BUK‘A

بقعة

İslâm dünyasında türbe, zâviye ve özellikle eğitim yeri için kullanılan bir terim.

“Yer, arazi parçası, ülke” anlamına gelen buk‘anın çoğulu bikā‘dır. Âsım Efendi, çevresindeki toprak parçalarından farklılık gösteren araziye buk‘a denildiğini belirtir (Kāmus Tercümesi, “buķǾa” md.). Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın Hz. Mûsâ’ya hitap ettiği yerden bahsedilirken “el-buk‘atü’l-mübâreke” ibaresi kullanılmaktadır (el-Kasas 28/30). Hadîs-i şeriflerde de yine “yer, arazi” mânasına çeşitli terkipler halinde buk‘a, buka‘ ve bikā‘ birkaç yerde geçmektedir (Wensinck, MuǾcem, “buķǾa” md.).

Buk‘a tarihî seyir içerisinde bölgelere göre değişik anlamlarda kullanılmıştır. İran bölgesinde din ulularının türbeleri ve bunların müştemilâtına buk‘a adı verilmiştir. Nitekim Tarâiku’l-hakāǿiķ’te (III, 480-494) dördü İmam Mûsâ el-Kâzım’ın evlâdına ait olmak üzere otuz üç kişiye ait buk‘alar hakkında ayrı ayrı bilgi verilmektedir.

Buk‘a “zâviye” karşılığında da yaygın olarak kullanılmıştır. Niksar’da Dânişmendliler’den Melik Nizâmeddin Yağıbasan’ın 552 (1157) tarihli vakfiyesinde bir “buk‘a-i mübâreke” inşasından söz edilmektedir. Ayrıca Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde genellikle Selçuklu döneminden kalma buk‘aların mevcudiyeti Osmanlı dönemi tahrir*lerindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Daha yaygın bir şekilde ise muhtemelen medrese ile sıbyan mektebi arasındaki bir eğitim kurumunu ifade etmek için kullanılmıştır. Anadolu’da, özellikle Suriye, Filistin ve Mısır’da bu nevi buk‘alara sık sık rastlanmaktadır.

Osmanlılar döneminde genellikle daha önceki Türk ve İslâm devletlerinden kalma, eğitim maksadıyla kullanılan buk‘alara tayinler yapıldığı, buralarla ilgili çeşitli ihtilâfların kayıtlara yansıdığı görülmektedir. Meselâ Ankara şer‘iyye sicillerinde kayıtlı 997 (1589) tarihli bir fermanda Ankara’daki Kızılbey Medresesi’nin vakfiye şartları gereği olarak buk‘a sayıldığına ve bu husustaki ihtilâfın nasıl halledileceğine temas edilmektedir. Aynı şekilde 998 (1590) tarihli bir beratta da Ankara’daki Selimiye buk‘asının mahsulünden yapılan tahsisattan bahsedilmektedir. Mısır kadısına gönderilen 967 (1559-60) tarihli bir fermanda, idaresi altındaki yerlerde bulunan medrese ve buk‘aların ilim sahibi ehil kimselere verilmesi, ehil olmayanlara da engel olunması istenmektedir (BA, MD, III, hüküm 839). Buk‘anın mahiyeti, idaresi ve Osmanlı döneminde uygulamada aldığı şekiller konusunda en önemli kaynak, Anadolu kazaskerliği dönemindeki (1547-1551) icraatından dolayı tahkikata mâruz kalan Sinan Efendi hakkında tutulan soruşturma defteridir. Bu defterde, birçok kadılık ve müderrisliğe olduğu gibi özellikle güney eyaletlerindeki on bir ayrı buk‘aya değişik zamanlarda yapılan tayinlerle ilgili soruşturmalara da yer verilmiştir. Buradan, aşağı dereceli, muhtemelen 10 akçenin altındaki medreselere bazan buk‘a denildiği ve buralara mahallî kadının teklifiyle tayin yapıldığı anlaşılmaktadır. Meselâ soruşturma sırasında Ayıntab’daki (Gaziantep) 7 akçelik Zülkadriye Medresesi’nin Ayıntab kadısının arzı ile imtihan yapılmadan Şemseddin Efendi’ye verilmesinin sebebi sorulduğunda Kazasker Sinan Efendi, bu nevi aşağı dereceli medreselere buk‘a denildiğini ve genellikle buralara şehrin kadısının arzı ile tayin yapıldığını belirtmiştir. Aynı durum yine bu şehirdeki Hacı Mûsâ buk‘asına yapılan tayinde de görülmektedir.

Diğer taraftan, bir medresede müderris olan kimseye aynı yerde bulunan bir buk‘anın taltif maksadıyla ilâveten verildiği, böylece müderrisin iki yerde ders verip ücret aldığı görülmektedir. Meselâ Halep’te 25 akçelik bir yerde müderris


olan Muhyiddin’e, buradaki bir medresede 8 akçelik Hicâziye buk‘ası ilâve olarak verilmiştir. Şam, Hama, Maraş gibi şehirlerde bulunan buk‘alara da benzer şekillerde tayinler yapılmıştır. Genellikle buralara tayin edilen müderrislerde mülâzemet* şartı aranmadığı, şehir kadısının arzıyla uygun bir kişinin tayin edildiği görülmektedir.

Buk‘aların mimari tarzı, buralarda hangi derslerin okutulduğu ve eğitim süresi gibi hususlar hakkında ise kaynaklarda bilgi yoktur.

Osmanlı Devleti’nin güney eyaletlerinde “buk‘a” veya “bikā‘” adıyla başlayan Bikā‘-ı Üzeyr, Bikā‘-ı Kelb gibi bazı yer isimlerine de rastlanmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Kāmus Tercümesi, “buķǾa” md.; Wensinck, MuǾcem, “buka” md.; Türk Lügatı, I, 720; BA, MD, III, hüküm 839; Ma‘sum Ali Şah, Tarâǿik, III, 480-494; Halit Ongan, Ankara’nın 2 Numaralı Şer’iye Sicili, Ankara 1974, nr. 724, 1749; Mehmet İpşirli – Muhammed Dâvûd et-Temîmî, Evkāf ve emlâkü’l-müslimîn fî Filistîn, İstanbul 1402/1982, s. 31; Mecmûa-i Muhâkemât-ı Defter-i Eslâf, TSMK, Revan, nr. 1506; Mükerrer, vr. 25ª-28b; M. İpşirli, “Anadolu Kadıaskeri Sinan Efendi Hakkında Yapılan Tahkikat”, İTED, VIII (1984), s. 205-218; C. E. Bosworth, “BuķǾa”, EI² Suppl. (İng.), s. 154; İlhan Şahin – Feridun Emecen, “Amasya”, DİA, III, 3.

Mehmet İpşirli