BEDÎHÎ

البديهي

Kesin ve apaçık bilgi anlamına gelen bir mantık terimi, aksiyom.

“Ansızın olmak, birdenbire ortaya çıkmak” anlamındaki Arapça bedh kökünden türeyen bedîhî, mantıkta “aklın hiçbir delile ihtiyaç duymaksızın kendiliğinden doğruluğunu kabul ettiği önerme” şeklinde tarif edilir. Bedîhî bir mantık terimi olarak daha çok Fahreddin er-Râzî’den (ö. 606/1209) sonra kullanılmaya başlanmıştır. İlk kaynaklarda bedîhî yerine çoğunlukla aynı anlamda olmak üzere “zarûrî” ve “evvelî” terimlerinin kullanıldığı görülmektedir. Bununla birlikte Adudüddin el-Îcî gibi bazı mantıkçıların bedîhîyi zarûrîden daha dar anlamda kullandıkları da olmuştur. Buna göre zarûrî bilgiler vicdâniyyât (insanın kendi açlığını, ağrılarını bilmesi gibi sübjektif bilgiler), hissiyyât (duyu verileri) ve bedîhiyyât şeklinde üçe ayrılır. Delil olarak kullanılacak değerde bilgiler son iki türden bilgilerdir.

İslâm mantıkçılarına göre bilgilerimiz zihinde ya herhangi bir fikrî ve amelî çaba harcamak suretiyle veya böyle bir çaba göstermeksizin kendiliğinden meydana gelir. Bunlardan ilkine nazarî (düşünerek kazanılan bilgi), ikincisine de bedîhî veya zarûrî bilgi denir. Bu ayırım hem tasavvur hem de tasdik şeklindeki zihnî faaliyetler için söz konusudur. Meselâ, “Varlık vardır” önermesinde varlığın tasavvuru bedîhî tasavvur, “Bütün parçasından büyüktür” önermesindeki tasdik bedîhî tasdiktir. Çünkü zihin varlığı tasavvur ederken veya bütünün parçasından büyüklüğünü tasdik ederken herhangi bir delil arama ihtiyacını duymamaktadır. Buna karşılık meselâ melek tasavvuru veya âlemin hâdis olduğunun tasdiki gibi nazarî tasavvur ve tasdiklerde zihin az çok bir düşünme çabası sarfetmekte, delillere baş vurmaktadır (Tehânevî, Keşşâf, II, 883).

Son dönem mantıkçıları zarûriyyât içinde mütalaa etkileri bedîhî önermeleri (bedîhiyyât) evveliyyât, fıtriyyât, müşâhedât, hadsiyyât, mücerrebât, mütevâtirât şeklinde başlıca altı kısma ayırmışlardır. Bunlardan ilk ikisi duyu verilerine ihtiyaç duymadan aklın ilk hamlede kavradığı bilgiler (aksiyomlar) olup taşıdıkları açıklık ve kesinliğe bedâhet-i akliyye, duyu verilerinin katkısı bulunan


diğerlerinin açıklık ve kesinliğine de bedâhet-i hissiyye veya bedâhet-i hâriciyye denilmiştir (ayrıca bk. ZARÛRİYYÂT).

BİBLİYOGRAFYA:

et-TaǾrîfât, “bedîhî” md.; Tehânevî, Keşşâf, II, 883; İbn Sînâ, en-Necât, Kahire 1357/1938, s. 61-66; Gazzâlî, MiǾyârü’l-Ǿilm, s. 186-192; Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf, I, 53-82; Ahmed Cevdet, Mi‘yâr-ı Sedâd, İstanbul 1303, s. 101, 105-110; Ali Sedad, Mîzânü’l-ukūl, İstanbul 1303, s. 55-62; D. Julia, Dictionnaire de la Philosophie, Paris 1976, s. 95.

M. Naci Bolay