CEHVERÎLER

بنو جهور

Endülüs Emevî Devleti’nin yıkılması üzerine 1031-1070 yılları arasında Kurtuba ve civarında hüküm süren bir hânedan.

XI. yüzyılın ilk çeyreğinde Endülüs’te meydana gelen karışıklıklar sonunda, çeşitli bölge ve şehirlerde mahallî eşrafın bağımsızlıklarını ilân etmesiyle, Emevî Halifeliği’nin elinde sadece Kurtuba ve çevresindeki birkaç küçük şehir kalmıştı. Bu sırada başa geçen halifeler hadiseleri önleyecek hemen hiçbir tedbir alamıyorlardı. Bunun sonucu olarak Kurtuba halkı Emevîler’e karşı ayaklanarak, Vezir Ebû Hazm Cehver b. Muhammed’in desteğiyle, artık gücü ve önemi kalmamış ve hatta siyasî çekişme vasıtası haline getirilmiş olan halifeliği ilga ederek Emevîler’i Kurtuba’dan sürdü. Ebû Hazm Cehver halkın ısrarı üzerine 1031 yılı başlarında Kurtuba’da yönetimi üzerine aldı. Böylece Kurtuba merkez olmak üzere Ceyyân (Jaén) gibi yakın şehirleri de sınırları içine alan Cehverîler hânedanı kurulmuş oldu.

Ebû Hazm Cehver’in mensup olduğu Cehverîler (Benî Cehver) ailesi Fars asıllı olup Emevîler’in mevlâ*sı idi. Bu aileden gelenler eskiden beri Emevîler’e ve Endülüs Emevîleri’ne kumandan olarak önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. İbn İzârî, adı geçen aileyi Endülüs’ün önde gelen aileleri arasında zikretmektedir. Cehverîler hânedanının kurucusu olan Ebû Hazm Cehver, Âmirîler döneminin sonlarına doğru yönetimde kâtip olarak görev almış, daha sonra Hammûdîler devrinde de vezirlik yapmıştı. Vezir iken şahidi olduğu “fitne dönemi” hadiseleri sırasında hep halkın menfaatlerini ön planda tutmuş, isabetli görüş ve yönlendirmeleriyle halkın bu olaylardan en az zararla çıkması için çaba sarfetmiştir. Bu husus kendisine Kurtubalılar’ın sevgi ve güvenini kazandırmış ve onun halk nezdinde rakipsiz bir önder durumuna gelmesini sağlamıştır. Başa geçtiği zaman birtakım ciddi problemlerle karşılaştı; çünkü uzun süredir devam eden fitne geriye huzur ve asayişin yok olduğu, insanların fakirleştiği, hânelerin boşaldığı bir Kurtuba bırakmıştı. Ebû Hazm Cehver derhal halkın önde gelen simalarının görev aldığı bir şûra idaresinin teşkili yoluna gitti. Onun mevcut geleneğin dışına çıkarak bu tür bir idare oluşturmasında önceki tecrübelerinin büyük rolü bulunmuş olmalıdır. Zira Emevîler’in son dönemlerine doğru halife olanlar çok kısa bir süre başta kalabiliyorlardı. Bunun başlıca sebebi, halifelerin halkın ve halk nezdinde nüfuz sahibi olan eşrafın isteklerini bilmemeleri, bu arada eşraftan bazılarını yanlarına çekerken bazılarını karşılarına almaları ve nihayet bu durumun iç mücadeleleri alevlendirmesiydi. Böyle bir yönetim sonuçta siyasî istikrarsızlık, içtimaî sürtüşme ve iktisadî zayıflama ile karşı karşıya kalıyordu. Bu durumu yakından bilen tecrübeli vezir Ebû Hazm saltanat yerine şûra idaresini tercih etmiş olmalıdır.

Ebû Hazm devleti ilgilendiren hususlarda şûranın kararlarına göre hareket etti. Vezirlerin desteğini almadan hiçbir işe girişmedi. Hazineye bakacak görevlileri son derece güvenilir kimseler arasından seçti. Kurtuba’da emniyet ve asayişin sağlanması işine büyük önem verdi. Bundan dolayı daha önce şehirde bulunmaları fitneye sebep olduğu için Kurtuba’dan uzaklaştırılan Emevî soyundan bazı kimselerin şehre geri dönmelerini yasakladı. Ayrıca şehir halkını, özellikle de esnafı silâhlandırarak onları kendi güvenliklerini sağlar hale getirdi. Ebû Hazm yalnız kendi devleti içinde değil bütün Endülüs’te barışın hâkim olmasını istiyordu. Nitekim mülûkü’t-tavâif* arasındaki çatışmaların sona ermesi için de çok gayret sarfetti.

Hayatını halka hizmetle geçiren Ebû Hazm 435 (1043) yılında vefat etti. İdarenin başına en ehliyetli kimsenin geçmesinden yana olduğu için ölümünden önce oğullarından birisini yerine veliaht tayin etme yoluna gitmedi. Fakat Kurtubalılar onun yerine oğlu Ebü’l-Velîd Muhammed’i geçirdiler. Ebü’l-Velîd esas itibariyle babasının başlattığı icraatı devam ettirdi ve ekonomik hayatın canlanması için çok çalıştı.

Bu sırada Kurtuba dışındaki devletler açısından bazı önemli değişiklikler meydana gelmekteydi. Gırnata’yı merkez yapan Zîrîler, yakınlarındaki diğer Berberî hânedanlarını da kendilerine bağladılar; ayrıca Malaga’daki Şiî Hammûdî halifeliğine tâbi olduklarını ilân ettiler. Buna karşılık İşbîliye’deki (Sevilla) Abbâdîler ise Sünnî-Emevî halifeliğini tekrar canlandırma yoluna gittiler. Bunun için âkibeti meçhul Emevî Halifesi II. Hişâm el-Müeyyed’in hayatta olup İşbîliye’de yaşadığını ve kendilerinin meşrû halife olarak


onu tanıdıklarını söyleyerek öteki mülûkü’t-tavâifin de ona biat etmesini istediler. Aslında Cehverîler ne Hammûdîler’e tâbi olmak ne de Hişâm’a biat etmek istiyorlardı. Ancak Abbâdîler gibi başka hânedanların da Hişâm’a biat etmeleri karşısında yalnız kalmamak için onlar da aynı yolu takip ettiler.

Ebü’l-Velîd Muhammed babasının aksine daha hayatta iken oğullarından Abdülmelik’i yerine veliaht tayin etti. Abdülmelik emîr olunca babasının ve dedesinin mütevazi hayat tarzlarını terkederek “el-Mansûr Billâh” ve “ez-Zâfir Bifadlillâh” şeklinde iki unvanı birden aldı. Ayrıca minberlerde hutbeyi kendi adına okutma emri verdi ve kötü bir idarecilik örneği gösterdi; makamların ehil olmayanların eline geçmesine de zemin hazırladı. Kurtuba’da işlerin yeniden karışması üzerine Abdülmelik idareyi, halkın arasından sivrilerek vezirlik makamına kadar yükselen İbrâhim b. Sekka’ya bıraktı. İbnü’s-Sekka işleri tekrar yoluna koymayı ve huzuru sağlamayı başardı. Ancak onun bu başarıları Kurtuba’yı ele geçirme planları yapan Abbâdîler’in hiç hoşuna gitmiyor ve onu kendileri için önemli bir engel olarak görüyorlardı. Bu engelden kurtulmak için de Abdülmelik’e, İbnü’s-Sekka’nın Cehverîler hânedanını kendi sultası altına almak niyeti taşıdığına dair haberler ulaştırarak ondan kurtulması gerektiğini telkin ettiler. Bunun üzerine Abdülmelik 455 yılında (1063) bu değerli vezirini öldürttü. İbnü’s-Sekka’nın öldürülmesi Kurtuba’da düzenin bozulmasına sebep oldu; bu arada Abdülmelik’in kardeşi Abdurrahman tahtı ele geçirmek için harekete geçti. Fakat Abdülmelik çok geçmeden kardeşini hapsetti. İdare tekrar ehil olmayanların ve fırsatçıların eline geçti. Tuleytula’da (Toledo) hüküm süren Zünnûnîler bunu fırsat bilerek Kurtuba’yı kuşattılar. Abdülmelik’in isteği üzerine Abbâdîler Cehverîler’e yardım gönderince Zünnûnîler geri çekilmek zorunda kaldılar.

Abbâdîler Cehverîler’e yardım etmekten ziyade Kurtuba’yı ele geçirme gayesi taşıyorlardı. Bu sebeple Zünnûnîler’e karşı yardıma gelen Abbâdî kuvvetleri 1070 yılı Mayıs ayında şehri istilâ ettiler. Abdülmelik aldatıldığını geç anladı. Ailesiyle birlikte önce İşbîliye’ye, oradan da Saltis adasına sürgüne gönderildi. Böylece Kurtuba ve çevresinde kurulup yaklaşık kırk yıl süren Cehverîler hânedanı da yıkılmış oldu.

BİBLİYOGRAFYA:

Humeydî, Cezvetü’l-muktebis (nşr. Muhammed Tâvît et-Tancî), Kahire 1372, s. 27-28; Feth b. Hâkan el-Kaysî, Kalâǿidü’l-Ǿikyân, Kahire 1283, s. 71; İbn Bessâm eş-Şenterînî, ez-Zahîre fî mehâsini ehli’l-Cezîre, Kahire 1365, I/2, s. 112-119; Dabbî, Bugyetü’l-mültemis, s. 23-24; Abdülvâhid el-Merrâküşî, el-MuǾcib fî telhîsi ahbâri düveli’l-Magrib (nşr. M. Saîd el-Uryân – Muhammed el-Arabî), Kahire 1368/1949, s. 90, 92, 109; Muhammed b. Abdullah İbnü’l-Ebbâr, el-Hulletü’s-siyerâǿ (nşr. Hüseyin Mûnis), Madrid 1963, I, 245, 251; İbn Saîd el-Mağribî, el-Mugrib, Kahire 1964, I, 56; İbn İzârî, el-Beyânü’l-mugrib, III, 190, 198, 210, 213, 232, 251, 256; İbnü’l-Hatîb, AǾmâlü’l-Ǿalâm (nşr. É. Lévi-Provençal), Beyrut 1956, s. 145-151; İbnü’l-İmâd, Şezerât, III, 255-260; el-Kamûsü’l-İslâmî, I, 650; M. Abdullah İnân, Düvelü’t-tavâif, Kahire 1969, s. 20-30; Chejne, Muslim Spain, s. 57-58; Hüseyin Mûnis, MeǾâlimü târîhi’l-Endelüs, Kahire 1980, s. 359-360; Ahmed Bedr, Târîhu’l-Endelüs, Dımaşk 1983, s. 46 vd.; R. Dozy, Histoire des Musulmans d’Espagne, Madrid 1984, III, 274 vd.; D. Wasserstein, The Rise and Fall of the Party Kings, New Jersey 1985, s. 87; C. SanchezAlbornoz, Espanêa Musulmana, Madrid 1986, II, 23 vd.; C. F. Seybold, “Cehver”, İA, III, 47; A. Huici-Miranda, “Djahwarids”, EI² (İng.), II, 389.

Mehmet Özdemir