BÎBÎ HANIM CAMİİ

Orta Asya İslâm mimarisinin Semerkant’taki en büyük ve en önemli eserlerinden biri.

Timur’un son yıllarında inşaatıyla bizzat ilgilenerek başşehri Semerkant’ta yaptırdığı devâsâ ölçülere sahip cami, buradaki diğer binalar arasında müstesna bir yer tutmakta ve onun kurmuş olduğu devletin gücü, büyüklüğü ve ihtişamı kadar kendi şahsî gücünü de sembolize etmektedir. Adını, Timur’a “han damadı” anlamındaki küreken (gürkan) unvanının verilmesine sebep olan gözde eşi, Çağatay Hanı Kazan Halîl Han’ın kızı Saray Melik Hanım’ın halk arasındaki lakabından alır. İnşaatına 1399’da başlanan bina 1404 yılında büyük ölçüde


tamamlanmış, fakat Timur’un ölümünden (1405) sonra bu haliyle kalmıştır.

Bir meşhed-cami ve medrese külliyesi olarak tasarlanan binanın yapılış amacı, Timur’un Hindistan seferi sırasında (1398-1399) kazandığı zaferlerin hâtırasını ebedîleştirmektir. Tarihî kaynaklar, Timur’un Ramazan 801 (Mayıs 1399) tarihinde yer tesbit ederek yapım işini başlattığını, fakat batı seferi (1400-1404) sebebiyle Osmanlı ve Memlükler’le savaştığı zaman zarfında inşaata Saray Melik Hanım’ın nezaret ettiğini belirtmektedirler. 1404 yılında seferden dönen Timur eşinin gözetiminde yürütülen inşaat faaliyetinden memnun kalmamış ve binanın taçkapısı başta olmak üzere bazı bölümlerini yıktırarak yeniden yaptırmıştır; yeni taçkapı eskisinden daha geniş ve daha yüksektir. Saray Melik tarafından, Timur’un bir meşhed ve medrese olarak bütünlük arzeden bina planından farklı biçimde yaptırılan medrese bölümünde kendi türbesi de ana bina ile bağlantısı bulunan bir birim halinde ortaya çıkmıştır. Bîbî Hanım Türbesi denilen bu türbe caminin karşısında yer almaktadır.

Yapılışından kısa süre sonra yıpranmaya başlayan bina depremler ve diğer tabiat şartlarının etkileriyle harap olmuş ve meydana gelen tahribata da müdahale edilmemiştir. Zamanla tam bir yıkıntıya dönüşmüş olmasına rağmen bu haliyle dahi âbidevî özelliklerini ve azametini sürdürmüştür. Harabenin ihtişamı, özellikle yukarı doğru yükselen hatlarının, sivri kemerlerinin, kubbelerinin ve eyvanlarının mimari tesiri, mevcut süsleme elemanlarıyla birlikte Semerkant’ı ziyaret eden seyyahları büyülemiş ve onların eserlerine konu olmuştur. Birbiriyle oranlı ölçüleri, yüksekliği ve tezyinatının göz alıcılığıyla yapıldığı devirde olduğu kadar daha sonraları da övgülere mazhar olan binanın eski günlerindeki görkemli görünüşüne tekrar kavuşturulabilmesi için restore edilmesine başlanmıştır.

Dış ölçüleri 167x109 m. olan bina, 87x63 m. boyutlarındaki bir iç avlu etrafında teşkil edilmiş bir plana sahiptir. Bu plan şeması, Orta Asya’da mevcut özelliklerle Timurlu mimarisinin genel karakterini gösteren dört eyvanlı plan tipine bağlı bir mimari teşkilâta göre tanzim edilmiştir. Köşelere konulan tahkimat kulesi biçimindeki minarelerle camiye azametli bir görüntü verilmiş, ayrıca ana girişin ve avluya açılan ibadet mekânının eyvan teşkil eden portallerinin yanlarına da birer minare yapılmak suretiyle bu görüntü daha da tesirli hale getirilmiştir. Geniş ve derin bir girinti oluşturan taçkapının teşkil ediliş biçimi mihraba göre ayarlanmıştır ve ana giriş bölümü bina cephesinden dışarı taşmaktadır. Bu bölüm de binanın bütününde olduğu gibi tuğla ve çini mozaik süslemelere sahiptir. Avluya bir eyvan biçiminde açılan giriş bölümünün tam karşısına gelen ana ibadet mekânı girişle aynı eksen doğrultusunda olup tromplar üzerine oturtulmuş bir kubbeyle örtülüdür. Mihrabı ile bütün binanın plan teşkilâtına hâkim olan bu mekân, Timurlu mimarisinin genel özelliği durumundaki dört tarafta girinti yapan sivri kemerlerle belirlenmiş bir kare şeklindedir ve özellikle kubbesi dikkat çekicidir. İç kubbenin üzerini örten yüksek kasnaklı dış kubbe, avlu istikametinde yapılan cephe düzenlemesine göre ana eyvanı teşkil eden girişin 41 m. yükseklikteki âbidevî taçkapısıyla gizlenmiştir. Binanın dar ekseni üzerinde bulunan ve ibadet mekânından daha küçük ölçülere sahip iki yan mekânın ana kubbeye nisbeten daha mütevazi ölçülerde inşa edilmiş olan kubbeleri de görüntüyü zenginleştirmektedir. Bu yan mekânların kubbeleri gibi eyvanları da küçük bırakılarak ana ibadet mekânının görkemi daha belirginleştirilmiştir. Eyvanlı ve kubbeli kısımların arasında kalan bölümler, sütunlarla taşınan düz çatılı mekânlar halinde tanzim edilerek birer salon meydana getirmişlerdir. Ana ibadet mekânı, sağında ve solunda yer alan yan salonlara birer kapı ile açılırken diğer kubbeli mekânlarla böyle bir bağlantısı yoktur; bu salonlar doğrudan avluya açılmaktadır.

Ana yapı malzemesi olarak tuğlanın tercih edildiği binanın yalnız yan salonlarının sütunları için taş kullanılmış, tezyinatın tamamı tuğla malzemeye göre düzenlenmiştir. Binanın bütününde hâkim olan tuğla süslemelerle çini mozaikler diğer Timurlu yapılarında da görülen göz alıcılıktadır ve binanın ihtişamını artırmaktadır. Çini tezyinatla birleşen kitâbeler yapının süslenmesine önemli ölçüde katkıda bulunurken kullanılan çini kaplama malzemesinin de Semerkant’taki en güzel örneklerden olduğu farkedilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

J. N. Aleskerov v.dğr., Samarkand, Taşkent 1970, s. 116-128; A. Papadopoulo, L’Islam et l’art musulman, Paris 1976, s. 528; G. A. Pugachenkova, A Museum in the Open, Tashkent 1981, s. 111-117; a.mlf., Chefs-d’oevre d’architecture de l’Asie Centrale XIVe-XVe siècle, Malibu 1981, s. 106, 110; Yolande Crowe, “Central Asia and Afghanistan”, Architecture of the Islamic World (ed. George Michell), London 1984, s. 261; L. Y. Mankobskaya, Po Drevnim Gordam Uzbekistana, Moskva 1988, s. 137-142; Nazmiye Togan, “Temür Zamanında Aristokrat Türk Kadını”, İTED, V/1 (1973), s. 5-8; Bernard O’Kane, Bībī Khanom Mosque”, EIr., IV, 197-198.

A. Engin Beksaç