından betonarme olarak yapılırken buna binanın devrine ve üslûbuna uymayan bir yükseklik verilerek sekizgen biçimli kasnağın üzerine nisbetsiz bir şekilde oturtulmuştur. Sonraları Ayverdi de bunun hatalı olduğunu kabul etmiştir. Cephelerde âhenkli bir biçimde düzenlenmiş üç sıra pencere içeriyi aydınlatır. Minare kürsüsünün simetriği olarak dışarı taşkın bir dörtgen içinde olan mahfil merdiveni, halk arasında, güya bu caminin çifte minareli olarak tasarlandığı yolunda yanlış bir rivayetin doğmasına yol açmıştır. Mahfil üç duvarda da sıralanan 1.50 m. derinliğindeki sivri kemerlerin üzerine oturtulmuştur.

Bâlî Paşa Camii çok uzun yıllar terkedilmiş ve üstü açık bir harebe halinde kaldığından iç süslemesi ve eşyası yok olmuştur. 1935 yılı tamirinde alçıdan bir mihrap yapılmış, Ayverdi’nin ifadesine göre başka bir camiden taşınan mermer minber ile Ayasofya’dan getirilen kürsü ve şamdanlar buraya konulmuştur. Bugün görülen kalem işi nakışlar da bu sırada yapılmıştır. Sağ taraftaki minarenin gövdesi çubuklu olup şerefe altı çıkmaları mukarnas dizileriyle sağlanmıştır.

Kaynaklarda caminin yanında olduğu kaydedilen kurucusu Bâlî Paşa ile zevcesi Hümâ Hatun’un türbesi ve mezar taşları bugün ortada yoktur. Yalnız sol duvarın 1,20 m. açığında 6 m. kadar uzunlukta bir temel kalıntısı bulunmuştur ki bunun adı geçen türbe ile ilgili olması muhtemeldir. Hazîresinde geç tarihlere ait on kadar kabir bulunmaktadır. Taş vakfiyede belirtilen şadırvan da ortadan kalkmıştır. Bunun da altı köşeli temeline avlunun toprak tesviyesi sırasında rastlandığı söylenmektedir.

Bâlî Paşa Camii, ilk defa olarak burada ortaya konulduğu üzere, bütünüyle Mimar Sinan’ın ilk eserlerindendir. Bu bakımdan Osmanlı devri Türk mimarisinde özel bir yere sahip olması gereken bir mâbeddir.

BİBLİYOGRAFYA:

Sâî, Tezkiretü’l-ebniye, s. 34; İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 216, nr. 1254; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 310-311; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 64; a.mlf., Vefeyât-ı Selâtîn, s. 18; C. Gurlitt, Die Baukunst Konstantinopels, Berlin 1909-12; Halil Edhem [Eldem], Camilerimiz, İstanbul 1933, s. 45-46; İstanbul Âbideleri, İstanbul, ts. (Yedigün neşriyatı), s. 17-19; Konyalı, Mimar Koca Sinan’ın Eserleri, s. 42-49; Yüksel, Osmanlı Mi‘mârîsi V, s. 178-183; Abdullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1987, s. 272; Semavi Eyice v.dğr., Fotoğraflarla Fatih Anıtları, İstanbul 1988, s. 67-68; E. Hakkı Ayverdi, “Bâli Paşa Camii”, İst.A, IV, 2048-2051.

Semavi Eyice