BENÎ CEHÎR

بنو جهير

Ukaylîler, Mirdâsîler, Mervânîler, Abbâsîler ve Selçuklular’ın hizmetinde bulunan bir vezir ailesi.

V-VI. (XI-XII.) yüzyıllar arasında Abbâsîler’in vezirlik makamını bir bakıma tekellerine alan bu ailenin ilk ferdi Fahrüddevle Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed (İbn Cehîr) 398’de (1007-1008) Musul’da doğdu. Şehrin reisi Ebü’l-Akarib’in kızıyla evlendi. Musul’a hâkim olan Ukaylîler’in hizmetinde bulunduğu sırada Bizans imparatoruna elçi olarak gönderildi. Ukaylî Emîri Kureyş b. Bedrân’ın kendisini tevkif etmek istediğini anlayınca Halep’e kaçtı ve bu şehre hâkim olan Mirdâsî Emîri Muizzüddevle b. Sâlih tarafından vezir tayin edildi. Daha sonra Malatya’ya, oradan da Âmid’e giderek Mervânî Emîri Nasrüddevle Ahmed’e vezir oldu. Nasrüddevle’nin ölümü üzerine yerine geçen oğlu Nizâmeddin zamanında da bir müddet aynı görevde kaldıktan sonra Abbâsî Halifesi Kaim-Biemrillâh’ın, hem sultanın yanında itibarı olacak hem de halifelik makamının haklarını koruyabilecek bir vezir aradığını duyunca kendisine bir mektup göndererek bu göreve talip oldu. İsteğinin kabul edilmesi üzerine Bağdat’a gitti.


Bağdat’ta büyük bir kalabalık tarafından karşılandı ve daha sonra yapılan umumi kabul merasiminde Fahrüddevle lakabıyla vezir tayin edildi (454/1062). Vezirliği sırasında çevresindeki emîrlerin halifeye itaatini sağladı ve başarılı hizmetlerde bulundu. Altı yıl sonra azledildi (460/1067-68). Oğlu Amîdüddevle vekâleten bu görevi yürüttü ve ertesi yıl Nizâmülmülk’ün ricasıyla makamına iade edildi. Halife Kaim-Biemrillâh’ın ölümü üzerine (467/1075) Muktedî için biat aldı ve onun zamanında da bu görevde kaldı. Fakat Bağdat’ta çıkan karışıklıklardan sorumlu tutularak Nizâmülmülk’ün isteğiyle bir daha azledildi (471/1078-79). Nizâmülmülk bu olaylar üzerine tekrar Bağdat şahne*liğine tayin edilen Sa‘düddevle Gevherâyin’e Benî Cehîr’e mensup şahısların tevkif edilip cezalandırılmasını emretti. Bunu duyan Amîdüddevle affedilmelerini istemek için Selçuklu başşehri İsfahan’a gitti. Bir hayli uğraştıktan sonra Nizâmülmülk’ün gönlünü aldı ve cezalandırılmaktan kurtuldu. Ancak halife, Fahrüddevle’yi tekrar vezir yapmadı ve oğluyla birlikte her ikisinin nezâret altında tutulmalarını emretti. Nizâmülmülk’ün ısrarları karşısında Amîdüddevle vezir tayin edildi ve babasının da hareketlerindeki kısıtlama kaldırıldı (472/1079). Fahrüddevle Mervânîler’in sahip olduğu servet ve zahire hakkında verdiği rapor üzerine Sultan Melikşah tarafından Diyarbekir’in zaptına memur edildi (476/1084). Âmid’i bir müddet muhasara ettikten sonra buranın zaptını oğlu Zaîmürrüesâ’ya bırakıp Meyyâfârikın (Silvan) üzerine yürüdü. Mayıs 1085’te Âmid, eylül ayında da Meyyâfârikın ele geçirildi. Aynı yıl Cezîre-i İbn Ömer de (Cizre) zaptedilerek Mervânî hânedanına son verildi ve Fahrüddevle Sultan Melikşah tarafından Diyarbekir valiliğine tayin edildi (1085). Hutbe ve sikkelerde sultandan sonra adını zikrettirdi. 1087’de azledildikten bir müddet sonra Musul’a gönderildi. Nusaybin, Musul, Sincar, Rahbe ile bütün Diyârırebîa’yı aldı. Musul nâibi sıfatıyla Diyârırebîa’da adına hutbe okuttu. 483’te (1090) Musul’da öldü ve Tel Tevbe’de defnedildi. Fahrüddevle akıllı ve ileri görüşlü bir devlet adamıydı. Tesirli konuşur ve sözü dinlenirdi. Şair Ebû Mansûr Ali b. Hasan’ın onun için yazdığı kaside meşhurdur. Bâbülâmme’deki evi Halife Müstazhir-Billâh devrinde tahrip edilmiştir.

Fahrüddevle’nin oğlu Amîdüddevle Ebû Mansûr 435’te (1043-44) doğdu. Ebû Nasr Muhammed b. Ahmed’in ölümü üzerine Amîdürrüesâ unvanıyla Dîvânü’zzimâm reisliğine tayin edildi. Halife Kaim-Biemrillâh tarafından Alparslan’a elçi olarak gönderildi (464/1071). Sultanın Seferiyye Hatun’dan olan kızıyla veliaht Muktedî’nin nikâhında halifenin vekili sıfatıyla bulundu. Sultanın güçlü vezirine şahsî yakınlık sayesinde yükselebileceğine inandığı için Rey’de Nizâmülmülk’ün kızı ile evlenerek (462/1069-70) Selçuklu sarayına yaklaştı. Aynı yıl başarılı hizmetlerinden dolayı halife tarafından kendisine Kıvâmeddin ve Radî Emîri’l-mü’minîn lakapları verildi. Karısının ölümü üzerine (470/1078) Nizâmülmülk’ün torunuyla (başka bir rivayete göre diğer kızıyla) evlendi ve iki yıl sonra Nizâmülmülk’ün ricasıyla Halife Muktedî-Biemrillâh tarafından vezir tayin edildi (472/1079). Halife, dört yıl sonra Selçuklular’a sadakatinden dolayı onu azlederek kendi çıkarlarını koruyacağına inandığı Ebû Şücâ‘ Rûzrâverî’yi vezir tayin etti. Nizâmülmülk onun görevden alınmasına çok öfkelendi, hatta Abbâsî halifeliğine son vermeyi bile düşündü. Sultan Melikşah halifeye elçi gönderip bütün Benî Cehîr ailesinin İsfahan’a gönderilmesini istedi. Bunun üzerine ailece İsfahan’a gittiler ve hem Sultan Melikşah’tan hem de Nizâmülmülk’ten büyük ilgi ve itibar gördüler. Sultan onu 477’de (1084-85) büyük bir orduyla Musul’a gönderdi. 1089’da Diyarbekir valiliğine tayin edildi. İki yıl bu görevde kaldı ve şehri tanzim etti, Ulucami’yi onardı. Bu camideki 484 (1091) tarihli en eski kitâbe ona aittir. 1091’de yine Nizâmülmülk’ün aracılığıyla Halife Muktedî-Biemrillâh tarafından Ebû Şücâ‘ Rûzrâverî’nin yerine vezir tayin edildi. Halife Müstazhir-Billâh devrinde de 1100 yılına kadar bu görevde kaldı. Ancak aynı yıl Sultan Berkyaruk, Sultan Melikşah devrinden beri babası Fahrüddevle ve ondan sonra da kendisinin idare ettikleri Diyarbekir ve Musul’un gelirlerinden devlet hazinesine hiçbir şey ödemediklerini, bu iki şehrin hazinelerini yağmaladıklarını ve Melik Muhammed Tapar adına hutbe okuttuğunu söyleyerek onu tevkif etti. Sonunda Amîdüddevle 160.000 dinar ödemeyi kabul edince serbest bırakıldı. Yine aynı yılın ramazan (temmuz) ayında Muhammed Tapar’ın ve veziri Müeyyidülmülk’ün isteği üzerine vezirlikten azledildi, 25.000 dinarı da alındıktan sonra kardeşleriyle beraber tevkif edildi. 16 Şevval 493 (24 Ağustos 1100) tarihinde Dârülhilâfe’de hapiste iken öldü. Amîdüddevle vakur, heybetli, akıllı ve ileri görüşlü bir devlet adamıydı; ancak çok gururluydu. Aynı zamanda edip ve şair olan Amîdüddevle’yi birçok şair, özellikle Ebû Mansûr Ali “Ayniyye” kasidesinde methetmiştir.

Benî Cehîr ailesinin üçüncü ferdi olan Zaîmürrüesâ Kıvâmeddin Ebü’l-Kasım Ali b. Fahrüddevle babasıyla birlikte Diyarbekir seferine katıldı ve 1085 Mayısında Mukaddemü’s-sâlâr adıyla meşhur Emîr Cenâhüddevle ile Âmid’i ele geçirdi. Meyyâfârikın’in de zaptından sonra Mervânîler’den alınan hazinelerle İsfahan’a Sultan Melikşah’ın yanına gönderildi. Halife Kaim-Biemrillâh ve Muktedî-Biemrillâh devirlerinde Dîvânü’z-zimâm’da kâtip olarak çalıştı. 493’te (1100) kardeşleriyle beraber tevkif edildi. Ertesi yıl serbest bırakılınca Hille Emîri Seyfüddevle Sadaka’nın yanına gitti ve saygıyla karşılandı. Üç yıl sonra Halife Müstazhir-Billâh tarafından Kıvâmüddin lakabıyla vezir tayin edildi ve 500 yılı Safer ayına (Ekim 1106) kadar bu görevde kaldı. Söz konusu tarihte azledilince yine Sadaka’nın yanına gitti. İki yıl sonra Ebü’l-Meâlî Hibetullah b. Muttalib’in yerine tekrar vezirliğe getirildi. İleri görüşlü bir devlet adamı olan Zaîmürrüesâ 27 Rebîülevvel 508’de (31 Ağustos 1114) öldü. Şair Ebû Mansûr Ali “Kâfiyye” kasidesini onun adına yazmıştır.

Ebü’l-Berekât el-Kâfî b. Fahrüddevle ağabeyi Amîdüddevle’den sonra Diyarbekir valiliğine tayin edildi (484/1091). Ertesi yıl Sultan Melikşah’ın daveti üzerine Bağdat’a giderken oğlu Ebü’l-Hasan’ı yerine vekil bıraktı. Sultan Melikşah’ın ölümü üzerine başlayan taht kavgaları sırasında kardeşi Tutuş Diyarbekir’i zaptetti ve buna karşılık ona Nusaybin’i verdi (1093). Diyarbekir daha sonra Türkmenler’in eline geçti ve Benî Cehîr’in burada hiçbir nüfuzu kalmadı. Kâfî bir süre Tutuş’a vezirlik etti, daha sonra Halife Müstazhir-Billâh tarafından vezir tayin edildi (1103). Dört yıl bu görevde kaldıktan sonra azledildi. Sultan Muhammed Tapar’ın hakkındaki müsbet kanaati sebebiyle 502 (1108-1109) yılında tekrar vezir tayin edildi ve 1113 yılına kadar bu görevde kaldı.


Nizâmeddin Ebû Nasr Muhammed (veya: Muzaffer) b. Ali, Halife Müsterşid-Billâh zamanında sarayda üstâdüddâr* olarak çalıştı. Vezir Sedîdüddevle İbnü’l-Enbârî’nin ölümü üzerine Halife Muktefî-Liemrillah tarafından vezir tayin edildi (535/1140-41), 541 (1146-47) yılına kadar bu görevde kaldıktan sonra azledildi ve Bâbülezec’deki evine el konuldu. Altmış küsur yaşında ölen (549/1154) Nizâmeddin muhtelif ilim dallarıyla, özellikle hadisle meşgul olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

Sem‘ânî, el-Ensâb, III, 396; İbnü’l-Ezrak el-Fârikī, Târîhu Meyyâfârikīn, s. 25, 35, 59, 142, 147-148, 150-151, 160, 169, 172-174, 177, 181, 182, 206, 208-209, 212, 215-216, 219-220, 229-230; Ahbârü’d-devleti’s-Selçukiyye (Lugal), s. 42; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, VIII, 249, 317-319; IX, 2-3, 5-6; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 17, 35, 51, 55, 57-61, 70, 74, 94-97, 101, 108, 110-111, 120, 123, 127, 129, 134, 136, 143-144, 158, 182, 186, 210, 218, 220, 230, 256, 291, 294, 298, 438, 471; XI, 79; Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), s. 23, 26, 30, 32-33, 35, 43-44, 46, 51-55, 72-78, 81, 83, 178; İbnü’l-Adîm, Bugyetü’t-taleb, s. 87, 226; a.mlf., Zübdetü’l-haleb, II, 118; İbnü’t-Tıktakā, el-Fahrî, s. 293-297, 311; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 178, 191; II, 139, 265; III, 386; IV, 47, 456; V, 127-128, 131, 134-135; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVIII, 608; XIX, 175; XX, 283; Safedî, el-Vâfî, I, 122-124; İbn Kesîr, el-Bidâye, XII, 136-137; İbn Haldûn, el-İǾber, IV, 320-321; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, V, 186, 208, 318; İbnü’l-İmâd, Şezerât, III, 369-371; Ziriklî, el-AǾlâm, V, 149; VII, 246; VIII, 164; Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara 1983, s. 142-143, 150; Abdülkerim Özaydın, Muhammed Tapar Devri Selçuklu Tarihi, Ankara 1990, tür.yer.; George Makdisi, “Autograph Diary of an Eleventh Century Historian of Baghdad”, BSOAS, XVIII/2 (1956), s. 253-254; Bosworth, “The Political and Dynastic History of the Iranian World”, CHIr., V, 24, 60-61, 67, 97, 99-100; Mükrimin H. Yınanç, “Diyarbekir”, İA, III, 612-614; K. V. Zetterstéen, “İbn Cehîr”, a.e., V/2, s. 718-719; a.mlf., “Mervânîler”, a.e., VII, 780-781; Cl. Cahen, “Djahır”, EI² (İng.), II, 384-385.

Abdülkerim Özaydın