CAHD

الجحد

İtikadî hükümleri kısmen veya tamamen bile bile inkâr etmek anlamında kullanılan bir terim.

Cahd sözlükte “bir şeyi bildiği halde kabullenmeyerek inkâr etmek” mânasına gelir. Bu inkâr, doğruluğu kalben tasdik edilen bir hükmün yanlış olduğunu ileri sürmek şeklinde olabileceği gibi yanlış bilinen bir hususun doğru olduğunu iddia etmek şeklinde de olabilir. Hangi şekilde olursa olsun netice itibariyle cahd insanın realiteye uygun olan, yani duyuların ve aklın verilerine dayanan kesin hükmün aksini savunarak kasten gerçeğe karşı tavır alması ve onu kabullenmekten kaçınmasıdır. Cahd ile inkâr ve küfür kelimeleri arasında anlam benzerliği bulunmakla beraber bazı farklar da vardır. İnkâr, bilgisizliğin sonucu olarak bir hükmü tasdik ve itiraf etmemek, cahd ise bilerek ve inat göstererek gerçeği kabullenmemektir. Küfür de ister bilerek ister bilmeyerek olsun inkârın her türüne verilen genel bir addır.

Kur’ân-ı Kerîm’de on iki yerde tekrarlanan cahd, bir âyette “ilâhî nimete karşı gösterilen nankörlük” (en-Nahl 16/71), diğerlerinde ise “Allah’ın âyetlerini bile bile görmemezlikten gelmek” anlamını ifade etmektedir. “Allah’ın âyetleri” vahiy ürünü olan Kur’an mânasına alındığı gibi Allah’ın varlığına, birliğine, eşsiz kudretine delâlet eden nesneler ve tabiat olayları, ayrıca nübüvvetin gerçekliğini belgeleyen mûcizeler anlamında da kullanılmıştır. Bu âyetlerin söz konusu ettiği inkârcılar ahdini bozan, fesat çıkaran, kâfir, zâlim ve nankör kimseler diye vasıflandırılır (bk. M. F. Abdülbâkī, MuǾcem, “chd” md.). Cahd muhtelif hadislerde de aynı mânalarla birlikte “hukukî ve ahlâkî bir hükmü bile bile inkâr etmek” anlamında da kullanılmıştır (bk. Wensinck, MuǾcem, “chd” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’de Ehl-i kitab’ın, özellikle yahudilerin son peygamberin geleceğinden haberdar oldukları ve Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunu bildikleri halde onu inkâr ettikleri haber verilir (msl. bk. el-Bakara 2/146). Bu gerçeği belirtmek amacıyla olmalıdır ki bazı İslâmî eserlerde yahudilerden cuhûd (câhidin [inkârcı] çoğulu) diye söz edilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Cevherî, es-Sıhâh, “cahd” md.; Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “chd” md.; Lisânü’l-Arab, “chd” md.; Tehânevî, Keşşâf, “cahd” md.; Mustafavî, et-Tahkık, “chd” md.; Wensinck, MuǾcem, “chd” md.; M. F. Abdülbâkī, MuǾcem, “chd” md.; Kamus Tercümesi, “cahd” md.; Muhammed İsmâil İbrâhim, MuǾcemü’l-elfâz ve’l-alâmi’l-Kurâniyye, Kahire, ts. (Dârü’l-Fikri’l-Arabî), “cahd” md.; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, III, 200; XII, 205; XVIII, 15; Kurtubî, el-Câmi, IX, 54; Henrico Lammens el-Yesûî, Ferâidü’l-luga fi’l-furûk, Beyrut 1889, I, 54; Muhammed Tâhir b. Âşûr, Tefsîrü’t-tahrîr ve’t-tenvîr, Tunus 1984, XII, 105.

A. Saim Kılavuz