CÂMEKİYYE

الجامكيّة

Vakıflardan veya devlet bütçesinden verilen aylık anlamında kullanılan bir İslâm hukuku terimi.

Farsça’da “elbise parası; hizmetçilere verilen ücret, maaş” anlamlarına gelen câmegî kelimesinin Arapçalaştırılmış şeklidir. Maaşlı kişilere de câmegî-hâr denilmektedir. Câmekiyye İslâm hukukunda ve özellikle Osmanlı uygulamasında bir hukuk terimi olarak devlet hazinesinden veya bir vakfın gelirinden genellikle aylık şeklinde verilen maaş ve tahsisat mânasında kullanılmıştır.

Vakfın gelirinden vakıf görevlilerine veya vakıftan faydalananlara (mevkufün aleyh) verilen maaş ve tahsisatlara vazife adı verilmektedir. Müretteb de denen bu vazifeler aylık olarak veriliyorsa câmekiyye veya rızık, altı aylık veya yıllık olarak veriliyorsa atâ adını alır. Bütün vazifelerde olduğu gibi câmekiyye adıyla ödenenler de verilen şahsın durumuna, ayrıca veriliş sebebine göre hukukî açıdan ayrı ayrı nitelendirilmektedir. Câmekiyye bir hizmet karşılığı veriliyorsa hukukî bakımdan bir ücret mahiyetindedir. Hizmet karşılığı değilse ya fakirlere verilen sadakadır, yahut söz konusu tahsisatı vakfedenin şartı gereği bir hizmet karşılığı olmadan zengine verilir ki buna da sıla adı verilir. Osmanlı uygulamasında daha çok bir hizmet karşılığı olmadan verilen aylık maaş ve tahsisatlara câmekiyye denilmiştir. Ancak fıkıh kitaplarında böyle bir ayırım yapılmamaktadır.

İslâm hukukundaki bütçe esaslarına göre devlet başkanı, kaynağı cizye, haraç ve benzeri şeyler olan gelirler faslından (beytülmâl-i harâcî) uygun gördüğü kimselerle ihtiyaç sahibi kişilere (askerler, âlimler, fakirler) aylık, altı aylık veya yıllık olarak belli bir tahsisatta bulunabilir. Bu tür tahsisatın aylık olanlarına da vakıflardan yapılan ödemelerde olduğu gibi câmekiyye veya rızık, diğerlerine ise atâ denilmiştir. Osmanlı uygulamasında Hz. Peygamber’in neslinden gelen seyyid ve şeriflere, son zamanlarda ise Osmanlı sülâlesinden gelenlere bu çeşit tahsisatlar ayrılmıştır.

Câmekiyye İslâm hukukundaki mücerred haklar grubuna girer. Bu tür hakların başkalarına bedelli veya bedelsiz olarak devredilip edilemeyeceği hukukçular arasında tartışılmıştır. Hanefîler’in bir grubu ile diğer İslâm hukukçuları bu çeşit hakların, dolayısıyla câmekiyyelerin başkasına devredilemeyeceğini, meselâ satım akdine konu teşkil edemeyeceğini belirtmişlerdir. Bazı Hanefî âlimleri ve özellikle Osmanlı hukukçuları ise câmekiyyenin de içinde bulunduğu bu tür hakların bedelli veya bedelsiz olarak başkasına devredilebileceğini (nüzûl ani’l-vezâif, ferâğ) kabul etmişlerdir. Bilhassa sadaka ve sıla mahiyetindeki câmekiyyelerin buna dahil edilmemesi gerektiğini savunan görüşlere rağmen, 1295 (1878) tarihinde söz konusu hakların devredilebileceğini destekleyen resmî bir karar da çıkarılınca, câmekiyyeler birer çek gibi tedavül etmeye başlamış ve vakıfların bozulmasında bu uygulamanın da büyük tesiri olmuştur.


BİBLİYOGRAFYA:

Burhân-ı Katı‘ Tercümesi, I, Tekmile, s. 82; Şükûn, Farsça-Türkçe Lûgat, I, 639, 640; Osmanlı Temyiz Mahkemesi Kararı (I. HD), Cerîde-i Adliyye, nr. 2355-2369; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, VIII, 205, 218, 219; Zerkeşî, İlâmü’s-sâcid, Kahire 1403/1982, s. 397; Kalkaşendî, Subhu’l-âşâ, III, 453, 455, 460, 519; IV, 41; V, 140; XI, 42, 322; XIII, 100; XIV, 398; İbn Nüceym, el-Bahr, V, 247-248; a.mlf., el-Eşbâh ve’n-nezâir (nşr. Abdülazîz Muhammed el-Vekîl), Kahire 1387/1968, s. 201; Hamevî, Gamzüuyûni’l-besâir, İstanbul 1290, s. 313-314; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, IV, 434, 517-520; Dede b. Bahşî b. İbrâhim, Risâle fî emvâli beytilmâl ve aksâmihâ ve ahkâmihâ ve mesârifihâ, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3560, vr. 10b-11ª; Ali Haydar, Tertîbü’s-sunûf fî ahkâmi’l-vukuf, İstanbul 1340, md. 115; Bilmen, Kamus², IV, 291; Hilmi Ergüne, Türk Hukukunda Lügat ve Istılahlar, İstanbul 1973, s. 75; Ahmet Akgündüz, İslâm Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, Ankara 1988, s. 268-269, 272-273, 433; Pakalın, I, 256; Hussain Monés, “Djamakiyya”, EI² (İng.), II, 413-414; Dihhudâ, Lugéatnâme, X, 97-98; el-Kamûsü’l-İslâmî, I, 564.

Ahmet Akgündüz