BASRA

البصرة

Güney Irak’ta Hz. Ömer tarafından kurulan bir şehir.

Bağdat’ın 420 km. güneydoğusunda, Dicle ile Fırat nehirlerinin birleştiği noktanın 50 km. güneybatısında yer alır. İklimi oldukça serttir. Kışları soğuk geçer; yaz aylarında ise şehirde kavurucu bir sıcaklık hüküm sürer. Sıcaklar ancak kuzey rüzgârlarıyla hafifler; güney rüzgârları yakıcıdır.

Basra Keldânîler zamanında Teredon, Sâsânîler devrinde Vehiştâbâd Erdeşir diye bilinen şehrin Araplar’ın Hureybe dediği harabeleri üzerinde 14 (635), 16 (637) veya 17 (638) yıllarında kurulmuştur. Şehrin kuruluş tarihiyle ilgili üç ayrı rivayetin temeli Basralılar ile Kûfeliler arasındaki rekabete dayanmaktadır.


Basralılar şehirlerinin Kûfe’den daha önce kurulduğunu söylerken Kûfeliler Basra’nın kendi kumandanları olan Sa‘d b. Ebû Vakkas’ın yardımcılarından biri tarafından daha sonraki tarihlerde kurulduğunu iddia ederler. Mes‘ûdî Basra’nın 14 (635) yılında veya Rebîülevvel-Rebîülâhir 16’da (Nisan-Mayıs 637) Utbe b. Gazvân tarafından kurulduğunu söyler. Farslar’ın sınır savunması için kullandıkları ve Hz. Ömer dönemindeki fetihler sırasında Utbe b. Gazvân tarafından 14 (635) yılında geçici bir ordugâh olarak seçilen Hureybe bölgenin fethinde bir üs olarak kullanıldı. İki yıl sonra Irak’ın fethi tamamlanınca ordugâh olarak seçilen sahada Hz. Ömer’in emriyle Utbe b. Gazvân bugünkü Basra’dan yaklaşık 25 km. uzaklıkta eski Basra’nın temellerini attı. Buraya en yakın yerleşim merkezi 4 fersah uzaklıktaki Übülle idi. Şehrin askerî ve Arap karakteri çok bârizdi, Basra’nın Arap karakteri isminden de anlaşılmaktadır. Bu ismi Arapça’nın dışındaki bir dile atfetmek ve başka bir menşeden geldiğini söylemek mümkün değildir. İsim muhtemelen arazinin doğal yapısından alınmıştır. Halk zamanla eski Basra’yı terkederek bedevî saldırılarına karşı daha emniyetli bulduğu ve su ihtiyacını daha rahat karşılayabileceği bugünkü Basra’ya yerleşmeye başladı. Bu yeni sahaya intikal 900’de (1494-95) tamamlandı.

Basra şehri İran körfezini, İran ve Irak yollarını kontrol altında tutabilmek, stratejik mevkii sebebiyle burayı askerî bir üs olarak kullanmak, bedevîlerin tedrîcen iskânını kolaylaştırıcı kamplar kurmak ve nihayet Irak şehirlerinin önemini azaltmak gibi birtakım düşüncelerle kurulmuştur. Başlangıçta kamıştan bir mescid, bir de hükümet konağı inşa edildi. Utbe b. Gazvân’ın emrinde Sakıf, Süleym, Adî, Belî, Mâzin ve Yeşkür gibi muhtelif Arap kabilelerine mensup askerler vardı. Bunların arasında çok az sayıda kadın bulunması, Araplar’ın bu bölgeye yerleşmek gayesiyle gelmediğini gösteren açık bir delildir. Ancak daha sonra buraya çeşitli Arap kabileleri yerleştirildi. Ebû Mûsâ el-Eş‘arî 17 (638) yılında Basra valiliğine tayin edilince şehir mescidini ve vali konağını (dârü’l-imâre) kerpiç ve çamur kullanarak daha geniş bir şekilde yeniden yaptırdı. Burada ikamet eden Arap kabileleri de Hz. Ömer’in iznini alarak evlerini kerpiçten yapmaya başladılar. Arap göçmenler için Basra Kûfe kadar cazip bir yerleşim merkezi değildi. Hz. Ömer, Kûfeliler tarafından fethedilen bazı zengin şehirlerin gelirlerini Basralılar’a tahsis etmeye karar verdi. Ayrıca maaş dağıtımı hususunda Kûfeliler’e tanınan hakların aynısını bunlara da tanıdı. Halifenin bu isabetli uygulamaları Basra yakınlarında yaşayan çöl Arapları’nın da şehir içine gelmelerini sağladı. İbn Sa‘d’a göre Basra’ya kırk aşirete mensup insan yerleştirilmişti. Şehrin artan nüfusuna, bu sıralarda Fars, Sicistan ve Kirman gibi doğu vilâyetlerinde yapılan fetihler sonucu kitleler halinde müslüman olan veya esir alınan İranlılar da katıldı. Bu eski garnizondaki Arap nüfus askerî özelliklerini kaybetti ve garnizon süratle gelişen bir şehir halini aldı. Coğrafî konumu ticarî aktivitesini daha da arttırdı. Böylece şehir olağan üstü bir gelişme gösterdi.

Hz. Osman döneminde Basra valiliğine tayin edilen (29/650) Abdullah b. Âmir’in başarılı çalışmaları neticesinde doğu vilâyetlerinde başlatılan ve yarım kalan fetihler tamamlandı ve şehrin refah seviyesi daha da arttı. Sûku’l-mirbed kâfi gelmeyince Abdullah b. Âmir şehrin planını yeniden gözden geçirmek ve yeni bir merkezî çarşı için yer düşünmek zorunda kaldı. Ümmü Abdullah Kanalı’nın yanındaki bazı evleri satın aldı, bunları yıktırıp yeni bir çarşı yaptırdı. Böylece Bahreyn bölgesinde yerleşen ve fetihlere katılan askerlerin maaşları buradan karşılanmaya başlandı. Aynı zamanda Abdülkays ve Ezd gibi Arap kabilelerinin tamamı buraya yerleşti. Basra’da açılan Übülle ve diğer bazı kanalların kullanılmaya başlanması da yine adı geçen vali zamanında gerçekleşti ve şehir daha önemli bir idarî merkez haline geldi.

Hz. Osman’ın son günlerinde Basra önemli siyasî çalkantılara sahne oldu. Halifenin Zilhicce 35’te (Haziran 656) Medine’de öldürülmesi olayına Basra’dan bir grup isyancı katılmıştı. Buna benzer siyasî hareketler Hz. Ali zamanında da devam etti. Hz. Ali halife olur olmaz Basra onunla Hz. Zübeyr, Talha ve Âişe üçlüsü arasında Cemâziyelâhir 36’da (Aralık 656) meydana gelen Cemel Vak‘ası’na şahit oldu. Çoğunluğu Kûfeliler’den meydana gelen Hz. Ali kumandasındaki 20.000 kişilik ordu ile çoğunluğunu Basralılar’ın oluşturduğu adı geçen üç sahâbî idaresindeki 30.000 kişilik kuvvet karşı karşıya geldi, yapılan bir günlük savaş sonucunda 5000 Basralı hayatını kaybetti. Kuruluş yıllarında Utbe b. Gazvân’ı desteklemek için gelenlerin sayısı 1000’den az olduğu halde 36’da (656-57) şehrin nüfusu 50.000’i geçmişti. Bu ayaklanmadan sonra Hz. Ali ile Basralılar arasına bir daha giderilmesi mümkün olmayan bir küskünlük girmiş ve halife diğer askerî hamleler için hilâfetinin sonuna kadar bu önemli şehirden fazla asker çıkaramamıştır. Basra, Şiî Kûfeliler’in karşısında Sünnîliğin merkezi olma vasfını daima korumuştur.

Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde şehirde idarî ve iktisadî alanlarda önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Bu dönemlerde doğu vilâyetlerinde yapılan fetihler neticesinde Ahvaz, Sîstan (Sicistan), Azerbaycan ve Horasan gibi bölgelerin idaresi Basra valisinin sorumluluğuna bırakıldı. Buralara gönderilen yüksek rütbeli devlet memurları genellikle onun tarafından tayin edilirdi. Bu uygulama idarî ve iktisadî yönden şehrin büyüyüp gelişmesine, nüfusunun da zamanla artmasına sebep oldu. Kaynaklara göre Hz. Ali döneminde Basra divanından atıyye* alanların sayısı 60.000 idi. Bunlar arasında geçici bir


dönem için şehir dışında görevlendirilenler, divana kayıtlı olduğu halde Basra dışında yaşayan bedevîler ve öldükten sonra divandan adları silinmeyenler de vardı. Bu da şehrin yirmi altı yıllık kısa bir zaman zarfında hayli büyüdüğünü gösterir. Basra’nın ilk sakinleri hâkim Arap zümresiydi. Birçok kabileye mensup gruplar olmakla beraber en nüfuzlu kabile Temîm ve Bekir b. Vâil’in çeşitli kollarıydı. Hicaz’dan gelen Kureyş, Kinâne ve Kays Aylân bunlara göre daha azdı. Doğu Arabistan ve Uman’dan gelip buraya yerleşen Abdülkays ve Ezd sonraki yıllarda aktif rol oynamışlardır. Ayrıca İran, Hindistan ve Malezya’dan gelenlerle Zencîler de Basra’ya yerleşmeye başladılar. İranlı süvariler (esâvire) Temîmliler’in müttefiki olarak buraya yerleştiler. Fakat İranlılar’ın büyük çoğunluğunu esir alınan ve müslüman olan mevâlî*ler oluşturuyordu. Bunlar Arap kabilelerinin hizmetine giriyor veya onların müttefiki oluyordu.

Basra’nın bol gelir getiren yerler için idarî bir merkez seçilmesi buranın iktisadî hayatını da olumlu bir şekilde etkiledi. Şehrin Basra körfezinin kuzeyinde yer alması ona ticaret alanında büyük avantajlar sağlıyordu. Hz. Ömer ve Hz. Osman dönemlerinde devlet Basra bölgesinde ticareti kolaylaştırmak maksadıyla bazı kanallar açtırdı, ayrıca kuyular kazdırdı ve köprüler yaptırdı. Hz. Osman devrinde ordu bünyesinde yer alan Araplar’ın savaşlarda ele geçirilen bol miktardaki ganimet mallarına sahip olmaları ve halifenin Basra bölgesinde geniş topraklar satın almalarına izin vermesi, büyük çapta servet biriktirmelerine ve bu servetleri ticaret alanında kullanmalarına yol açtı. Zübeyr b. Avvâm’ın ticaretle uğraşan 1000 köleye sahip olduğu rivayet edilmektedir. Yine bu sıralarda ticarî faaliyetlerde bulunan büyük tâcirlerin başında Talha b. Ubeydullah geliyordu. Hz. Talha’nın Basra’da Kanât adıyla tanınan arazisinde bol gelir getiren tarla ve çiftlikleri vardı. Onun öldükten sonra mal ve gayri menkul olarak 30 milyon dirhem servet bıraktığı kaydedilmektedir.

Emevîler döneminde Basra’nın önemi daha da arttı. Fars, Sîstan ve Horasan Basra’ya bağlı olarak idare edildi. Muâviye b. Ebû Süfyân 41 (662) yılında şehirde otorite tesis ettikten sonra sırasıyla Büsr b. Ebû Ertât’ı (41/662), Abdullah b. Âmir’i (43/663-64) ve daha sonra da idarî ve iktisadî konularda çok tecrübeli olan Ziyâd b. Ebîh’i buraya vali tayin etti (45/665). Şehir bu yetenekli valinin dokuz yıllık idareciliği döneminde önemli gelişmeler gösterdi. Basra muhtemelen bu devrede şehrin hâkim sınıfını teşkil eden Arap kabileleri için “hums” denilen beş bölgeye ayrıldı: 1. Ehlü’l-âliye (Kureyş, Kinâne, Becîle, Has‘am, Kays Aylân, Müzeyne, Esed); 2. Temîmî; 3. Bekir b. Vâil; 4. Abdülkays; 5. Ezd. Ziyâd b. Ebîh katı uygulamaları ile kendinden önceki vali döneminde bozulan sosyal düzeni yeniden ıslah etmeye koyuldu. Huzur ve asayişi sağladı, kabileciliği gidermeye çalıştı. Bunları gerçekleştirmek için de Basra’da bulunan kabilelerin düzenine yeni bir uygulama getirdi ve pek çok kişiyi aileleriyle birlikte Horasan’a nakletti. Hâricîler’le Hucr b. Adî ve arkadaşlarına karşı katı bir siyaset uygulayarak Basra’daki etkinliklerini bertaraf etti. Ziyâd daha sonra iktisadî ve malî sahalara yöneldi. Memurlara verilen maaşları gözden geçirerek yeniden düzenledi. Dârü’l-imâre ve büyük camiyi taş ve tuğla kullanarak genişletti, bunun dışında yedi mescid daha yaptırdı. Bazı kişilere toprak dağıttı, mevcut kanalları ıslah ederek ziraat için elverişli hale getirdi ve burada yeni kanallar açtı. Ziyâd zamanında şehir içinde yaşayan zengin tabaka ihtişamlı evler inşa ettirdi. Ayrıca şehirde bazı hamamlar da yapıldı. Fakat daha sonra burada valilik yapan Haccâc selefinin hâtırasını ortadan kaldırmaya çalıştı. Basra Ziyâd b. Ebîh döneminde idarî ve iktisadî alanda olduğu kadar mimari alanda da büyük ilerlemeler kaydetti. Ziyâd’ın valiliği döneminde şehir 70.000 muharip ve bunların 80.000 kişilik aile efradıyla toplam 150.000 nüfusa sahipti. Ubeydullah b. Ziyâd zamanında bu rakam 90.000 muharip ve 100.000 kişilik maiyetiyle toplam 190.000’e ulaştı.

Emevîler döneminde Basra zaman zaman Hâricîler’in baskınına mâruz kalmıştır. Ubeydullah devrinde bu isyanlar daha da şiddetlendi. Basralılar’ın bir kısmı atıyye alamadıkları için âsilere katıldılar. Emniyet kalmadığından bazı tüccarlar aileleriyle birlikte şehri terkettiler. Devlet bu isyanları bastırmak için Dîvânü’l-atâ’ya kayıtlı olmayan Arap ve Acemler’i askere alıp onlara karşı sevketti. Ubeydullah b. Ziyâd’ın 67’de (686) ölümünden sonra şehirde ciddi rahatsızlıklar başladı. Bu anarşi döneminden sonra Abdullah b. Zübeyr’e bağlı birlikler Basra’nın kontrolünü ellerine geçirdiler ve 72 (691) yılına kadar şehir onların idaresinde kaldı. Haccâc halife Abdülmelik tarafından buraya vali tayin edildikten sonra hem İran hem de Irak’ı Basra’dan idare etti; bu bölgenin özellikle iktisadî yönlerini etkilemeye başlayan isyancı gruplara karşı çok katı bir siyaset uyguladı. Diğer taraftan da ekonomiyi bazı idarî uygulamalarla rayına oturtmaya çalıştı; divanları Araplaştırdı, suç işleyen devlet memurlarını şiddetle cezalandırdı. Köylerini bırakarak şehre yerleşen çiftçileri tekrar eski yerlerine göndermeye kalkıştı. Fakat onun bu katı icraatı hem dinî çevreler hem de avam tabakası tarafından tepkiyle karşılandı ve Emevîler’e karşı bazı isyanlar başlatıldı. Bunların en önemlisi İbnü’l-Eş‘as’ın isyanıdır (81/701). Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî zamanında sağlanan sükûnet ise onun 95’te (714) ölümüyle sona erdi.

Abbâsîler ihtilâlden sonra ciddi bir mukavemetle karşılaşmadan Basra’yı ele geçirdiler. Bağdat’ın kuruluşundan sonra siyasî ve idarî önemini kaybetmekle beraber Basra medeniyet açısından en parlak günlerini Abbâsîler döneminde yaşadı. Daha önce şehrin etrafında bir sur yoktu, şehir sadece hendekle çevriliydi. Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr 155’te (771-72) Basra’nın etrafını surlar ve hendeklerle çevirtti. Şehrin tek kapısı Bâbü’l-bâdiye idi. Basra zaman zaman iç ve dış tehditler mahiyetinde seyreden, politik olmaktan ziyade sosyal konulu kanlı olaylara sahne oldu. Zutlar 820-835 yılları arasında şehre hâkim oldular. Ancak bunların en önemlisi, tarihte Zencî hareketi diye bilinen ve


Sâhibüzzenc Ali b. Muhammed tarafından başlatılan büyük ayaklanmadır. 869-883 yılları arasında Zencîler Basra ve köylerine büyük baskınlar düzenleyerek her tarafı yağmaladılar. Bu olaylar sonucunda yüz binlerce insan öldürüldü, tarla ve çiftlikler tahrip edildi, şehir camii yakıldı, deniz ticaretine ayrılan birçok gemiye el konuldu, binlerce kadın ve çocuk esir olarak götürüldü. Basra’yı büyük ölçüde tahrip eden bu ayaklanmalar, ancak Abbâsî hânedanının ileri gelenlerinden Muvaffak b. Mütevekkil sayesinde bastırılabildi. Şehir hicrî III. (IX.) yüzyılın sonlarında Karmatîler tarafından tehdit edildi. Karmatîler 899-945 yılları arasında defalarca Basra ve civarındaki köylere saldırdılar ve bu saldırılar sırasında can ve mal bakımından büyük tahribata sebep oldular. Karmatîler’in bu dönemdeki askerî gücünü arttıran önemli bir etken de onların, bu sıralarda siyaset sahnesinde görülmeye başlayan Büveyhîler’le iş birliği içine girmeleridir. Basra 923’te Berîdîler’in, 947 yılında da Büveyhîler’in egemenliği altına girdi. Büveyhîler’den sonra burada hüküm süren Arap asıllı Mezyedîler döneminde şehrin refah seviyesi yükseldi. Selçuklular devrinde Basra, şehrin iktâ* edildiği bir emîr (mukta‘) tarafından yönetiliyordu. Şehrin merkezî yönetimden çok uzak bir bölgede yer alması ve önemli iktisadî kaynaklara sahip olması zaman zaman burayı bazı dış tehlikelere, Hafâce ve Müntefik gibi bazı bedevî kabilelerin saldırılarına da mâruz bırakmıştır.

Abbâsîler zamanında meydana gelen bu olaylara rağmen Basra’da kültür sahalarında da önemli gelişmeler görüldü. Muhtelif etnik unsurların birbirlerine karışması zihnî ve dinî gayreti harekete geçirdi. II. (VIII.) yüzyılda şehrin gelişmesi zirveye ulaştı. Emevîler devrinde yaşayan Hasan-ı Basrî ile Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî’nin burada yetiştirmiş oldukları öğrenciler İslâmî ilimlerde büyük çığır açtılar. Bu sırada tedvîn* hareketinde de büyük ilerleme kaydedildi. Kelâm, fıkıh, hadis, tarih, Arap dili, Arap edebiyatı ve ensâb* konularında bol miktarda eser kaleme alındı. Basra’nın bu devirde yetiştirmiş olduğu müellifler arasında Ma‘mer b. Râşid (ö. 153/770), Saîd b. Ebû Arûbe (ö. 156/773), Şu‘be b. Haccâc (ö. 160/776), Hammâd b. Seleme (ö. 167/783-84) ve Ebû Avâne’yi (ö. 176/792) zikretmek mümkündür. Ayrıca IIIV. (VIII-X.) yüzyıllarda Basra’da Arapça’nın gramer kurallarını tesbit eden ve Basriyyûn adıyla şöhret bulan büyük dilciler yetişmiştir (bk. BASRİYYÛN). Basra, Arap edebiyatı alanında da geniş kültüre sahip ve sayısız eserler veren âlimler yetiştirmiştir. Câhiz (ö. 255/869) çok sayıdaki eseriyle bu dönemdeki edebiyatın ilk temsilcisidir. 439 (1047-48) yılında kurulan ve dini felsefe vasıtasıyla izaha çalışan İhvân-ı Safâ topluluğuna mensup Ebû Süleyman el-Büstî, Mukaddesî, Muhammed b. Ahmed el-Mehcûrî gibi âlimler ilmî ve edebî çalışmalarını bu şehirde yürütüyorlardı. Feylesûfü’l-Arab unvanı ile anılan Kindî (ö. 260/873 [?]), yine bu dönemde Basra’da yetişmiş büyük filozoflardan biridir. Başka dillere en çok çevrilen Arapça edebî eserlerden el-Makamât’ın müellifi Harîrî de (ö. 516/1122-23) Basra’da doğup yetişmiştir.

Abbâsî Devleti’nin merkezî otoritesinin zayıflaması ile birlikte başlayan kargaşa döneminin sonunda şehir ilmî ve kültürel açıdan hızlı bir düşüş gösterdi. 1258’de Bağdat Hülâgû tarafından işgal edildi. Bu olayla birlikte Abbâsî Devleti yıkıldı ve Irak Moğollar’ın eline geçti. Basra daha sonra sırasıyla 1335’te İlhanlılar, 1383’te Timurlular, 1410’da Karakoyunlular, 1470’te Akkoyunlular ve nihayet 1508 yılında da Safevîler’in hâkimiyetleri altına girdi. Bu uzun dönem esnasında Irak birçok siyasî çekişme ve savaşlara sahne oldu. Basra da bölgenin önemli bir şehri olarak aynı olaylarla karşılaştı.

Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Hz. Peygamber’in süt annesi Halîme, Ebû Bekre, Enes b. Mâlik, Hasan-ı Basrî ve Sehl et-Tüsterî’nin Basra’daki türbelerinden ve İbn Battûta’nın çok güzel olduğunu söylediği Mescid-i Ali’den günümüze hiçbir iz kalmamıştır.

Basra’nın tarihi hakkında eser yazanlar arasında şunlar zikredilebilir: 1. Zührî (ö. 124/742), Fütûhu Hâlid b. Velîd. 2. Ebû Mihnef (ö. 157/774), Kitâbü MusǾab ve vilâyetü’l-ǾIrâk. 3. Heysem b. Adî (ö. 206/821 [?]), Kitâbü Nüzûli’l-ǾArab bi-Horâsân ve’s-Sevâd. 4. Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ (ö. 210/825-26), Kitâbü’l-Basra, Kudâtü’l-Basra. 5. Medâinî (ö. 225/840), Kitâbü Fütûhi’l-ǾIrâk, Kitâbü Fethi’l-Übülle, Kitâbü Haberi’l-Basra ve fütûhihâ, Kudâtü ehli’l-Basra, Müfâharatü ehli’l-Basra ve ehli’l-Kûfe. 6. Ömer b. Şebbe (ö. 262/876), Kitâbü’l-Basra, Kitâbü Ümerâǿi’l-Basra. 7. Ebû Zekeriyyâ es-Sâcî (ö. 307/919-20), Târîhu’l-Basra. 8. Nu‘mân b. Muhammed, Kitâbü MaǾdeni’l-cevâhir bi-târîhi’l-Basra ve’l-cezâǿir (nşr. Muhammed Hamîdullah, İslâmâbâd 1393/1973; Basra tarihiyle ilgili diğer eski eserler ve yeni araştırmalar için bk. Sâlih Ahmed el-Alî, Hıtatü’l-Basra ve mıntakatühâ, s. 10-27).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, et-Tabakat, Leiden 1325, III/1, s. 157-158; Belâzürî, Fütûĥ (Rıdvân), s. 341-342, 356-357; Taberî, Târîh, Kahire 1939, III, 60, 89, 320-321, 348-349; Kudâme b. Ca‘fer, el-Harâc (Zebîdî), s. 364-365; Mes‘ûdî, Mürûcü’z-zeheb (Abdülhamîd), II, 328; Makdisî, Ahsenü’t-tekasîm, s. 117; Yâkut, MuǾcemü’l-büldân, I, 430; İbn Battûta, Rihle, Beyrut, ts., s. 185-189; Ali Zarîf el-A‘zamî, Muhtasaru Târîhi’l-Basra, Bağdad 1927, s. 86-111; Barthold, İslâm Medeniyeti, s. 24, 27, 29, 32, 48, 52, 109-110; Süleyman Feyzi, el-Basratü’l-Ǿuzmâ, Basra 1946, s. 18-19; Sâlih Ahmed Ali, et-Tanzîmâtü’l-ictimâǾiyye ve’l-iktisâdiyye fi’l-Basra, Bağdad 1953, s. 25-28, 30, 32, 85-86; a.mlf., Hıtatü’l-Basra ve mıntakatühâ, Bağdad 1406/1986; Ch. Pellat, Le Milieu basrien et la formation de Gaahiz, Paris 1953; Abdülkadir Baş’ayân el-Abbâsî, el-Basra fî edvârihe’t-târîhiyye, Bağdad 1961, s. 7, 54-55; İbnü’l-Gimlâs, Vülâtü’l-Basra ve mütesellimûhâ (h. 14-1333), Basra 1962, s. 38-51; Resûl Hâvî el-Kerküklî, Devhatü’l-vüzerâǿ fî târîhi vakaǾî Bagdâdi’z-zevrâǿ, Beyrut 1963, s. 152-155; Abdülemîr Emîn, el-Kuvâ’l-bahriyye fi’l-Halîci’l-ǾArabî, Bağdad 1966, s. 51; Şeyh Nu‘mân b. Muhammed b. el-Irâkı, Kitâbü MaǾdeni’l-cevâhir bi-târîhi’l-Basra ve’l-Cezâǿir (nşr. Muhammed Hamîdullah), İslâmâbâd 1393/1973; Remziye Abdülvehhâb el-Hayrav, İdâretü’l-ǾIrâk fî sadri’l-İslâm, Bağdad 1978, s. 100, 122-123, 127, 133, 135-136; el-ǾIrâk fi’t-târîh, Bağdad 1983, s. 356-362; Fâruk Ömer Fevzi, el-Halîcü’l-ǾArabî fi’l-Ǿusûri’l-İslâmiyye, Dübey 1983, s. 291; a.mlf., “Min Mezâhiri sümûdi ehli’l-Basra fi’t-târîhi’l-ǾArabi’l-İslâmî”, el-Mevrid, XIV/3, Bağdad 1985, s. 9, 14-16; Şâkir Sâbir ez-Zâbit, Târîhu’l-münâzaǾât ve’l-hurûb beyne’l-ǾIrâk ve Îrân, Bağdad 1984, s. 15, 325, 427-428; Abdülazîz Abdullah es-Sellûmî, Dîvânü’l-cünd: neşǿetühû ve tetavvürüh fi’d-devleti’l-İslâmiyye hattâ Ǿasri’l-Meǿmûn, Mekke 1986, s. 309-311; Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1989, III, 410, 423-424; Abdulhâlik Bâkır, İdarî ve İktisadî Yönden Hz. Ali Dönemi (doktora tezi), s. 20, 53, 108-109, 134, 229-230; Kâmil Selmân el-Cübûrî, “63 ǾÂmen Ǿalâ harbi’l-ǾIrâķ (1914-1915)”, Âfâk ǾArabiyye, sy. 10, Bağdad 1978, s. 32; A‘lâ Mûsâ Kâzım Nevres, “Benû KaǾb ve devruhüm fi’l-Halîci’l-ǾArabî fi’l-karni’s-sâminǾaşer”, a.e., sy. 2, Bağdad 1979, s. 17; A. J. Naji - Y. N. Ali, “The Suqs of Basrah Commercial Organization and Activity in a Medieval Islamic City”, JESHO, XXIV/3 (1981), s. 298-309; Âdil Necim Abbâr, “el-Müdünü’l-ǾArabiyye fi’l-karni’l-evveli’l-hicrî”, Âdâbü’r-râfidîn, XIII, Musul 1981, s. 588-589; Ahmed Matlûb, “el-Basra fî türâsi’l-Câhiz”, el-Mevrid, XI/3, Bağdad 1982, s. 15-28; Sâlih Muhammed el-Abîd, “Basra fî senevâti’l-mihne (1775-1779)”, a.e., XIV/3, Bağdad 1985, s. 37; Nûri Hammûdî el-Kaysî, “Şevâhid min butûleti’l-Basra”, a.e., s. 51-52; İmâd Abdüsselâm Raûf, “Sümûdü’l-Basra esnâǿe hisâri Nâdir Şah sene 1743”, a.e., s. 21; Eliezer Tauber, “Sayyid Talib and the Young Turks in Basra”, Middle Eastern Studies, XXV/1, s. 25, London 1989, s. 20; “Basra”, İA, II, 320-327; Ch. Pellat, “al-Basra”, EI² (İng.), I, 1085-1086; F. M. Donner, “Basra”, EIr., III, 851-855.

Abdülhâlik Bâkır





Osmanlı Dönemi. Basra Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1534 yılında Bağdat’ı aldığı sırada Osmanlı idaresine girdi. Kanûnî Bağdat’ta iken Basra hâkimi olan Megamisoğlu Râşid bizzat gelerek itaatini bildirdi; 1538’de de oğlu Mâni‘i ve veziri Mîr Mehmed’i Edirne’de bulunan padişaha göndererek şehrin anahtarlarını teslim etti ve bağlılığını yeniledi. Kanûnî de kendisi adına hutbe okutulması ve sikke kestirilmesi şartıyla Basra şehri ve çevresini vilâyet adı altında Râşid’e iltizam* etti. Bu sırada Irak’taki Cezayir bölgesiyle Garrâf ve Huveyze’de yaşayan Arap kabile reisleri de padişahın hâkimiyetini tanıdılar. Hatta Katîf ve Bahreyn’den elçiler gelerek buradaki emîrlerin de Kanûnî’ye tâbi olduklarını bildirdiler. 1538’den itibaren Basra’da basılan paralar üzerinde Kanûnî’nin adı görülmektedir.

Râşid’in yerine geçen oğlu Mâni‘in kısa bir müddet sonra yerini Benû Amman Şeyhi Yahyâ’ya terketmesi üzerine Şeyh Yahyâ Osmanlı yönetimine karşı tavır aldı. Osmanlılar’ın Fırat nehri üzerinde Zekiye bölgesini kontrol edebilecek stratejik önemi olan bir kale inşası için gönderdikleri Hürrem Bey’e karşı harekete geçen Şeyh Yahyâ mağlûp oldu ve Osmanlılar Basra’ya daha da yaklaştılar. Orta Irak’tan kaçan bazı kimselerin Şeyh Yahyâ’nın yanına sığınması ve bunların geri verilmesi talebinin reddedilmesi üzerine Osmanlı Devleti harekete geçti ve Bağdat Beylerbeyi Ayas Paşa Basra’nın alınmasına memur edildi. Ayas Paşa Musul sancak beyi Mehmed Bey’i 120 gemiyle Fırat üzerinden harekete geçirdi, kendisi de karadan hareket ederek müdafileri tesirsiz hale getirdi ve 26 Aralık 1545’te Basra’ya girdi. Ayas Paşa Basra’nın alınışında büyük yararlığı görülen Bilâl Mehmed Paşa’yı Basra muhafızlığında bırakarak Bağdat’a döndü. Başarısından dolayı yıllık gelirine 200.000 akçe zam yapıldığı gibi Bilâl Mehmed Paşa da 1 milyon akçe sâlyâne* ile Basra’ya ilk beylerbeyi tayin edildi. 1555 yılında Amasya Muahedesi ile bu durum İran tarafından da kabul edilmiş ve böylece Basra’nın hukuken Osmanlı Devleti’ne bağlılığı kesinlik kazanmıştır. Ancak bölgede zaman zaman İran yanlısı aşiretlerce isyanlar çıkarılmışsa da bunlar Bağdat valileri tarafından bastırılmıştır.

Osmanlı yönetiminde Basra bazan Bağdat’a bağlanmış, bazan da ocaklık* veya mülkiyet şeklinde bir vilâyet olarak teşkilâtlandırılmıştır. Bu dönemlerde Basra beylerbeyileri Bağdat beylerbeyilerinin kumandası altında sefere katılmışlardır. XVI. yüzyıl sonuna kadar sâlyâneli bir beylerbeyilik şeklinde yönetilen Basra’ya tayin edilen beylerbeyiler arasında Kubad Paşa, Derviş Ali Paşa, Özdemiroğlu Osman Paşa, Mıhalıçlı Ahmed Paşa, Sinan Paşa ve Hadım Osman Paşa sayılabilir. Basra beylerbeyileri Arap kabileleriyle olan mücadele yüzünden görevlerinde uzun süre kalamamışlar, hatta bazan Basra’da muhasaraya bile mâruz kalmışlardır. Tavernier, şehrin yakınlarına kadar sokulan Araplar’la hükümet makamları arasında zaman zaman yapılan anlaşmalara göre şehrin civarındaki sahraların Araplar’a, şehrin ise Türkler’e ait olduğunun kararlaştırıldığını belirtmektedir. Ancak bu tür anlaşmalar hiçbir zaman uygulanamamıştır.

Basra Osmanlı idaresine girdikten sonra yeniden teşkilâtlandırıldı. Nitekim Kanûnî dönemine ait olan ve muhtemelen beylerbeyiliğin ilk teşkilâtını gösteren 959 (1552) tarihli mufassal Basra vilâyeti Tahrir Defteri’ne göre Basra Garrâf, Zekiye, Şereş, Sadr Süveyb, Maharzî, Kapan ve Katîf livâlarıyla Şimâl, Cenûb, Aşşâr ve Kurna nahiyelerinden meydana gelmekteydi. 1572 yılına ait bir ruûs* defterinde ise Garrâf, Hemmâr, Medine, Kurna, Rahmâniye, Zekiye, Fethiye, Sadr Süveyb, Turre-i Cezâyir, Zernuk, Ebû Arbe, Ma‘dan, Kin Kinbad, Vakı, Caruz, Taşköprü, Akçakale, Arca, Maharzî, Şerîr ve Remle adlarında yirmi bir sancağı olduğu görülmektedir.

Basra Osmanlı Devleti’ne bağlı müstakil bir eyalet olmakla birlikte zaman zaman yerli hânedanların eline geçmiş, bunlardan Efrâsiyâb ile oğlu Ali ve torunu Hüseyin paşalar zamanında hemen hemen bağımsız hale gelmiştir. IV. Murad devrinde (1623-1640) Bağdat’ın yeniden alınması ile buranın valileri Basra’da hüküm süren hânedanlarla mücadeleye giriştiler ve bunlardan Küçük Mûsâ Paşa 1645’te Basra’da Osmanlı nüfuzunu yeniden sağlamayı başardı. Aynı şekilde daha sonra Lahsâ Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın şikâyeti üzerine Bağdat Valisi Murtaza Paşa harekete geçerek Hüseyin Paşa’yı mağlûp etti ve Basra’ya


girdi. Ancak Basra’yı Bağdat’a bağlamak arzusu halkın şikâyetine sebep olunca devletin muvafakatı ile Basra’nın idaresi tekrar Hüseyin Paşa’ya verildi. Bu olaydan cesaret alan Hüseyin Paşa Lahsâ beylerbeyini azledip burayı Basra’ya kattı, ancak devlet bunu kabul etmeyerek Bağdat Valisi Uzun İbrâhim Paşa’yı Hüseyin Paşa’nın üzerine gönderdi. Uzun İbrâhim Paşa, çevredeki aşiretlerin de yardımını sağlayan Hüseyin Paşa’ya karşı başarılı olamadıysa da Diyarbekir valisinin aracılığı ile Hüseyin Paşa’nın yılda 200 kese akçe vermesi, tüccarlardan gasbettiği malları iade etmesi, Basra’yı oğlu Efrâsiyâb’a bırakması ve Lahsâ beylerbeyiliğine tekrar Mehmed Paşa’nın getirilmesi şartıyla bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya rağmen Hüseyin Paşa’nın keyfî hareketlerine devam etmesi üzerine yerine kethüdâsı Yahyâ Ağa tayin edildi ve bunun uygulanması için de önemli bir kuvvetin başında Bağdat Valisi Kara Mustafa Paşa Hüseyin Paşa’nın üzerine gönderildi. Mustafa Paşa Hüseyin Paşa’yı mağlûp ederek Basra’nın idaresini Yahyâ Paşa’ya verdi ve kalenin muhafazasına da 1500 yeniçeri ile 3000 kadar yerli kul*u koydu. Kara Mustafa Paşa beylerbeyiliğin mîrî, vakıf, mülk ve mukataaları ile şer‘î ve örfî vergilerini tesbit ettirmiş ve bunu bir defter haline getirerek gelirle gider arasında bir denge kurmuştur. Bunun üzerine kendisine Basra eyaleti verilmiştir.

Bu dönemden itibaren Basra’da yirmi yıl kadar bir sükûnet hüküm sürmüştür. Ancak devletin batıda meşgul olduğu 1690 tarihinde, çıkan bir veba salgınınından etkilenen ve Müntefik Şeyhi Mâni‘ ile daha sonra da Huveyze Hanı Ferecullah’ın yağmasına mâruz kalan Basra 1700 yılına kadar karışıklıklar içinde kaldı. Bu karışık durumdan faydalanan İranlılar 1696’da Basra’yı ele geçirdiler. Şehri geri almak ve bölgede devam eden karışık durumu kesin olarak ortadan kaldırmak isteyen devlet, Karlofça Antlaşması’ndan (1699) sonra Bağdat Valisi Daltaban Mustafa Paşa’yı bu işe memur etti. Mustafa Paşa Halep, Rakka, Sivas, Karaman, Birecik ve Amasya bölgelerinin kuvvetleriyle birlikte yola çıkarken ayrıca Birecik İskelesi’nden de önemli bir nehir donanması Basra’ya doğru harekete geçti. Bunun üzerine çevredeki kabile şeyhleri birer birer itaat arzettiler. İran’ın Basra muhafızı Dâvud Han da Basra’yı terketti. Hemedan fâtihi olarak adlandırılan Hasan Paşa’nın valiliğe tayinine kadar Basra’da en önemli olay, Müntefik Şeyhi Mâni‘in oğlu Megamis’in isyanıdır. Bu isyanın bastırılmasından sonra Basra valiliğine tayin edilen Hasan Paşa ve oğlu Ahmed Paşa zamanlarında Basra, Bağdat valiliğine ilâveten bunların kölelerinden bir mütesellim vasıtasıyla idare edilmiş, Ahmed Paşa’nın ölümünden (1747) 1831’de Bağdat Kölemen idaresinin çökmesine kadar da Bağdat’a bağlı kalmıştır. Şehir 1775-1779 yılları arasında Sâdık Han tarafından zaptedildiyse de tekrar geri alındı. Basra 1798’de Basra körfezine gelen Maskat sultanının donanması tarafından tehdit edildi. 1884’e kadar bazan vilâyet, bazan da mutasarrıflık şeklinde idare edilen Basra, bu tarihte merkez sancak dışında Müntefik, Amâre ve Necid sancaklarından oluşan bir vilâyet haline getirildi. 1896 yılında Jön Türkler’den Seyyid Tâlib Paşa’nın idaresi altına girdi. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânı ile birlikte şehirde siyasî ve kültürel gelişmeler hızlandı. Sosyal ve edebî cemiyetler kurularak sanat ve edebiyat alanlarında önemli faaliyetler gerçekleştirildi, bazı mahallî gazete ve dergiler yayımlandı. 1910’da İttihat ve Terakki Fırkası’nın iş başına geçmesi üzerine Seyyid Tâlib Paşa Basra’yı Osmanlı Devleti’nden koparmaya çalıştı. Ancak ordu kumandanı Ferid Bey ile Müntefik mutasarrıfı Bedî Nûri Bey’in öldürülmeleri üzerine (1914) karışıklığı önlemek için İstanbul’dan Süleyman Şefik Paşa gönderildi. Süleyman Şefik Paşa’nın başarı sağlayamaması üzerine yerine Subhi Paşa vali tayin edildi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başladı. Basra bu son vali zamanında 22 Kasım 1914’te İngilizler tarafından işgal edildi. 1920’de İngilizler yönetimi yerli idareciler vasıtasıyla yürütmeye karar verdiklerinden Ahmed es-Sâni‘ valiliğe getirildi.

Osmanlı idaresinde Basra gerek ticaret gerekse ziraat bakımından oldukça hareketli bir şehir olmuştur. Şehrin Basra körfezi ve Şattülarap yoluyla Akdeniz limanlarına ulaşan yolun üzerinde bulunması önemini ve nüfusunu daha da arttırmıştır. Nitekim 1563 yılında Basra’dan geçen Venedikli tüccar Caesar Frederick şehrin Hürmüz’le yapılan baharat ticaretinin merkezlerinden biri olduğunu ve bölgede mısır, pirinç ve hurma yetiştirildiğini bildirmektedir. 1552 tarihli Basra Vilâyeti Kanunnâmesi’nde Basra’ya getirilen kumaş, ibrişim, baharat, fındık, kuru üzüm vb. ticarî mallardan alınan gümrük resimleri ve bölgede yetiştirilen hurma, buğday, arpa ve pirinçten alınan vergiler yer almaktadır (BA, Tapu-Tahrir, nr. 282, s. 2-10). Aynı defterde Basra’nın çevresinde özellikle doğu ve güney yönünde 196 hurma bahçesinin bulunduğu, bunlardan yıllık toplam 16.345 batman hurma elde edildiği belirtilmektedir.

Basra ve Basra körfezi, baharat ticaret yolu üzerinde bulunmaları dolayısıyla Osmanlılar’la Portekizliler arasında uzun mücadelelere sahne olmuşlardır. Basra’nın Osmanlı idaresine girmesinden sonra belli bir istikrar kazandığı ve ticarî öneminin arttığı, özellikle mahallî idarecilerden Efrâsiyâb ve halefleri döneminde Hollandalı, İngiliz ve Hint tüccarlara verilen imtiyazlar sebebiyle buralarda depolar yapıldığı ve hanlar inşa edildiği görülmektedir. XVII. yüzyılda Basra’da uygulanan gümrük resmi % 5 idi. Buna ilâve olarak beylerbeyi için de ayrıca % 4 ödenmekte ve bu her yıl büyük meblâğlara ulaşmaktaydı. Daha sonra gümrük resmi Avrupalılar için % 3, diğer milletler için de % 7 olmuştur. Öte yandan XVIII. yüzyılda İstanbul, İzmir, Halep, Şam ve Mısır gibi şehirlerden buraya birçok tüccar gelmekte ve Avrupalı tüccarlarla alışveriş yapmakta, bazıları da mallarını Dicle yoluyla naklettirmekteydiler.

Basra şehri 1552’de yapılan ilk tahrir*e göre on biri kale içinde toplam yirmi mahalleden meydana gelmekteydi. Şehrin bu tarihteki nüfusu ise yaklaşık 15.000 civarında olup bunun 5000’i kale içinde yaşamaktaydı (BA, Tapu-Tahrir, nr. 282, s. 38-67). XVIII. yüzyılda Basra, beş kapısı bulunan bir surun içinde yetmiş mahalleden oluşan 40-50.000 nüfuslu bir şehir olarak görülmektedir. Bu yüzyılın başlarında Basra’ya gelen Niebuhr (ö. 1815), buranın eski önemini kaybettiğini, vaktiyle beylerbeyinin oturduğu Aşşâr Kanalı kenarında mütesellimin ikametgâhının yer aldığını ve kanalın iki tarafında da İngiliz ve Fransız tüccarlarının bürolarının bulunduğunu kaydetmektedir. Özellikle şehir Kâb ve Müntefik aşiretleriyle civar aşiretlerin tecavüz ve yağmasına mâruz kalmaktan dolayı pek gelişme imkânı bulamamış, bu aşiretlerin tüccar gemilerini vurmaları Basra’nın çöküşünü hızlandırmıştır. Nitekim XIX. yüzyılın ilk yarısında bu gerileme veba ve sıtma salgını dolayısıyla hızlanmış ve nüfus hayli azalmıştır. Bu devirde şehirde 600’ü kâgir ve kalanı “sarifa” denilen kuru hurma dallarından yapılmış 2000 ev ve 10.000 nüfus vardı.

Basra XIX. yüzyılın ikinci yarısında Süveyş Kanalı’nın açılması, körfez ticaretinin


yeni şartlar altında gelişmesi ve özellikle Midhat Paşa’nın Bağdat valiliği döneminde (1869-1872) buralarda devlet nüfuzunun kuvvetlenmesiyle yeniden gelişme imkânı buldu. Midhat Paşa, valiliği döneminde Lahsâ ve Necid’de Osmanlı idaresini tekrar tesis ettiği gibi Basra’da bir kışla, hastahane, tersane gibi büyük binalarla beraber yeni bir mahalle kurdurdu. Ayrıca nehir üzerinde işlemekte olan İngiliz vapurlarına karşılık İdâre-i Nehriyye ve Basra’dan İstanbul’a doğru vapurlar işletmek için Ummân-ı Osmânî adlı birer şirket kurdu. Yüzyılın sonlarında buraya gelen V. Cuinet Basra’nın nüfusunu 18.000 olarak göstermekte, Kamûsü’l-a‘lâm’da ise nüfusun 20.000 civarında olduğu kaydedilmektedir. Şehirde birçok cami, mescid, han ve mahzenle büyük bir çarşı bulunduğu, ayrıca 20 km. uzunluğunda bir surla çevrili olduğu, çevresinde hurmalık ve bahçelerin yer aldığı, hurmalarının ve güllerinin çok meşhur olduğu belirtilmektedir.

Osmanlılar döneminde şehir bir hayli imar edilmiştir. Hüseyin Paşa’nın burada yaptırdığı büyük cami XVIII. yüzyılda bile şehrin başlıca camii hüviyetini taşımaktaydı. Ancak XIX. yüzyılda Dâvud Paşa’nın kölelerinden mütesellim Aziz Ağa’nın inşa ettirdiği kâgir cami bunu geçebilmiştir.

Basra şehrinin etrafında dışarıdan gelecek istilâlara karşı bir sur yaptırıldığı, bu surun kaleye açıldığı, kalenin çevresinde de bir hendek yer aldığı ve bunun nehir vasıtasıyla doldurulduğu belirtilmektedir. Basra’nın çevresinin kanallarla ve bataklıklarla çevrili olması zaman zaman veba, kolera ve sıtma salgınlarına mâruz kalmasına sebep olmuştur. Bu yüzden 1849 yılında şehrin Şattülarap kenarına nakli için çalışmalar yapılmış, öte yandan Basra Tersanesi ıslah edilmiştir. Ayrıca Üsküdar’dan Konya ve Halep yolu ile Bağdat’a ve oradan da Basra körfezine kadar uzanan ünlü Bağdat demiryolu inşası için çalışmalar yürütülmüştür. Ancak Bağdat ile Basra arasındaki demiryolu 1914-1918 yılları arasında dar bir biçimde İngilizler tarafından yapılmış ve bu demiryolu bölgedeki ticaretin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Bu hat daha sonra yerini Türkiye’den gelip Musul’dan geçen normal genişlikteki demiryoluna bırakmıştır. I. Dünya Savaşı’nda İngilizler’in Irak’ı işgali ve 1920-1932 yılları arasındaki manda yönetimi sırasında Basra’nın daha modern bir yapıya kavuşması için bazı çalışmalar yapıldı. Şattülarap’ın ağzında ihtiyaca cevap verecek bir liman inşa edildi. Şehir ve civarı yeni yollar ve binalar yapılarak geliştirildi. Basra artan önemi sebebiyle Irak demiryollarının en güneyindeki istasyonu ve havayolu ulaşımının önemli merkezi haline geldi. Manda sonrasında Ebü’l-Hasîb ve Kurna kazalarını içine alan bir livânın merkezi oldu ve gelişen ulaşım imkânlarıyla körfezde Irak’ın vazgeçilmez bir ihraç limanı olarak önem kazandı. 1948’de Zübeyr yakınlarında bir petrol sahasının bulunması Basra’nın gelişmesinde etkili oldu ve çıkarılan petrol 1951 yılında boru hatlarıyla Fav İskelesi’ne ulaştırıldı. 1952’de de Müftiye’de küçük bir petrol rafinerisi kuruldu.

Bugünkü Basra şehri Aşşâr ve Ma‘kıl adlı iki küçük kasaba ile Nehrülaşşâr’ın çevresindeki bazı köylerden oluşmaktadır. Nüfusu 1985’te 616.700 idi.

Basra sekiz yıl süren İran-Irak savaşında (1980-1988) büyük ölçüde yıkılmışsa da kısa süre içinde yeniden onarılmıştır. Ancak şehir son Körfez bunalımı sırasında Amerika Birleşik Devletleri’nin liderliğinde Irak’a karşı savaşan müttefik kuvvetlerin ağır bombardımanı sonucu (17 Ocak_28 Şubat 1991) tekrar yıkılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Tapu-Tahrir, nr. 282, s. 1-76; BA, TD, nr. 1022, s. 1-2; BA, KK, Ruûs, nr. 225, s. 222-225; BA, Meclis-i Vâlâ, nr. 3864 (sene 1265); nr. 23.166 (sene 1281); BA, İrâde-Dâhiliye, nr. 10.434 (sene 1265); nr. 42.472 (sene 1287); BA, Meclis-i Mahsus, nr. 1444 (sene 1284); Matrakçı Nasuh, Sefer-i Irâkeyn, s. 242; Selânikî, Târih (İpşirli), bk. İndeks; Peçuylu İbrâhim, Târih, I, 366 vd.; Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 351; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, I, 186; Naîmâ, Târih, VI, 116; Nazmîzâde Murtaza Efendi, Gülşen-i Hulefâ, İstanbul 1143, vr. 64ª, 81ª-b, 94ª; Silâhdar, Târih, I, 15, 473 vd.; Râşid, Târih, I, 126 vd.; İzzî, Târih, İstanbul 1199, vr. 197b; Ahmed Hamdi, Usûl-i Coğrafya-i Kebîr, İstanbul 1292, s. 353; Cevdet, Târih, III, 282 vd.; J. B. Tavernier, Les six Voyages en Turquie, en Perse et aux Indes, Paris 1677, I, 218 vd.; C. Niebuhr, Voyage en Arabie, Amsterdam 1780, II, 172 vd.; Kamûsü’l-a‘lâm, II, 1314-1316; Cuinet, III, 258 vd.; R. Hakluyt, Voyages, London 1962, III, 203; Abdürrezzâk el-Hasenî, el-Irâk kadîmen ve hadîsen, Beyrut 1980, s. 172-187; Cengiz Orhonlu, “1559 Bahreyn Seferine Aid Bir Rapor”, TD, sy. 22 (1968), s. 1-9; Salih Özbaran, “XVI. Yüzyılda Basra Körfezi Sahillerinde Osmanlılar, Basra Beylerbeyiliğinin Kuruluşu”, a.e., sy. 25 (1971), s. 51-72; Yusuf Halaçoğlu, “Midhat Paşa’nın Necid ve Havalisi ile İlgili Birkaç Lâyihası”, TED, sy. 3 (1973), s. 149-176; Abdülkadir Özcan, “Daltaban Mustafa Paşa”, a.e., sy. 13 (1987), s. 309-318; R. Hartmann - [B. Darkot - M. Tayyib Gökbilgin], “Basra”, İA, II, 320-327; S. H. Longrigg, “Al-Basra”, EI² (İng.), I, 1086-1087; F. M. Donner, “Basra”, EIr., III, 851-855.

Yusuf Halaçoğlu