BALYOS

Genellikle Venedik Cumhuriyeti’nin Osmanlı Devleti nezdindeki dâimî temsilcilerine verilen ad.

Bailos ve balyoz imlâları ile de yazılmakta olup sadece Venedik temsilcileri için değil zaman zaman diğer devlet temsilcileri için de konsolos karşılığı olarak kullanılmıştır.

Venedik Cumhuriyeti XIII. yüzyıldan itibaren bilhassa IV. Haçlı Seferi’nden sonra doğudaki (levant) ticarî faaliyetlerini bir hayli ilerletti. Böylece Bizans İmparatorluğu başşehrinde etkili bir Venedik kolonisi meydana geldi. 1261’de Latin İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Venedik tüccar ve yatırımcıları kendi yöneticilerini seçme yetkisini Bizans imparatorundan sağladılar. 8 Haziran 1265’te yapılan antlaşmada, “Quod comune Venetiarum ponat Rectorem supra gentem suam, qui vocetur Pajulus” (kendi yöneticisini seçen Venedik topluluğu buna bajulus demektedir) ifadesi geçmektedir. Bu kelime sonraki antlaşma metinlerinde hem imlâ hem de kavram değişikliğine uğradı. Konunun hukukî yönü bir yana bırakılacak olursa baillivus, baiul, ballius, bajulus gibi değişikliklere uğrayan kelime bir nevi koruyucu anlamına gelmekte idi. Balyoslar on iki kişilik danışma


meclisinin de yardımıyla anavatandan gelen emirleri uygulama, İstanbul içindeki vatandaşlar arasında meydana gelen anlaşmazlıkları çözmede ilk merci idi. Bunlar, Odun Kapısı (Porta Drongarion) ile Balık Pazarı (antik Porta Peramatis) arasında bir yerde ve belki de Balkapanı Hanı diye tanınan yerde faaliyet göstermekteydiler.

Balyosların faaliyetleri, davranışları, günlük hayatları, devlet adamları ile olan münasebetleri sıkı kayıtlar altında idi. Belirlenen statüler, hazırlanan kanunlar, tüzükler, yönetmelikler büyük bir titizlikle uygulanır, günün şartlarına göre de yenilenir ve değiştirilirdi. Balyos tabiri sadece İstanbul’daki temsilci ile sınırlı değildi. Venedik’in Eğriboz, Şam, Trabzon, Sur şehrindeki temsilcileri için de bu tabir kullanılırdı. Fakat İstanbul’da görev yapan balyoslar Selânik, Hanya, Modon, Koron, Eğriboz, Sur şehirlerinde bulunan koloni başkanları ve temsilcileri üstünde bir yetkiye sahiptiler.

Bizans döneminde çeşitli buhranlarla karşı karşıya kalmasına rağmen durumunu korumayı başaran Venedik kolonisi, Osmanlı tehdidi karşısında daima Bizans’ın yanında yer aldı. Bu dönemlerde Venedik temsilcileri Türkler’le yapılan antlaşmaları İstanbul’daki balyosları vasıtasıyla gerçekleştirirlerdi. Nitekim Osmanlılar’dan önce 1220’de Venedik-Anadolu Selçuklu barış antlaşması İstanbul’daki temsilci ile (o zamanki sıfatı ile podesta) imzalanmıştı. 1398’den sonra Yıldırım Bayezid zamanında yapılan ilk Venedik-Osmanlı barışından itibaren imzalanan birçok barış metni balyoslar aracılığı ile hazırlandı. Yapılacak görüşmeler balyoslar vasıtasıyla gerçekleştirildiği gibi Osmanlı hazinesine verilmesi gereken vergiler, haraçlar, tazminat tutarları da sürekli olarak balyos tarafından sağlanan gelirlerden ödenirdi.

5 Temmuz 1453’te İstanbul’un fethi haberi Venedik şehrine ulaşınca, daha önce İstanbul’a gitmek üzere Eğriboz’a gönderilen elçi Bartolomeo Marcello’ya, Türk âlemini iyi tanıyan Nicolo Sagunduno’yu da yanına alarak bir an önce hareket etmesi emredildi. Papa V. Nicolo’nun engellemelerine rağmen 18 Nisan 1454’te iki taraf arasında yeni bir barış metni hazırlanarak yürürlüğe kondu. Türk-Venedik antlaşmalarında önemli bir yer tutan bu metin içinde balyosun statüsü şöyle belirlendi: Venedik Cumhuriyeti istediği şekilde İstanbul’a balyos ile ailesini gönderebilir; balyosun burada Venedikliler’i yönetme, başkanlık etme ve yargılama hakkı vardır. Bunu uygulaması için de emrine bir subaşı verilecek ve istenileni bu kişi yerine getirecektir. Balyos görevini serbestçe yapabilecektir. Burada dikkati çeken husus, balyosun yönetme ve yargılama yetkilerini kendinde bulundurması ve kararlarını icra eden kişinin de bir resmî Osmanlı memuru olmasıdır. Balyosun bu yetkileri 1482 antlaşmasında da tekrar edildi, ancak daha sonraki antlaşmalarda subaşı kaydı kaldırıldı.

Balyosun görevde kalış süresi kesin olarak belli değildir. Bizans İmparatorluğu zamanında görevinde üç yıldan fazla kalmayan balyos için ilk görüşmeler sırasında bir sınırlama konulmamıştı. 1503’te yürürlüğe giren antlaşmada durumun farkına varılmış ve bunun üzerine İstanbul’da debdebeli bir hayat süren, ayrıca Osmanlı Devleti katında büyük itibarı bulunan Andrea Gritti’nin ısrarlı tutumları sonunda süre üç yıl olarak belirlenmişti. Titizlikle uygulanan bu süre bir defa 1620-1627 yılları arasında aşıldı. Giorgio Giustinian adlı balyos, hiçbir ihtar ve tenbihe mâruz kalmadan yedi yıl görev yaptıktan sonra eline verilen dönüş izni ile ülkesine gitti.

İki devlet arasındaki münasebetlerin yoğunlaşması ve Akdeniz ticaretinin büyük bir hacme ulaşması üzerine balyosların da sorumlulukları arttı. 1463-1479, 1499-1502 yılları arasında meydana gelen Türk-Venedik savaşları sırasında balyosluk makamında hiç kimse yoktu. Ancak yine de Venedikliler’le yeni antlaşmalar yapıldı, ticaret devam etti ve onlara birtakım imtiyazlar verildi. 1479 antlaşmasında, Osmanlı topraklarında ölen bir Venedik vatandaşının metrûkâtının balyosa teslim edileceği kaydı yer aldı. 1503’te, Venedikli bir bezirgânın bir yere gitmek istemesi halinde balyostan izin alması gerektiği hükmü getirildi. 1521’deki antlaşmaya göre bir kimse balyosla ihtilâfa düşerse mesele divanda görüşülüp karara varılacaktı. 1513 ve 1521 tarihli antlaşmalara göre ise balyos başkasının borcu için sorumlu olmayacaktı. Aradan geçen zaman zarfında balyosların tesirleri daha da arttı. Nitekim XVIII. yüzyıl başına kadar, Kudüs ve civarında bulunan Katolik mezhebine bağlı hıristiyanlar için kutsal olan yerlerin idaresini ve orada bulunan din adamlarının mahallî meselelerinin hallini üstlenmeleri, diğer konsoloslar ve görevliler üzerinde belirli bir üstünlük sağlamalarına yol açtı. Bütün bu yetkiler son ahidnâmede (1718) bir arada yer aldı. Ayrıca burada, balyosların aldıkları mal ve hediyeler için gümrük vergisi talep edilmemesi, Venedikliler’in arasındaki davaların balyos tarafından halli, balyosun davasının divanda görülmesi, Osmanlılar’ın eline düşüp de Müslümanlığı kabul etmeyen esirlerin balyosa veya seçeceği vekiline verilmesi, “cottimo” veya “baylaclık” denilen vergiyi (konsoliyat) tüccarlardan alabilmesi gibi maddeler de bulunmaktaydı.

Balyosların işleri bazan siyasî olayların hızlı gelişmesi karşısında yoğunlaşır, bundan dolayı da Venedik hükümeti fevkalâde yetkilerle donatılmış ayrı bir temsilci gönderirdi. Osmanlı belgelerinde ilci olarak geçen bu resmî görevliye Venedik belgelerinde ambasciatore denilirdi. 1670 tarihli antlaşmadan sonra büyük elçi tabiri kullanılmaya başlandı. Ayrıca İstanbul’da süresi biten balyos ile görevi teslim almaya gelen yeni balyos ve fevkalâde temsilcinin bir arada bulunduğu da görülebiliyordu. XVIII. yüzyılda bazı balyoslar bu iki görevi de üstlenip kendilerine ek bir maaş sağladılar.

Bizans İmparatorluğu zamanından beri maiyetleri çok kalabalık olan balyosların hizmetinde sekreter, tercüman (belgelerde tercüman kelimesinin bozulmuş şekli olarak dragomanno veya drağman), tabip, din adamı, mektupçu, cerrah ve daha başka görevliler de bulunurdu. Hepsine birden “famiglia” (aile) denilirdi. Bunların bir arada bulunması için özel bir bina gerekiyordu. 1453’ten sonra Venedik kolonisinin Galata tarafında diğer Katolik-Latin kökenli topluluklarla birlikte bulunması istendi ve bu ilke titizlikle uygulandı. Temsilciler de kendilerine sürekli bu semtte yer aradılar. 1527’den sonra Galata’nın dış kesiminde kalan ve günümüzde Beyoğlu diye tanınan semtte, o zamanki adı ile Viğne di Pera (Pera bağları) denilen yerde önceleri sadece yaz mevsiminde, 1544’ten sonra da sürekli bir şekilde kalmaya başladılar. Resmî ikametgâhları olarak Elçi Hanı diye bilinen yer kaydedilmekteyse de Venedik kaynakları bu handan bahsetmezler. Haliç’te Fener tarafındaki bir mahallede Venedik temsilcisi evi diye gösterilen binanın bu devletle hiçbir ilgisi yoktur.

1537-1540, 1569-1573 yılları arasında dâimî gerilim ve savaş hali devam ettiği için bir temsilcilik evi tedarik edilemedi. Sürekli olarak kiralık evlerde


kalan temsilciler XVII. yüzyıldan sonra bir yer edindilerse de 1645-1669 ile 1683-1699 tarihleri arasındaki savaşlar iki devletin diplomatik ilişkilerini aksattı. Bu dönemlerde ara sıra gidip gelen temsilciler balyosların görevlerini üstlendiler. Kiralık olarak Galata’nın Tom Tom (Dum Dum Kaptan’ın adına izâfeten) mahallesinde bulunan bina, çeşitli hukukî zorlamalarla devamlı olarak Venedik temsilcilerine ayrıldı. Onlar da hukuk kuralları çerçevesi içinde ev yakınında yeni yerler edindiler ve binayı genişlettiler. 1797-1918 yılları arasında Avusturya yönetimi altında kalan bina, Lozan Antlaşması ve daha sonra yapılan görüşmelerden sonra İtalya’ya verildi. Aynı bina günümüzde İtalya’nın İstanbul başkonsolosluğu binasıdır. Tarihî adı olan Palazzo di Venezia (Venedik sarayı) şimdi tamamen unutulmuşsa da cephesinde bulunan San Marco arslanı heykeli ile bir tamir kitâbesi hâlâ durmaktadır.

Türk-Venedik ilişkilerinin yürütülmesinde büyük rol oynayan balyoslar, Venedik senatosuna sunulmak üzere sefaretnâmeler (relazione) kaleme aldılar. Çok düzenli bir şekilde yazılan bu sefaretnâmelerin sunuş düzeni şöyle idi: İmparatorluğun genişliği, başta bulunan padişahın önce fizikî yapısı, sonra yetişme tarzı, eşleri ve çocukları, sadrazam ve diğer divan üyeleri; hükümet adamlarının birbirleriyle olan münasebetleri, silâhlı kuvvetlerin durumu ve bilhassa denizcilik alanında yapılan çalışmalar; devletin malî gücü ve gelir kaynakları; Şark ticaretinin özelliği ve önemi. Balyosların ve temsilcilerin bu bilgileri toplamada en büyük yardımcıları sekreterleriyle drağmanları idi. İstanbul’a yerleşmiş Katolik ailelerden seçilen bu kişiler, bazı dönemler babadan oğula geçen imtiyazlı bir duruma yükselirlerdi. Venedik temsilcileri yardımcılarının mutlaka Türk dilini öğrenmelerini isterlerdi. Onun için balyosların maiyeti arasında bir de “hoca” adı verilen Türk görevli vardı. 1551’de alınan bir senato kararıyla hem Venedik’te hem de İstanbul’da Türkçe öğretmek üzere birer okul açıldı. “Giovane della lingua” denilen bu gençler, belgelerin Türkçe’den İtalyanca’ya çevrilmesi yanında Türkçe belge kaleme almakta da çok becerikli idiler. Bunların bazıları Türk kültürünü çok iyi öğrendi, aralarında İslâm dinini kabul edenler bile oldu. Bununla beraber bu çalışmalarını Fransızlar kadar ilmî bir seviyeye ulaştıramadılar.

Balyosların görevleri sırasında yazdıkları “dispaccio” denilen ve kısa bilgiler ihtiva eden belgeleri de son derece değerlidir. Bu belgelerde İstanbul’da ve diğer bazı yerlerde meydana gelen siyasî gelişmelerden başka depremler, bazı balyosların ölümüne sebep olan salgın hastalıklar, yangınlar, imar hareketleri, fiyat dalgalanmaları hakkında ayrıntılı bilgiler bulunur.

Temsilcilerine geniş yetkiler ve bol maaş vermekle beraber onlarla ilgili sert tedbirler almaktan da geri kalmayan Venedik Cumhuriyeti, devlet sırlarını saklamayan Girolamo Lippamono adlı bir balyosu azletmiş, İstanbul’da tevkif ettirdikten sonra gemi ile Venedik şehrine gelirken intihar etmesine göz yummuştu. Çok hassas ve mesuliyetli bir makam olan balyosluğa seçilmek için Venedik’in soylu aileleri arasında çekişmeler olur ve bu makama seçilmek bir şeref sayılırdı. Senatoda yapılan seçimler çok çetin geçer, adaylar gerekli oyu sağlayabilmek için aşırı çaba sarfederlerdi. Yaptıkları her türlü masrafı, aldıkları yüksek maaş ve topladıkları resmî vergilerle karşılayan balyosların görevleri sırasında hiçbir ticarî faaliyet ve spekülasyona, bankacılık ve bankerlik olayına karışmamaları için sert kurallar konmuştu. Görevlerini başarı ile yerine getirip geri dönenler sonradan bazı yüksek makamlara tayin edilmişlerdir. Hatta aralarında Venedik devlet başkanı (doge, doxe, Türk kaynaklarında doj) seçilenler bile olmuştur. Nitekim resmen balyos seçilmemekle beraber 1503 tarihli antlaşmanın yapılmasında, halledilemeyen bazı konuların çözümünde rol oynayan, ayrıca bir de sefaretnâme kaleme almış olan Andrea Gritti’nin Venedik devlet başkanlığı seçimlerine girip kazanmasında İstanbul’daki faaliyetinin büyük bir rolü olmuştur.

Balyoslar Osmanlı sultanları ile sıkı kayıtlar altında görüşebilirlerdi. Bunlar deniz yoluyla geldikleri zaman Bozcaada önlerinde karşılanırlar, oradan bir Türk gemisiyle Gelibolu’ya çıkar ve kara yoluyla İstanbul’a giderlerdi. Galata’da ikametlerine ayrılan binaya geçtikten bir süre sonra Topkapı Sarayı’nı ziyaret ederlerdi. Bu merasim çok parlak olurdu. İtimatnâmesini sunan balyos belli hediyeleri teslim ettikten sonra kendisine verilenleri alırdı. Balyoslar Osmanlı idaresinden isteklerini “arzuhal” sunarak belirtirlerdi. Venedik Cumhuriyeti’ne gönderilen belgelerin çoğu muhtemelen balyosa verilirdi.

Balyoslar sadece Galata’da değil salgın hastalıkların ve nüfusun artması üzerine dinlenmek için zaman zaman Pera bağlarında, hatta Tarabya, Büyükdere gibi yerlerdeki yazlıklarında da otururlardı. Bazan padişahların Edirne’de ikamet etmeleri onların da oraya gitmelerini gerektirirdi.

Balyosların yardımcıları bilgi toplamak için gerekli temasları yapar, devlet merkezlerine bilgi götürmek yanında Dîvân-ı Hümâyun’da görüşülen bazı konuları da zamanında öğrenip oraya iletirlerdi. Bu işin büyük bir gizlilik içinde yürütüldüğü, daha o zaman bile hiç kimsenin adının verilmemesinden anlaşılmaktadır. 1570’ten sonra üç yıl kadar ikametgâhında tecrit edilen Marc Antonio Barbaro, durumdan günü gününe hükümetini haberdar etmişti. Bu arada idam edilen bazı haberciler bulunmakla beraber haberleşmeye engel olunamadı. Osmanlı kanunlarına karşı çıkan Grillo ve Navone adındaki drağmanlar idam edildiler. Bu gibi olayların çok az görülmesi, balyosların emniyetini sağlamada Osmanlı Devleti’nin hassasiyetini göstermektedir. Ayrıca “yasakçı” adı verilen yeniçerilerin bir görevi de yabancı devlet temsilcilerini, dolayısıyla balyosu korumaktı. XVI. yüzyıldan başlayarak kara yoluyla


İstanbul’a gelen veya İstanbul’dan ayrılan balyosların korunmasında büyük bir titizlik gösterildiği için hiçbir soygun, hırsızlık ve öldürme olayı görülmemiştir.

24 Eylül 1555’te Venedik senatosunda kabul edilen bir karara göre balyoslar muhafız olarak ikiden fazla yeniçeri tutamayacaklardı. Çünkü her bir yeniçerinin masrafı aylık 200 akçeye yükselmişti. Ayrıca bunlara yılda 80 akçe tutarında ayakkabı parası da verilmekteydi. Bununla beraber karar kısa bir süre sonra değiştirildi. Ancak artan giderler sadece yasakçılara ait giderler değildi. Haberleşme hizmetlerine ayrılan paranın yanı sıra deniz ve kara yoluyla yapılan seyahatler de masrafı arttırıyordu. Öte yandan Venedik balyosları eğlence törenlerinin de vazgeçilmez konuğu idiler. 1524 ve 1530 yıllarında düzenlenen törenlerden başka 1582’deki sünnet düğününe çağırılan Venedik temsilcileri katıldıkları törenlerin canlı birer tasvirini yaptılar.

Sekreter ve drağmanlar arasında Türk siyasî tarihi yanında diğer konularla da ilgilenen kişiler yetişti. Fakat resmî sefaretnâme yazanlar dışında Türk fikir dünyasını inceleyen resmî temsilci yok denecek kadar azdır. Halbuki dünyada Türk edebiyatı hakkında ilk defa bilgi veren G. Donada ile Toderini Venedikli idiler ve İstanbul’a gelip bilgi toplarken balyosluktaki ilgili kişilerle de görüşmüşlerdi. Pietro della Valle ile Luigi Ferdinando Marsigli İstanbul’daki ikametleri sırasında Türk âlemini Venedikliler açısından değerlendirdiler. Balyosluğa mensup Salvago ailesinden bir kişi ile Busenello adlı bir görevli de çeşitli eserler meydana getirilmesinde rol oynadılar. Venedik temsilcisi Pietro Zeno bir sefaretnâme kaleme aldıktan başka 1508-1510 yılları arasında henüz Memlükler elinde bulunan Şam şehrinde konsolos olarak bulundu ve bu tarihlerde güçlenen Safevîler hakkında ülkesine devamlı bilgi verdi. Babası Caterino Zeno’nun İran hakkında bilgi toplama geleneğini sürdüren Pietro 1525’ten sonra balyos, balyos vekili, fevkalâde elçi (ambasciatore) olarak İstanbul’da ülkesini temsil etti.

Türk gücünün Avrupa’da tanınmasında etkili olan balyoslar, Venedik’te yetişen Rönesans devri fikir adamları ile tarihçilerine olumlu yönden katkıda bulundular. Bununla birlikte kendi ülkeleri olan Venedik’te bile Türk imajının yanlış bir şekilde oluşmasını engelleyemediler. İstanbul’a gelmemekle beraber hakkında çok şey duymuş veya çok kısa bir süre burada bulunmuş diplomatlar arasında Türk dünyasına ait değerli bilgiler veren temsilciler de vardır. Fâtih Sultan Mehmed zamanında Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın yanına giden Venedikli temsilciler Francesco Barbaro, Ambrogio Contarini, Caterino Zeno, Paolo Ogniben, kaleme aldıkları resmî belgeler sayesinde Türk dünyasının belirli bir dönemine ışık tuttular. Ayrıca Suriye yöresi konsoloslarının raporlarında Türk siyaset tarihine ait değerli bilgiler bulunmaktadır. XVI. yüzyılda İstanbul’da kısa bir süre balyosluk maiyetinde görev yapan Vincenzo degli Alessandri İran’a da gönderildi. Döndükten sonra bir sefaretnâme yazdı, ayrıca Türk belgelerinin İtalyanca’ya çevrilmesinde görev aldı. Böyle bir görevi yürütenlerden bir diğeri Michele Membré adında, Kıbrıs’ta yetişmiş bir Venedik vatandaşı idi. Türkçe, Arapça ve Farsça’yı çok iyi bilen Membré, 1539’da ülkesinden aldığı emir üzerine Urla’da karaya çıktı. Anadolu içlerinden ve bu arada Ankara’dan geçip Samsun Limanı’na geldi. Gemi ile Gürcistan’a geçtikten sonra Şah Tahmasb nezdinde ülkesinin isteklerini dile getirdi. Aldığı cevaplarla önce Lizbon’a gitti, oradan bir sefaretnâme gönderdikten sonra Venedik’e döndü. Burada Türk belgelerinin tercümesi yanında Venedik’te bulunan Türk tüccarlarının dertleriyle de yakından ilgilendi; onların ayrı bir bina içinde toplu olarak ikamet etmeleri hakkında bir de rapor yazıp ilgililere verdi. Aynı zamanda coğrafya ve harita ilmiyle de ilgilenen Membré, Tunuslu Hacı Ahmed takma adıyla bir harita hazırladı ve devrin coğrafya âlimlerine sundu. İstanbul’daki balyosluk maiyetinde resmen çalışmadı ise de 1544’te kısa bir süre için İstanbul’a geldi ve bazı notlar kaleme aldı.

İstanbul’daki Venedik balyosluğu siyaset odağı olduğu kadar aynı zamanda uzun yıllar Batı âleminin başlıca haber kaynağı idi. Başta Fransa olmak üzere Hollanda, İngiltere ve XVIII. yüzyıldan sonra da Rusya, balyosluk maiyetinde yetişmiş seçkin diplomatları kendi elçilik bünyelerinde görevlendirdiler. Bazı aileler zamanla Venedik hizmetinden ayrıldılarsa da bunlar İtalyanca’nın diplomasi dili olarak Şark taraflarında yaygınlık kazanmasını sağladılar. Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imzalanmasına kadar milletlerarası görüşmelerin çoğunda İtalyanca resmî dil olarak kullanıldı. Bunda balyosların diğer Avrupa temsilcilerine karşı yüzyıllarca korudukları üstünlüğün büyük payı vardır. Bunların kültür mirasına daha sonra Fransa, ardından da Avusturya sahip çıktı. Balyosluk maiyetindeki seçkin kişiler Türk-Venedik savaşlarının uzadığı yıllarda Fransa elçiliği himayesine girdiler. Fransızlar “Jeunne de la langue” adıyla yeni bir elçi yetiştirme sistemini taklit edip Şark âlemini daha ilmî bir tarzda incelediler. Avusturya 1797 tarihli Campo Formio Antlaşması sonucu Venedik’e sahip çıkınca kültür mirasına ve bu arada meşhur arşivinin değerli malzemesine ve ayrıca İstanbul’daki binasına el koydu. XVIII. yüzyılda Foscari ailesinden de değerli kültür malzemeleri satın alan Viyana hükümeti, Türk-Venedik ilişkilerine ve bu arada balyosluk hizmetine


ait pek çok belgeye sahip oldu. Bunun sonucunda Venedik diplomatlarının ve bunlar arasında balyosların kaleme aldıkları eserlerin çok değerli birer kaynak olduğu, başta Leopold von Ranke olmak üzere Alman tarihçiler tarafından ortaya çıkarıldı ve bu kıymetli eserlerin neşrine başlandı. Venedik kaynaklarının ve balyosluk kayıtlarının Türk tarihi açısından önemi günümüzde Fransız Türkologlar tarafından ortaya konulmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, MAD, nr. 6004, 17901; Thesoro Politico in cui si Contengono Relationi, Instruttioni, Trattati e varii Discorsi, pertinenti alla perfetta intelligenza della Ragion di Stato et all’intera Congnitione de gli interessi, e dipendenze de piu gran prencipi e signori del Mondo, Cologna 1600, s. 113-133; R. Predelli, I Libri Commemoriali della Republica di Venezia, Venezia 1876-1914, I-VIII; M. Sanuto, I Diarii di Marino Sanuto (nşr. Barozzi-Berchet), Venezia 1879-1902, I-II; Muâhedât Mecmuası, İstanbul 1293-1307, II, 130-272; L. Bonelli, “Il trattato turco-veneto del Isyo”, Centenario della nascita di Michele Amari, Palermo 1910, II, 332-363; T. Bertelé, Il Palazzo degli ambasciatori di Venezia Constantinopoli e le sue antiche memorie, Bologna 1932; F. Antonibon, Le Relazioni a stampa di ambasciatori Veneti, Padova 1939; M. L. Shay, The Ottoman Empire from 1720 to 1734 as Revealed in Despatches of the Venetian Baili, Urbana 1944; A. Bombaci, “İl Liber Graecus, un cartolario veneziano comprendente inediti documenti ottomani in greco (1481-1504)”, Westöstliche Abhandlungen Rudolf Tschudi zum siebzigsten geburtstag überreicht von Freunden und schülerin, Wiesbaden 1954, s. 288-303; a.mlf., “La Collezione di documenti turchi dell’ Archivio di Stato di Venezia”, RSO, XXIV (1948), s. 95-107; G. Torcellan, Una figura della Venezia settecentesca, Andrea Memmo., Roma 1962, s. 138-164; A. Maltezu, Ho tesmos tou en Konstantinoupolei Venetou bailou (1268-1453), Atina 1970; Ch. Villain-Gandossi, “Les attributions du baile de Constantinople dans le Fonctionnement des echelles du Levant au XVIe siecle”, Les Grandes Escales, Bruxelles 1972, II, 227-244; a.mlf., “Les depeches chiffrees de Vettore Bragadin baile de Constantinople (12 Juillet 1564-15 Juin 1166)”, Turcica, IX/2, Paris 1978, s. 52-106; a.mlf., “Contribution a l etude de relations diplomatiques et commerciales entre Venise et la Porte Ottomane au XIe siecle”, SOF, XXVI (1967); XXVIII (1969); XXIX (1970); S. Carbone, Note intorduttive ai dispacci al Senato dei rappresentanti Veneti, Serie Constantinopoli, Firenze, Inghilterra, Pietroburgo, Roma 1974, s. 11-54; P. Preto, Venezia e i Turchi, Firenze 1975; A. Ventura, Relazioni degli ambasciatori Veneti al senato, Bari 1976, s. VII-CVI; Aspetti e momenti della diplomazia Veneziana. Mostra documentaria, 26 giugno-26 settembre 1982, Venezia 1982, s. 28-29, 30-31, 38-39; Mahmut Şakiroğlu, “1503 Tarihli Türk-Venedik Andlaşması”, TTK Bildiriler VII, Ankara 1983, s. 1559-1569; a.mlf., “Venedik Devlet Arşivinde Bulunan İstanbul Balyosu Arşivi Üzerinde Bir Araştırma”, Studia Turcologica Memoriae Alexii Bombaci Dicata, Napoli 1982, s. 469-480; a.mlf., “1521 tarihli Osmanlı-Venedik Andlaşmasının Asli Metni”, TED, XII (1982), s. 387-403; a.mlf., “II. Selim’in Venedik Cumhuriyetine Verdiği 1567 ve 1573 Tarihli Ahidnâmeler”, Erdem (Atatürk Kültür Merkezi Dergisi), II/5, Ankara 1986, s. 527-533; C. Cola - F. Manzonetto, Baili Veneziani alla Sublime Porta. Storia e caratteristiche dell’ ambasciata Veneta a Constantinopoli, Venezia 1985; R. Mantran, XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul (trc. Mehmed Ali Kılıçbay - Enver Özcan), Ankara 1986, II, 128-148; M. Marie - D. B. Alexandrescu, “Une relation Venitienne sur l’Empire Ottoman a l’ epoque de Süleyman le Magnifique”, Comite International d Etudes PreOttomanes et Ottomanes VI th. Symposium Cambridge 1984, İstanbul 1987, s. 135-145; B. Simon, “Quelques remarques sur la relation de Marin Cavalli, bayle á Constantinople (1560)”, a.e., s. 147-157; a.mlf., “I rappresentanti diplomatici veneziani a Constantinopoli”, Venezia e i Turchi (nşr. Banca Cattolica del Veneto), Milano 1985, s. 59-69; Tayyib Gökbilgin, “Venedik Devlet Arşivindeki Vesikalar Külliyatında Kanuni Sultan Süleyman Devri Belgeleri”, TTK Belgeler, I/2 (1964), s. 121-220; a.mlf., “Venedik Devlet Arşivindeki Türkçe Belgeler Koleksiyonu ve Bizimle İlgili Diğer Belgeler”, a.e., V/9-12 (1972), s. 1-151; Suraiya Faroqhi, “The Venetian Presence in the Ottoman Empire (1600-1630)”, The Journal of European Economic History, XV/2, New York 1986, s. 345-384; G. M. O’Riordan Colasanti, “L’Attivita Consolare del Levante nella documentazione del Baila a Constantinopoli”, Byzantinische Forschungen, XII, Münich 1987, s. 765-768; M. Cavid Baysun, “Balyos”, İA, I, 291-295; B. Spuler, “Bālyōs”, EI² (İng.), I, 1008; a.mlf., “Bâlyûs”, UDMİ, III, 1008.

Mahmut Şakiroğlu