CÂVÎDÂN-HIRED

جاويدان خرد

İbn Miskeveyh’in (ö. 421/1030) İran, Hint, Yunan ve Arap-İslâm kültüründe ahlâk ve âdâba dair hikmetleri topladığı Arapça eseri.

İbn Miskeveyh’e pek az yer veren klasik biyografi kaynaklarında Câvîdânhıred’den veya eserin bazı yazmalardaki diğer adı olan Âdâbü’l-Arab ve’l-Fürs’ten söz edilmemektedir. Ancak Yâkut’un MuǾcemü’l-üdebâǿ adlı eserinde hem İbn Miskeveyh hakkında geniş bilgi verilmiş, hem de eserleri arasında Câvîdân-hıred’in adı zikredilmiştir (V, 10). İbn Miskeveyh’in Câvîdân-hıred içinde ünlü eseri Tehzîbü’l-ahlâķ’ı anması (s. 25), ayrıca kitabın bütün yazmalarında müellif adının İbn Miskeveyh olarak kaydedilmiş olması, eserin ona ait olduğunu kesin olarak göstermektedir. Şevki Dayf, müellifin bu esere Farsça bir ad vermesinden onun erken bir dönemde yazılmış olduğu, hatta ilk teliflerinden biri olarak kabul edilebileceği sonucunu çıkarmaktaysa da (ǾAsrü’d-düvel ve’l-imârât, s. 468) bizzat müellifin Câvîdân-hıred içinde daha önce yazdığı Tehzîbü’l-ahlâķ’a atıfta bulunması (s. 25), Câvîdân-hıred’in bu eserden sonra yazıldığını göstermektedir. Nitekim Muhammed Arkoun Tehzîbü’l-ahlâķ’ın 372-376 (982-986), yılları arasında, Câvîdân-hıred’in ise 382’ye doğru, yani müellifin ömrünün altmışlı yıllarında yazılmış olduğu ihtimali üzerinde durmaktadır (L’Humanisme Arabe, s. 118).

“Câvîdân-hıred” tabiri ilk defa İbn Miskeveyh tarafından kullanılmış değildir. Onun da naklettiği (bk. s. 5-6) geleneksel inanca göre bu adı taşıyan ilk eser, kaynaklarda Helenistik literatürdeki Hermes gibi destanî bir şahsiyet olarak anlatılan, Nûh tufanından kısa zaman sonra yaşadığı öne sürülen, demirin bulunması ve kullanılması, sulama tesisleri kurulması, bina yapımı gibi bazı yeniliklerin mûcidi olarak kabul edilen, Zerdüşt’ten önce bir din kurucusu ve adalet timsali diye tanıtılan Hoşeng (Araplar’da Uşhenc) adlı bir İran hükümdarı ve bilgesine aittir. İbn Miskeveyh’in de Câhiz’e nisbet ettiği ve hakkında başkaca bilgi bulunmayan İstitâletü’l-fehm adlı bir eserden naklettiği (el-Hikmetü’l-hâlide: Câvîdân-hıred, s. 5-6, 18-20) rivayete göre Hoşeng bu eseri halefine nasihatnâme olarak yazmış, daha sonra eser, İran hükümdarı olması dışında hakkında herhangi bir bilgi bulunmayan Kencûr b. İsfendiyâr tarafından eski Farsça’dan (Pehlevîce) yeni Farsça’ya adapte edilmiştir. Nihayet Hasan b. Sehl de eserin önemli bir kısmını Arapça’ya çevirmiştir ki Câvîdân-hıred’in ilk bölümü bu eseri ihtiva etmektedir (s. 6-18). Ancak İbn Miskeveyh’in Câvîdân-hıred’ini el-Hikmetü’l-hâlide adıyla neşreden Abdurrahman Bedevî, esere yazdığı uzun mukaddimede yukarıdaki rivayetlerin kesinlikten uzak olduğunu belirtmiştir. Ona göre eserin Hoşeng’e nisbeti, hatta Hoşeng’in şahsiyeti hakkında anlatılanlar asılsızdır. Câvîdân-hıred adlı Farsça müstakil bir asıl nüshanın varlığı kesin olmakla birlikte bunun, Sâsânî Devleti’nin son zamanlarında yani milâdî VI. yüzyılda yazılmış olması gerekir (el-Hikmetü’l-hâlide, “Giriş”, s. 31, 33).

Hoşeng’e nisbet edilen Câvîdân-hıred’in İbn Miskeveyh’in eserindekinden başka birkaç nüshası daha vardır. Bunlardan biri, Bedevî’nin İbn Miskeveyh’e


ait eseri tahkik ederken dikkate aldığı, İbnü’l-Mukaffa‘a nisbet edilen ve Yetîmetü’s-sultân adını taşıyan nüshadır (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, nr. 672, vr. 27b-44b). Ancak bu nüshada Hoşeng’den hiç söz edilmemesi ve müellif olarak İbnü’l-Mukaffa‘ın gösterilmesi, bunun İbnü’l-Mukaffa‘ tarafından yapılmış bir tercüme veya bizzat onun bir telifi olma ihtimalinin ortaya atılmasına yol açmıştır (Henning, CVI, 75). Diğer bir nüsha ise Kitâbü Tasfiyeti’l-ezhân ve nefâzü’l-fikr ve şahzü’l-kulûb başlığını taşımakta olup Kencûr b. İsfendiyâr’ın telifi olarak gösterilmiştir. Hoşeng’e nisbet edilen eseri neşreden Abdülazîz el-Meymenî bu son nüshanın Câhiz’in İstitâletü’l-fehm’inde sözü edilen nüsha olabileceğini belirtmektedir (MMİADm., IX/3, s. 130).

İbn Miskeveyh, uzun arayıştan sonra İran’da bir Zerdüşt rahipleri reisinden aldığını belirttiği (s. 5) asıl Câvîdân-hıred’e (s. 6-18) “Âdâbü’l-Fürs” başlığı altında Âzerbâz, Büzürgmihr, Kisrâ Kubâz, Enûşirvân, Behmen el-Melik gibi eski İran hakîmlerinin hikemiyatından derlemeleri de eklemiştir (s. 26-88). Eserin bu bölümündeki koleksiyonun otantik değeri üzerine bir makale yayımlayan Von W. Bruno Henning’in tesbitlerine göre İbn Miskeveyh, Pehlevî metinlerini olduğu gibi almak yerine metinlerin sıralarını değiştirmek, İslâmî telakkilere aykırı sözleri ayıklamak veya bazı düzeltmeler yapmak gibi tasarruflarla bu metinleri, içinde yaşadığı müslüman çevrenin beklentilerine ve inançlarına uygun hale getirmeye çalışmıştır. Nitekim Zerdüştîlik’te Ehrimen’in insanların üzerine gönderdiği kötü ruhlar İbn Miskeveyh’in eserinde tabii ihtiraslar veya şeytan, Zerdüşt din adamı ise fakih olarak ifade edilmiştir. Bu sebeple artık eserin bu bölümünün bütünüyle yabancı kaynaklı olduğunu söylemek güçtür (Henning, CVI, 76).

Câvîdân-hıred’in “Hikmetü’l-Hind” adlı bölümü (s. 89-100) öteki bölümlere göre oldukça kısadır; ayrıca diğer bölümlerin aksine buradaki hikmetlerin sahipleri olarak hiçbir isme yer verilmemiştir. Bu durum, müellifin Hint literatürü hakkındaki bilgisinin kısıtlı ve sathî olduğunu göstermektedir.

“Hikmetü’l-ǾArab” bölümü ise (s. 101-208) öteki bölümlerden hayli geniş tutulmuş ve en başta Hz. Muhammed’in sözlerine yer verilmiştir. Bunlar eserin mahiyetine uygun olarak genellikle özdeyişler ve hakîmâne kısa ifadelerdir. Hadisler Bedevî neşrinde tahrîc edilmiş olup bunlar arasında hemen hemen hiçbir mevzû veya zayıf hadis bulunmamaktadır. Bu bölümde daha sonra Hz. Ali, Hasan-ı Basrî ve diğer bazı ashap ve tâbiîn ileri gelenleriyle mutasavvıfların özdeyişlerinden, ayrıca Hz. Lokman’ın oğluna öğütlerinden, Câhiliye döneminin tek tanrıcı bilgesi Kus b. Sâide ile Eksem b. Sayfî gibi ünlü Arap ediplerinden seçmeler yer alır.

“Hikmetü’r-Rûm” adlı bölüm (s. 209-282) Sokrat’a isnat edilen hikemiyatla başlar ve Hermes, Diogenes ve Batlamyus’a mal edilen hikemiyatla devam eder. Daha sonra İslâm dünyasında çok tanınan “Eflâtun’un öğrencisi Aristo’ya öğütleri”, “Arsito’nun İskender’e öğütleri”, Ptagoras’ın “ez-Zehebiyye” (ez-Zehebiyyât) adıyla bilinen vasiyeti yer alır. Bedevî, tamamen geç dönem Helenistik muhayyilenin mahsulleri olan bu öğütlerin ve “Eflâtun’un çocukların eğitimine dair öğütleri” gibi daha sonraki fragmanların önemli bir kısmının İbn Hindû’nun Kelimü’r-rûhâniyye’si, İbn Fâtik’in Muhtârü’l-hikem’i, İbnü’l-Kıftî’nin İhbârü’l-ulemâ bi-ahbâri’l-hükemâ, İbn Ebû Usaybia’nın ǾUyûnü’l-enbâǿı, Şehristânî’nin el-Milel ve’n-nihal’i gibi İslâmî kaynaklarda geçtiği yerleri dipnotlarla göstermiştir. Bu fragmanların İslâmî literatüre hangi yollarla intikal ettiği henüz tam olarak tesbit edilmiş değildir.

Câvîdân-hıred’de geniş yer tutan (s. 229-262) ve tam metni İslâm dünyasına İbn Miskeveyh tarafından tanıtılmış olan Lugazü Kābis’e gelince buradaki Kābis’in, Sokrat’ın arkadaşı ve Eflâtun’un Phaidon diyalogundaki kişilerden Kebes olduğu sanılmaktadır. Ona nisbet edilen Lugaz veya Levĥ’in ise büyük ölçüde Stoa felsefesi karakteri taşıdığı, bu sebeple eserin tamamını veya bir kısmını Kebes’e isnat etmenin imkânsız olduğu görüşü yaygındır. Bu arada eserin Yunanca metni kırkıncı paragraf ortasında, Latince metni ise kırk birinci paragrafın bitiminde sona ermektedir. Bu durum, kırk dördüncü paragrafla son bulan Câvîdân-hıred içindeki Arapça tercümenin eserin tam metni olduğunu göstermektedir. Lugazü Kābis’in Arapça’ya ilk defa kimin tarafından çevrildiği bilinmemektedir. R. Basset mütercimin (İbn) Miskeveyh olabileceğini söylüyorsa da onun Yunanca bildiğine dair hiçbir delil yoktur. Bedevî’ye göre eser muhtemelen hicrî III. yüzyılda veya IV. yüzyılın başında tercüme işiyle uğraşanlardan biri tarafından çevrilmiştir (el-Hikmetü’l-hâlide, “Giriş”, s. 54).

Câvîdân-hıred’in “Hikemü’l-İslâmiyyîn el-muhdesîn” bölümünde (s. 285-342) müellifin kendisi ile İbnü’l-Mukaffa‘ ve Fârâbî’nin hikmetli sözlerine yer verilmiştir. İbnü’l-Mukaffa‘a ait kısım onun el-Edebü’l-kebîr’inden iktibas edilmiştir.

Eserin hâtimesinde sözde Eflâtun’a ait bazı hikmetli sözlerle Ebü’l-Hasan el-Âmirî’ye isnat edilen fragmanlar bulunur. Hâtime, müellifinin Câvîdân-hıred’i telif etmekteki maksadının, insanlığın ortak kültür mirası durumundaki hikemiyatın her zaman ve her yerde aynı olup milletlerin aynı aklî gerçekleri paylaştığını ortaya koymak olduğunu ve bu sebeple esere Câvîdân-hıred (ebedî hikmet veya ebedî akıl) adını verdiğini belirten ifadelerle son bulur.

Câvîdân-hıred’in Türk ve dünya kütüphanelerinde birçok yazma nüshası


bulunmaktadır. Abdurrahman Bedevî eserin neşrine yazdığı uzun girişte bu yazmaları geniş olarak tanıtmıştır (s. 54-63). Kitabın ilk tam ve doğru neşri de aynı kişi tarafından yapılmıştır (el-Hikmetü’l-hâlide: Câvîdân-hıred, Tahran 1952). Eserin XI. yüzyıl başlarında Takıyyüddin Muhammed Şüsterî tarafından yapılan Farsça tercümesi, Muhammed Arkoun ve nâşir B. Thirvatian’ın yazdığı geniş mukaddimelerle birlikte 1976’da Tahran’da yayımlanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Miskeveyh, el-Hikmetü’l-hâlide: Câvîdân-hıred (nşr. Abdurrahman Bedevî), Tahran 1358, ayrıca bk. nâşirin girişi, s. 7-64; a.e. (trc. Takıyyüddin Muhammed Şüsterî), Tahran 1976, Muhammed Arkoun’un mukaddimesi, s. 1-24; Yâkut, MuǾcemü’l-üdebâǿ, V, 10; Muhammed Arkoun, L’Humanisme Arabe au IVe/Xe siècle, Miskawayh Philosophe et historien, Paris 1982, s. 118, 146-153; Şevki Dayf, ǾAsrü’d-düvel ve’l-imârât, Kahire 1980, s. 468; Abdülazîz el-Meymenî, “Akdemü kitâb fi’l-Ǿâlem Ǿalâ reǿy”, MMİADm., IX/3 (1929), s. 129-132; Von Walter Bruno Henning, “Eine arabische Version Mittelpersischer Weisheitsschriften”, ZDMG, CVI (1956), s. 73-77.

Mustafa Çağrıcı