BARAK HÂCİB

(ö. 632/1235)

Kirman’da hüküm süren Kutluğhanlılar hânedanının kurucusu (1222-1235).

Aslen putperest olan Karahıtaylar’a mensuptur. Nesevî’ye göre Karahıtay Hükümdarı Gür Han’ın hâcib*i iken Hârizmşah Alâeddin Muhammed’e elçi olarak gönderilmiş, ancak geri dönmesine izin verilmeyerek Karahıtaylar’ın yıkılışına kadar sarayda alıkonulmuştur. Bu tarihten itibaren de önce hâcib, daha sonra da Alâeddin Muhammed’in oğlu Gıyâseddin Pîr Şah’a atabeg* tayin edilmiştir. Cüveynî’ye göre ise elçi olarak Barak’ın yerine kardeşi Hamîd-Bûr gönderilmiştir. Karahıtaylar’ın yenilgisiyle sonuçlanan Talas Savaşı’nda (607/1210) esir alınan başkumandan Tayangu ile beraber Barak ve kardeşi Hamîd-Bûr da Alâeddin Muhammed’e getirilmiş ve Barak Karahıtaylar’ın yıkılışından sonra onun hizmetine girerek hâcibliğe yükselmiştir.

Alâeddin Muhammed Moğollar’ın önünden kaçarken ölünce oğlu Gıyâseddin Pîr Şah Irâk-ı Acem’e yerleşti; Barak Hâcib de onun gözde emîrleri arasına girerek Kutluğ Han unvanını aldı ve İsfahan valiliğine tayin edildi (1221). Daha sonra Gıyâseddin’in veziri Tâceddin Kerîmü’ş-şark ile ihtilâfa düştüğü için, Cüveynî’ye göre ise Tolan Çerbi kumandasındaki Moğol ordusunun yaklaşması üzerine Hindistan’a Celâleddin Hârizmşah’ın yanına gitmeye karar verdi ve Gıyâseddin’den izin alarak yola çıktı. Berdesîr yakınlarında Ahdâs’ın teşvikiyle Kirman Emîri Ebü’l-Kasım Şücâüddin’in saldırısına uğradı. Ancak Ebü’l-Kasım’ın ordusundaki Türkler’in kendi safına geçmesi sayesinde saldırıyı bertaraf eden Barak onlara ağır kayıplar verdirdi ve Kirman’a hâkim oldu (1222). Nesevî’ye göre ise Barak Hâcib daha başlangıçta Kirman’a vali tayin edilmiş ve bu tayin 1224’te Kirman’a gelen Sultan Celâleddin Hârizmşah tarafından da onaylanmıştı. Barak bu sırada kızlarından birini Celâleddin’e vererek Hârizmşahlar’la akrabalık kurdu. Sultan bir müddet Berdesîr’de kaldıktan sonra Barak’ı görevinde bırakıp geri döndü.

Barak Celâleddin Hârizmşah’ın Gürcüler’le uğraşmasından faydalanarak ülkeye tek başına hâkim olmak için Moğollar’la iş birliğine girişti. Rivayete göre


Moğollar’a haber gönderip Celâleddin’in giderek güçlendiğini ve pek çok ülkeyi ele geçirdiğini, müdahale edilmezse hâkimiyet sahalarını daha da genişleteceğini bildirdi ve onları Hârizmşahlar’a karşı kışkırttı. Kılıçla ele geçirdiği Kirman’ı Hârizmşahlar’a bırakmak niyetinde olmadığını söyleyerek sultanın ayrılmasından sonra Cengiz Han’a bağlılık arzetti ve ondan Kutluğ Han unvanını aldı.

Celâleddin Hârizmşah Kafkasya seferinde Barak’ın Moğollar’la iş birliği yaparak isyan ettiğini haber alınca (1226) süratle İsfahan’a hareket etti. Nesevî’ye göre kardeşi Gıyâseddin’i de 6000 kişilik bir orduyla onun üzerine sevketti. Bu arada Barak’a elçiyle hil‘atlar gönderip onu hazırlıksız bir şekilde yakalamak istediyse de elçi Kirman’a gelince Barak Hâcib bunun bir tuzak olduğunu anladı ve yanına değerli eşyalarını alıp müstahkem bir kaleye sığındı. Celâleddin Hârizmşah Barak’ın sığındığı kaleyi ele geçirebilmek için uzun süre muhasara etmek gerektiğini bildiği için İsfahan’dan ileri gitmedi ve Kirman’dan gelen elçilerle görüştükten sonra hediyeler gönderip onu görevinde bıraktı.

Daha sonra kardeşi Celâleddin Hârizmşah ile anlaşmazlığa düşen Gıyâseddin Pîr Şah Barak Hâcib’in davetini kabul ederek Kirman’a gitti (1228). Onu saygıyla karşılayan Barak Gıyâseddin’in annesi istemediği halde onunla zorla evlendi. Kısa bir müddet sonra da Gıyâseddin ile annesinin kendisini zehirlemeyi düşündüklerini öğrendi. Bunun üzerine Barak karısını boğdurttu; Cüveynî’ye göre Gıyâseddin’i de bütün devlet erkânıyla birlikte öldürttü. Nesevî ise Gıyâseddin’in bir kalede hapsedildiğini, fakat bundan sonra âkıbetinin ne olduğunun kesin olarak bilinmediğini, bazılarına göre bu kalede iken Barak tarafından öldürüldüğünü, bazılarına göre ise İsfahan’a kaçtığını ve burada sultanın emriyle öldürüldüğünü kaydeder.

Barak Hâcib bu olaydan sonra Abbâsî halifesine elçi gönderip müslüman olduğunu, Hârizmşahlar’ın aksine ona bağlılık arzettiğini bildirdi. Kendisine “sultan” unvanı verilerek müstakil bir hükümdar olarak tanınmasını istedi. Halife bu teklifi kabul edip ona Kutluğ Sultan unvanını verdi. Barak ayrıca Ögedey Han’a da bir elçi gönderip Gıyâseddin’i hakana karşı isyan ettiği için öldürttüğünü bildirdi ve ondan da hükümdarlığının tasdik edildiğine dair bir yarlık* aldı.

1235’te Sîstan’ı ele geçirmeye çalışan Moğol kuvvetleri kumandanı Tâir Bahadır, Barak’a haber gönderip Moğol ordularına katılmasını ve büyük hana itaat arzetmek üzere huzura gitmesini istedi. Barak Sîstan’ın zaptında Moğollar’a yardım ederek itibar kazandı, ancak yaşlı olduğunu söyleyip yerine oğlu Rükneddin Mübârek Hoca’yı Moğolistan’a gönderdi. Oğlu daha yolda iken Barak Hâcib öldü (20 Zilhicce 632/5 Eylül 1235) ve Kirman dışında yaptırmış olduğu medresede defnedildi. Barak’ın yerine önce yeğeni ve damadı Kutbüddin Muhammed geçtiyse de daha sonra Moğollar oğlu Rükneddin’i Kutluğ Han unvanıyla tahta çıkardılar.

Barak Hâcib, hâkimiyetinin Cengiz Han’ın ahfadının elinde olduğunu bildiği için onlarla iyi geçinmeyi prensip edinmişti. Onun ölümünden sonra Kutluğhanlılar mahallî hükümdarlar olarak varlıklarını sürdürdüler.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XII, 453-456; Nesevî, Sîret-i Celâleddîn-i Mîngburnî (trc. Anonim, nşr. Müctebâ Mînovî), Tahran 1344 hş./1965, s. 126-127, 152-153, 176, 228, 350; Cüveynî, The History of the World-Conqueror (trc. J. A. Boyle), London 1958, II, 417-418, 469, 472-473, 476-480; a.mlf., Tarîh-i Cihan Güşa (Öztürk), I, 156; II, 120-121, 132, 165, 168, 169, 173-178; Nâsırüddin Münşî-i Kirmânî, Simtü’l-Ǿulâ li’l-hazreti’l-Ǿulyâ (nşr. Abbas İkbal), Tahran 1328 hş., s. 22-26; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXVII (nşr. Saîd Âşûr), Kahire 1405/1985, s. 264, 279; Zambaur, Manuel, s. 237; Spuler, İran Moğolları, s. 40, 42, 171, 172, 278; J. A. Boyle, “Dynastic and Political History of the İl-Khans”, CHIr., V, 323, 329, 332; Erdoğan Merçil, Fars Atabegleri, Salgurlular, Ankara 1975, s. 79, 92, 100; W. Barthold, “Barak Hâcib”, İA, II, 307-308; a.mlf. - J. A. Boyle, “Burak Hadjib”, EI² (İng.), I, 1311; Mükrimin Halil Yınanç, “Celâleddin Harzemşah”, İA, III, 49-50; J. H. Kramers, “Kirman”, a.e., VI, 818; A. K. S. Lambton, “Kirman”, EI² (İng.), V, 161; V. Minorsky, “Kutlugh-Khanids”, a.e., V, 553-554.

Abdülkerim Özaydın