CÂBİR b. ZEYD

جابر بن زيد

Ebü’ş-Şa‘sâ Câbir b. Zeyd el-Ezdî (ö. 93/711-12)

İbâzıyye’den olduğu söylenen muhaddis ve fakih.

21 (642) yılında Uman’ın Nezvâ bölgesinde doğdu. Yaşadığı bölge ve yerleşim merkezlerine göre el-Basrî el-Umânî, el-Yahmedî, el-Cevfî (el-Havfî) nisbeleriyle


de anılır. Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Muâviye b. Ebû Süfyân gibi sahâbîlerden hadis rivayet etti. Ondan da Eyyûb es-Sahtiyânî, Amr b. Dînâr, Katâde b. Diâme gibi muhaddisler rivayette bulundular. Hocası Abdullah b. Abbas onun bilgisini takdir etmiş, aralarında Câbir varken Basralılar’ın kendine fetva sormalarını anlamsız bulmuştur. Nitekim Câbir Hasan-ı Basrî’nin Basra’da bulunmadığı zamanlarda halka fetva verirdi. Bir hac mevsiminde tavaf sırasında ona rastlayan Abdullah b. Ömer, Basra fakihi olması sebebiyle kendisine nasihatte bulunmuş, Kur’an ve Sünnet’e dayanmayan bir fetva vermemesini söylemiş, aksi halde hem kendini hem de başkalarını helâk edeceğini hatırlatmıştır.

Câbir, Hâricîler’in bir kolu olan İbâzıyye fırkasının en önemli simalarından biri sayılır. Bazı İbâzî kaynaklar onu “umdetü’l-İbâzıyye”, “aslü’l-mezheb” gibi sıfatlarla anmaktadır. Hatta onun takip ettiği uzlaşmacı siyaset sonucu İbâzîler’i diğer Hâricîler’in uğradığı sıkıntılardan kurtardığı ve Ehl-i sünnet’e yaklaştırdığı kabul edilmektedir. Ancak biyografik kaynaklarda müştereken yer verilen bir rivayete göre Câbir İbâzîler’le ilgisi bulunmadığını, böyle bir mensubiyetten Allah’a sığındığını söylemiştir. Nitekim tanınmış kumandan Mühelleb b. Ebû Sufre’nin kızı Hind Câbir’in evlerine sık sık geldiğini, kendisine nasihatte bulunduğunu, fakat hiçbir zaman kendisini İbâzîliğe davet etmediğini kesin bir dille ifade etmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’i en iyi bilenlerden biri olan Câbir devrin müfessirleri arasında sayılmaktadır. Ayrıca İbâzî olduğu yolundaki iddialara rağmen güvenilir bir râvi ve zâhid bir kimse olarak kabul edilmekte, rivayetleri Kütüb-i Sitte’de yer almaktadır. Fakirlere yardım etmenin nâfile hacdan üstün olduğunu belirtmiş ve Kureyş kabilesinden olmayanların da halife seçilebileceğini söylemiştir.

Bir gözü görmeyen Câbir sakalını sarıya boyardı. Öldüğü zaman kendisini hanımının yıkamasını vasiyet etmişti, vefat edeceği sırada bir şey arzu edip etmediği sorulduğunda Hasan-ı Basrî’yi görmek istediğini söylemişti. Öldüğü zaman talebesi Katâde, “Bugün Iraklılar’ın en âlimi öldü” demiştir.

93’te (711-12) vefat eden Câbir’in ölüm yılını 103 (721) ve 104 (722) olarak zikredenler de vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, et-Tabakat, VII, 179-182; Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, II, 204; el-Cerh ve’t-tadîl, II, 494-495; Ebû Nuaym, Hilye, III, 85-91; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâ, IV, 481-483; a.mlf., Tezkiretü’l-huffâz, I, 67; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, IV, 434-436; İbn Kesîr, el-Bidâye, IX, 93-95; İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, II, 38-39; Şemmâhî, Kitâbü’s-Siyer, Kahire 1301, s. 70-77; İbnü’l-İmâd, Şezerât, I, 101; Sezgin, GAS, I, 586; Nüveyhiz, MuǾcemü’l-müfessirîn, I, 123; E. Ruhi Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, Ankara 1983, s. 83-88, 95, 137; R. Rubinacci, “Djabir b. Zayd” EI² (İng.), II, 359-360.

İsmail L. Çakan