BUHTÜRÎ

البحتري

Ebû Ubâde el-Velîd b. Ubeyd b. Yahyâ et-Tâî (ö. 284/897)

el-Hamâse adlı eseriyle tanınan Arap şairi.

204 (819) veya 206 (821) yılında Halep’in kuzeydoğusunda bulunan Menbic şehrinde veya buranın köylerinden biri olan Zerdefne’de doğdu. Tay kabilesinin


Menbic kolunun Benî Buhtür aşiretinden olan şairin annesi Şeybân kabilesindendir. İlk tahsilini doğum yerinde yaptı ve on altı yaşına kadar kabilesinin çeşitli kolları arasında yaşadı. Menbic ve Halep onda silinmez izler bıraktığı için şiirlerinde Halep, Menbic ve dolaylarına ait motiflere sıkça rastlanır. Bu devrede Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını veya büyük bir kısmını hıfzetti, birçok şiir ve hutbe ezberledi; camilerde verilen derslere devam ederek dil ve edebiyatın yanı sıra fıkıh, tefsir, hadis ve kelâm gibi temel İslâmî ilimleri de öğrendi. Böylece bedevîler arasında Beşşâr (ö. 167/783) ve Ebû Nüvâs (ö. 198/814) gibi mükemmel bir dil kültürü de alan Buhtürî’nin şiir kabiliyeti, diğer ilimlere olan ilgi ve kabiliyetine göre daha çabuk gelişmiştir.

Sık sık Humus’a gidip gelen Buhtürî, burada kumandan Ebû Saîd es-Sağrî’den destek gördü. Bu sırada meşhur şair Ebû Temmâm ile görüştü ve başka şairlerin de bulunduğu bir mecliste ona şiirlerini okuma imkânı buldu. Şiirlerini çok beğenen Ebû Temmâm kendisine şiir okuyanların en üstünü olduğunu söyledi. Onunla yakından ilgilendi; maddî durumunun iyi olmadığını anlayınca Maarretünnu‘mân halkına bir mektup yazarak şairi onlara tanıttı ve kendisine yakınlık göstermelerini istedi. Bunun üzerine onlar da şairi yılda 4000 dirhem karşılığında kendilerine kasideci olarak aldılar. Buhtürî Ebû Temmâm’dan çok faydalanmış, ondan şiir sanatına dair önemli bilgiler öğrenmiş, ne zaman ve nasıl şiir yazılacağı hususunda değerli tavsiyeler almıştır. Ebû Temmâm ile tanışmasından sonra hayatında yeni bir dönem başlamış, asıl şöhretine onun vefatından (846) sonra kavuşmuştur.

Yirmi yaşında iken Bağdat’a giden ve burada vezir Feth b. Hâkan ile yakın münasebet kuran şair el-Hamâse’sini yazıp ona takdim etti ve onun vasıtasıyla Halife Mütevekkil ile tanışarak saraya intisap etti. Daha çok Mütevekkil ve Feth b. Hâkan hakkında kasideler yazdı, dolayısıyla bunların iltifatlarına mazhar oldu ve istediği birçok şeyi elde etti. Mütevekkil ve Feth b. Hâkan ile olan yakınlığı bu ikisinin öldürülmesine kadar (861) devam etmiş, şiirlerinde zaman zaman tenkit ettiği bu iki devlet adamını çeşitli vesilelerle en büyük iki hâmisi olarak da yâdetmiştir.

Müntasır-Billâh 861’de halife olduğu sırada Buhtürî hacca gitti. Bazı Türk kumandanlarla birlikte babasına karşı komplo hazırladığı için daha önce ta‘rizde bulunduğu Müntasır ve diğer devlet adamları hakkında kaside yazmaya devam etti. Fakat Mütevekkil-Alellah’tan gördüğü ilgiyi bunlardan göremeyince 892’de doğum yeri olan Menbic’e döndü ve burada vefat etti.

Buhtürî Ebû Temmâm’dan çok etkilenmiş, şiirleri zaman zaman Ebû Temmâm’ınkilerle karıştırılacak derecede onu taklit etmiştir. Duygu ve hayal gücü çok üstün olduğu için “Buhtürî’nin hayali” ifadesi darbımesel haline gelmiştir. Kendisi de üslûbundaki kıvraklık, incelik vb. birçok meziyetinden dolayı başkaları tarafından taklit edilmiş ve şiirde Şam geleneği (Suriye tarzı) diye bilinen üslûbun temsilcisi olmuştur. Şiirleri sanat, dil ve muhteva bakımından birbirinden çok farklı değildir. Daha sonraki edip ve âlimler onu Ebû Temmâm ve Mütenebbî gibi Abbâsîler devrinin önemli şairlerinin son halkası olarak zikrederler. İbn Hallikân onun şiirlerinin değerini “sihr-i helâl” tabiriyle ifade etmektedir (Vefeyât, VI, 26). Buhtürî mağrur ve kindar bir sanatkâr olarak bilinir. Bazı kaynaklarda son derece cimri, dağınık ve pejmürde bir insan olduğu kaydedilmektedir.

Buhtürî ile Ebû Temmâm’ın karşılaştırılması Arap münekkitlerinin üzerinde çok durdukları bir konudur. Bizzat Buhtürî şiirlerinin en iyilerinin Ebû Temmâm’ın şiirlerinin en iyilerinden aşağı olmakla beraber kendi şiirlerinin en kötülerinin onun şiirlerinin en kötülerinden daha iyi olduğunu ifade etmektedir. Nitekim Mes‘ûdî eserinde bu konuya birkaç sayfa ayırmış (Mürûcü’z-zeheb, IV, 69-74), Hasan b. Bişr el-Âmidî, Arap edebiyatında edebî tenkidin belli başlı kaynaklarından biri sayılan Kitâbü’l-Muvâzene beyne’t-Tâǿiyyeyn (el-Muvâzene beyne Ebî Temmâm ve’l-Buhtürî) adıyla bu hususta müstakil bir eser yazmıştır. Ayrıca Buhtürî’nin hayatı, eserleri, şahsiyeti ve şiirlerine dair başka müstakil eserler ve birçok makale de telif edilmiştir (bk. Sezgin, II, 560-564).

Eserleri. 1. Dîvân. Bazı nüshalarında adının Selâsilü’ž-žeheb olduğu kaydedilen divanı ilk defa Muhammed b. Yahyâ es-Sûlî (ö. 335/946) tarafından iki cilt halinde derlenerek harf sırasına göre tertip edilmiştir. Ali b. Hamza el-İsfahânî ise (ö. 375/985-86) divanı konularına göre yeniden düzenlemiştir. Divanındaki şiirlerin en eskileri, Benî Humeydler’den üç kardeş Ebû Nehşel, Ebû Müslim, Ebû Ca‘fer ve kendisinin Ebû Temmâm ile tanışmasına vesile olan kumandan Ebû Saîd Muhammed b. Yûsuf gibi Tay kabilesinin ileri gelen kişi ve ailelerine ithaf edilen kasideler olup bunların da en eskileri 220 (835) tarihlidir (meselâ bk. Dîvân, I, 305-323’te 109-122 numaralı kasideler). Vefatından önce oğlundan hicivlerini yakmasını istediği ve oğlunun da bu isteğini yerine getirdiği, dolayısıyla hicve dair pek az şiirinin intikal ettiği rivayet edilmektedir. Şairin divanı, bahsettiği kimselerin tam isimlerini verdiği, tarihçilerin ihmal ettikleri hadiseleri ve yaşadığı zamana ait bazı bilgileri ihtiva ettiği için devrinin vekāyi‘nâmelerini tamamlayıcı mahiyette bir özelliğe de sahiptir. Birkaç defa neşredilen divan ilk olarak iki cilt halinde İstanbul’da (1300), ikinci defa Reşîd Atiyye tarafından birinci neşri esas alınıp notlar ilâve edilerek ve bazı kısımları çıkarılarak yine iki cilt halinde Beyrut’ta (1911), üçüncü defa Abdurrahman el-Berkukı tarafından yine İstanbul baskısı esas alınarak Kahire’de (1329/1911) yayımlanmıştır. Divanı son olarak da Hasan Kâmil es-Sîrafî Kahire’de beş cilt halinde geniş bir şerhiyle birlikte neşretmiştir (1963-1978). Bu yayının ilk üç cildi ile IV. cildin birinci kısmı divan ve şerhi olup IV. cildin kalan kısmı ve V. cildin birinci kısmı Ubeydullah b. Abdullah b. Tâhir’in Buhtürî’ye cevap olarak yazdığı iki kaside (IV, 2463-2493) ile Buhtürî’nin divanında bulunmayıp diğer tarihî ve edebî eserlerde tesbit edilebilen şiirlerini (IV, 2497-V, 2838) ihtiva etmektedir. Eser bir mukaddime (I, 7-56) ve çeşitli indekslerin (V, 2841-3173) ilâvesiyle Buhtürî hakkında başvurulacak önemli kaynaklardan biri olma hüviyetini kazanmıştır. Bu neşrin I. cildi hakkında Abdüsselâm Hârûn tarafından Havle Dîvâni’l-Buhtürî (Kahire 1964) adıyla ilmî bir tenkit neşredilmiştir. Buhtürî divanını Ebü’l-Alâ el-Maarrî ǾAbesü’l-Velîd adıyla şerhetmiş, bu şerh Şekib Arslan ve Muhammed Hüseyin Heykel tarafından yayımlanmıştır (Dımaşk 1355/ 1936). Ayrıca bazı kaynaklarda divanın başka şerhlerinden söz edilmekte ise de herhangi birinin mevcudiyeti bilinmemektedir. Ancak Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Reîsülküttâb, nr. 985) Buhtürî ve Ebû Temmâm’ın bazı kasidelerinin Ahmed b. Muhammed b. Hasan el-Merzûkı (ö. 421/1030) tarafından yapılmış bir şerhi bulunmaktadır. Bunların dışında birçok müellif Buhtürî divanından


seçmeler şeklinde müstakil çalışmalar kaleme almıştır. 2. el-Hamâse*. Câhiliye devrinden kendi zamanına kadar 600 şairin şiirlerinden seçerek derlediği bir antolojidir. 1454 parça şiiri 174 babda toplamıştır. Eser R. Geyer ve D. S. Margoliouth tarafından tıpkıbasım halinde Leiden’de (1909), Louis Cheikho tarafından Beyrut’ta (1910), Kemal Mustafa tarafından da Kahire’de (1929) yayımlanmıştır. 3. MeǾâni’ş-şiǾr (MeǾâni’ş-şuǾarâǿ). Bu eserin VII. (XIII.) yüzyılda Halep kütüphanelerinden birinde bulunduğu anlaşılmakta, ancak günümüze kadar gelip gelmediği bilinmemektedir (Sezgin, II, 59).

BİBLİYOGRAFYA:

Dîvânü’l-Buhtürî (nşr. Hasan Kâmil es-Sîrafî), Kahire 1963-78, I-V; Mes‘ûdî, Mürûcü’z-zeheb (Abdülhamîd), IV, 69-74; Hasan b. Bişr el-Âmidî, el-Muvâzene (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), [baskı yeri ve yılı yok]; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 190; Hatîb, Târîħu Bagdâd, XIII, 476-481; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, V, 200; XIX, 248-258; İbn Hallikân, Vefeyât, VI, 21-23, 26, 28; İbnü’l-İmâd, Şezerât, II, 177; Serkîs, MuǾcem, I, 529-531; Brockelmann, GAL, I, 80, 126; Suppl., I, 41, 125-127; GAL (Ar.), II, 48-51; Necîb M. el-Behbitî, Târîħu şiǾri’l-ǾArabî hattâ âħiri’l-karni’s-sâlisi’l-hicrî, Kahire 1950, s. 503-510; Sezgin, GAS, II, 59, 560-564; Ebû İshak İbrâhim el-Kayrevânî, Zehrü’l-âdâb, Kahire 1389/1969, II, 701; Nihad M. Çetin, Eski Arap Şiiri, İstanbul 1973, s. 35-36, 84, 88, 91; Şevki Dayf, Târîħu’l-edeb, IV, 270-296; Abdülvehhâb es-Sâbûnî, ŞuǾarâǿ ve devâvîn, Beyrut 1978, s. 178-181; Ahmed Ahmed Bedevî, el-Buhtürî, Kahire 1980; Ömer Ferrûh, Târîħu’l-edeb, II, 357-369; C. Zeydan, Âdâb, II, 185-186; Abdullah Şarît, Târîħu’ś-śekāfe ve’l-edeb fi’l-meşrık ve’l-magrib, Cezayir 1983, s. 251-256; M. Rıdvân ed-Dâye, AǾlâmü’l-edebi’l-ǾAbbâsî, Beyrut 1407/1987, s. 56; S. Achtar, “L’Enfance et la Jeunesse du poète Buhturî (2062-26/821-840)”, Arabica, I, Leiden 1954, s. 166-186; D. S. Margoliouth, “Buhturî”, İA, II, 775-777; a.mlf., “el-Buhtürî”, DMİ, III, 365-368; Ch. Pellat, “al-Buhturī”, EI² (İng.), I, 1289-1290; a.mlf., “el-Buhtürî”, UDMİ, IV, 48-52.

Zülfikar Tüccar