BENÛRÎ

البنوري

Ebû Abdillâh Muizzüddîn Âdem b. İsmâîl el-Hüseynî el-Benûrî (ö. 1053/1643)

İmâm-ı Rabbânî’nin halifelerinden, Müceddidiyye tarikatını Hindistan ve Hicaz’da yayan mutasavvıf.

Hindistan’ın Roh şehrinde doğdu. Baba tarafından seyyid* olup anne tarafından Afgan asıllıdır. Gençliğinde Pencap’ta Serhend şehrine yakın Benûr kasabasına yerleşti. İlk mürşidi, İmâm-ı Rabbânî’nin halifelerinden olan Hacı Hızır Han Afganî’dir. Afganî, mânevî terbiyesini tamamlaması için onu Serhend’e İmâm-ı Rabbânî’nin yanına gönderdi. Daha önce kemal derecesine eriştiğini sanan Benûrî yanıldığını anladı ve İmâm-ı Rabbânî’nin gayretleri sayesinde birkaç ay içerisinde sülûk*ünü tamamladı. Şeyhinden icâzet ve hilâfetnâme alıp tarikatını yayma göreviyle Benûr’a döndü. Pencap’a yerleşen Afganlılar arasında 100.000 kadar mürid topladığı kaydedilir.

Müridlerinden Muhammed Emîn Bedahşî’nin yazdığı Menâkıbü’l-hazarât (yazma bir nüshası Londra India Office Kütüphanesi’ndedir, bk. Ethé, nr. 652) adlı eserde Benûrî’nin Hint Padişahı Şah Cihan’ı birkaç defa zehirlenmekten kurtardığı yazılıyorsa da bu husus devrin resmî tarihlerinde teyit edilmemektedir. Benûrî 1642’de yanına büyük bir mürid topluluğu alarak İmâm-ı Rabbânî’nin oğlu Hâce Ma‘sûm’un muhalefetine rağmen Şah Cihan’ın bulunduğu Lahor’a gitti. Şah Cihan bir isyan çıkmasından korkarak Benûrî’nin şehirden uzaklaşmasını emredince Hindistan’dan ayrıldı. Mekke’ye gidip hac farîzasını yerine getirdi. İmâm-ı Rabbânî’nin bazı mektuplarını Farsça’dan Arapça’ya tercüme ederek onun görüşlerini Mekke ve Medine’de yaymaya başladı. Fakat bazı ulemânın sert muhalefetiyle karşılaştı. Bir tartışma sırasında, İmâm-ı Rabbânî’nin Kâbe’nin hakikatinin “Hakîkat-i Muhammediyye”ye üstün olduğuna dair düşüncesine Şeyh Ahmed el-Kuşâşî’nin karşı çıktığı ve Benûrî’nin ona hak verdiği söylenmektedir. Muhammed Emîn Bedahşî’ye göre Şah Cihan onu Hindistan’a dönmeye davet ettiyse de Hz. Peygamber’in mânevî bir işaretine uyarak ömrünün sonuna kadar Hicaz’da kaldı. Şevval 1053’te (Aralık 1643) vefat etti. Medine’de Bakī‘ Mezarlığı’na gömüldü.

Müridlerini kısa zamanda “fenâ-i kalb” mertebesine eriştirdiği, zikir telkininde “el-ahseniyye” denilen kendine mahsus bir usul takip ettiği ve dünyaya fazla rağbet edenlere gayet sert davrandığı rivayet edilen Benûrî’ye Âdemiyye veya Ahseniyye adı verilen bir tarikat nisbet edilmektedir. En meşhur halifesi, Şah Veliyyullah-ı Dihlevî’nin babası Şah Abdürrahim’in mürşidi Hâfız Seyyid Abdullah Ekberâbâdî’dir.

Benûrî, İmâm-ı Rabbânî’nin görüşlerini henüz neşredilmeyen Hulâsatü’l-maǾârif (yazma bir nüshası Râmpûr Rızâ [Raza] Kütüphanesi’nde), Nikâtü’l-esrâr (yazma bir nüshası Bankipûr Kütüphanesi’nde) ve Kelimâtü’l-maǾârif adlı üç eserde anlatmıştır. Benûrî ile birlikte Hicaz’a giden Bedahşî mürşidine gelen vâridâtı Netâǿicü’l-Haremeyn adlı eserinde kaydetmiştir. Bu eserin bir nüshası Pencap Umumi Kütüphanesi’ndedir.


BİBLİYOGRAFYA:

Bedreddin Serhendî, Hazarâtü’l-kuds (nşr. Mevlânâ Mahbûb-ı İlâhî), Lahor 1971, s. 383-385; Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-havâtır, V, 1-2; Muhammed Hâşim Keşmî, Zübdetü’l-makāmât, Kanpûr 1307, s. 389; Harîrîzâde, Tibyân, III, vr. 100b; Abdülmecîd el-Hânî, el-Hadâǿiku’l-verdiyye, Kahire 1308, s. 190; Muhammed Manzûr Nu‘mânî, Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî, Leknev, ts., s. 323-324; Ethé, Catalogue of the Persian Manuscripts, nr. 652; Muhammed er-Rehâvî, el-Envârü’l-kudsiyye, Kahire 1344, s. 201-202; Athar Abbas Rizvī, Muslim Revivalist Movements in Northern India, Agra 1965, s. 384-386; a.mlf., A History of Sufism in India, Delhi 1983, II, 15, 24, 172, 222, 338-339; Mevlânâ Seyyid Züvvâr, Hazret-i Müceddid-i Elf-i Sânî, Karaçi 1983, s. 724-730; Ebü’l-Hasan Ali en-Nedvî, el-İmâmü’s-Serhendî, Küveyt 1983, s. 310-311; A. S. Bazmee Ansari, “Banūrī”, EI² (İng.), I, 1022-1023; a.mlf., “Benûrî”, UDMİ, IV, 992-994.

Hamid Algar