BİCÂYE

بجاية

Cezayir’de bir liman şehri.

Batı kaynaklarında Bugia, Bugea, Buzia, Buzana şekillerinde görülen ve Fransızlar tarafından Bougie şeklinde kullanılan Bicâye adı, Orta Mağrib’de yaşayan Sanhâce soyundan gelme Bicâye kabilesinden alınmıştır. İbn Haldûn’un bildirdiğine göre kendilerine Bikâye diyen bu kabile, bugünkü Bicâye’nin hemen yanında bulunan, kuruluşu Romalılar’a ait Saldae şehri civarında yaşamıştır. Bicâye aynı adı taşıyan körfezin kıyısında, Summam vadisi yakınında ve Cezayir şehrinin 175 km. doğusunda yer alır.

Saldae 439’da Vandallar, 708’de de müslüman Araplar tarafından ele geçirilmiştir. Bölgenin müslüman sakinleri Sanhâcîler, daha sonra buraya yerleşen Endülüslüler’le ve Mısır’dan gelen Hilâlîler’le beraber yaşamışlardır. Benî Hammâd meliklerinin dördüncüsü olan Nâsır b. Alennâs Saldae’nin güneyine yeni bir şehir kurmuş (453/1061) ve eski limanın ahalisi de 1065’ten itibaren bu yeni şehre kaymaya başlamıştır. Nâsır, stratejik ve ekonomik sebepleri göz önünde bulundurarak şehri dağlık bölgenin verimli ve sulak eteğinde Sanhâce kabilesinin arazilerine yakın bir yerde kurmuştur. Bekrî’nin de yazdığı gibi şehrin konumu hoş ve savunması kolaydır. Şehir başlangıçta kurucusu Nâsır’ın ismine nisbetle Nâsıriye diye adlandırılmışsa da halk kabilenin ve yaşadığı yerin adı olan Bicâye’yi kullanagelmiştir.

Bicâye 1152’de Muvahhidler’in yönetimine girmiştir. XIV. yüzyılda bölgeye hâkim olan Hafsîler burada müstakil emirlikler kurmuşlardır. Bicâye Hafsîler’in dışında kısa bir süre de Merînîler’in yönetiminde kalmıştır. İspanyollar 1510’da burayı istilâ ettiler. Gemilerle gelen 8000 kişilik İspanyol ordusu karşısında şehir halkı paniğe kapılarak yurtlarını terketti. Oruç Reis’in çeşitli teşebbüslerinden sonra Sâlih Reis kumandasındaki Türkler burayı 1555’te İspanyollar’ın istilâsından kurtardılar ve şehre asker yerleştirerek 278 yıl ellerinde tuttular. XVIII. yüzyılda burada 168 yeniçeri yanında 600 kişi kadar da sivil yaşamaktaydı. Fransızlar Cezayir’i ele geçirdikten sonra 1833’te Bicâye’yi yönetimleri altına aldılar.

Bicâye, Hammâdîler ve Hammâdîler’den sonraki dönemlerde önemli bir kültür merkezi olmuştur. Kendisi de Bicâyeli olan müellif Gubrînî’nin, XIV. yüzyılın başlangıcına kadar yaşayan Bicâyeli âlimlerin hal tercemelerini verdiği büyük eseri burada birçok âlimin yetiştiğini göstermektedir. Gubrînî, daha sonraları kurucusu Mehdî b. Tûmert’in adına nisbet edilen Reyhâne adlı bir medreseye de işaret etmektedir. XIII. yüzyılda seyyah Abderî, XIV. yüzyılda da İbn Battûta Bicâye’yi ziyaret etmişler ve burada görüştükleri önemli kişilerden bahsetmişlerdir.

Ortaçağ’da Bicâye ekonomik bakımdan büyük bir gelişme göstermiş, sosyal açıdan da Mısır ve Endülüs’ün tesiri altında kalmıştır. Çevresinde genellikle her türlü hububat, pamuk, çeşitli meyve, sebze üretilmekte ve koyun, deve, sığır gibi hayvanlar yetiştirilmekteydi; fiyat ve ölçüleri de o dönemde Mısır ve Tunus’ta uygulananların hemen hemen aynı idi. Bicâye halkı bütün âdet ve gelenekleriyle birlikte sanatlarını da korumasını bilmişlerdir. Afrikalı Leon (ö. 957/1550) Bicâye’nin birçok cami, medrese ve zâviye ile işlek caddelere ve büyük binalara sahip mâmur bir şehir olduğunu yazmakta, ayrıca çevresindeki meyve ve sebze bahçelerinin çokluğundan, ancak ziraî üretimin yetersiz olduğundan söz etmektedir.


Bicâye kuruluşundan itibaren deniz taşımacılığında ve ithalâtta önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Önceleri bütün ihtiyaçlarını dışarıdan temin etmeye muhtaçtı. Fakat Hammâdîler ve Muvahhidler döneminde Mağrib ülkelerinden başka Endülüs ve İtalya cumhuriyetleriyle girişilen güçlü ticarî ilişkiler şehrin limanının ve tersanelerinin gelişmesine sebep olmuştur. Bu gelişmede şehrin çevresindeki sık orman ve zengin demir madeni ocakları da önemli derecede rol oynamıştır. Bu orman ve ocakların işletilmesi günümüzde de devam etmektedir.

Fransız yönetimi sırasında Bicâye Limanı demir ve fosfat ihracatına elverişli hale getirilmiştir. Cezayir sahrasında çıkartılan petrol de Hâsî Mes‘ûd’dan gelen petrol boru hattı ile Bicâye’de Akdeniz kıyısına ulaşmaktadır. Bugün dağın yamacındaki eski şehir ile Fransızlar’ın kurmuş olduğu yeni şehir birbirinden farklı iki görünüm sergilemektedir. Bicâye’de petrol rafinerisinden başka kereste işleme tesisleri ile tuğla-kiremit imalâthaneleri gibi bazı küçük sanayi işletmeleri bulunmaktadır. 1987’de şehrin nüfusu 295.540’tı.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Havkal, Sûretü’l-arz, II, 51; Bekrî, el-Mesâlik, s. 360; İdrîsî, Sıfatü’l-Magrib, s. 90, ayrıca tür.yer.; el-İstibsâr fî Ǿacâǿibi’l-emsâr (nşr. Sa‘d Zağlûl Abdülhamîd), Dârülbeyzâ 1985, s. 128; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, I, 339; Abderî, er-Rihletü’l-magribiyye (nşr. Muhammed el-Fâsî), Rabat 1968, s. 276; Abdülvâhid el-Merrâküşî, el-MuǾcib fî telhîsi ahbâri düveli’l-magrib (nşr. M. Saîd el-Uryân – Muhammed el-Avabî), Kahire 1368/1949, s. 204-207, 270-273, 364; İbn Battûta, Tuhfetü’n-nüzzâr, I, 3132; İbn Merzûk et-Tilimsânî, el-Müsnedü’s-sahîhi’l-hasen, Cezayir 1981, s. 353-357, 367, 370, 490; ez-Zahîretü’s-seniyye fî ahbârî’d-devleti’l-Merîniyye, Cezayir 1920, s. 44, 45, 154; İbn Haldûn, el-Ǿİber, VI, 357; Zerkeşî, Târîhu’d-devleteyni’l-Muvahhidiyye ve’l-Hafsiyye, Tunus 1966, s. 82, 89, 93-96, 102, 103, 128, 137; İbn Ebû Dînâr, el-Müǿnis fî ahbâri İfrîkıyye ve Tûnis (nşr. Muhammed Şemmâm), Tunus 1387/1967, s. 95, 115-149; Févaud, Histoire de Bougie, Constantine 1869; Gubrînî, ǾUnvânü’d-dirâye (nşr. Muhammed b. Şeneb), Cezayir 1910, s. 99; G. Marçais, Les Arabes en Bérberie, Paris 1913, s. 1-150; a.mlf., “Bidjāye”, EI² (İng.), I, 1204-1206; J. Despois, L’Afrique du Nord, Paris 1949, s. 494; Ch. A. Julien, Histoire de l’Afrique du Nord: Tunisie-Algérie-Maroc, Paris 1952, tür.yer.; L. L’Africain, Description de l’Afrique, Paris 1957, s. 360; H. R. Idris, Bérberie oriantale sous les Ziridas, Paris 1962, s. 503-504; Bejaïa (nşr. Minister de la’ Information et de la Culture), Cezayir 1970; Mv.M, IV, 200-201; EBr. Yearbook (1986), s. 620; G. Yver, “Bicâye”, İA, II, 597-599.

İbrâhim Harekât