ÇELEBİ, Âsaf Hâlet

(ö. 1907-1958)

Cumhuriyet devri şair ve yazarı.

27 Aralık 1907’de İstanbul’da Cihangir’de doğdu. Babası eski Dahiliye Nezâreti Şifre Kalemi müdürü Mehmed Said Hâlet Bey’dir. Küçük yaşta özel hocaların yanında başladığı öğrenimini Galatasaray Sultânîsi’nde tamamladı. Dinî ve özellikle tasavvufî edebiyatla da yakından ilgilenen babasından Fransızca ve Farsça, son Üsküdar Mevlevîhânesi şeyhi Ahmed Remzi Dede (Akyürek) ile yine son devrin tanınmış mûsikişinaslarından olan Rauf Yektâ Bey’den uzun yıllar mûsiki ve nota dersleri aldı. Yüksek tahsil yapmak üzere bir ara Fransa’ya gitti. Geri dönünce üç ay kadar Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne devam etti, daha sonra Adliye Meslek Mektebi’ni bitirerek Üsküdar Asliye Ceza Mahkemesi’ne zabıt kâtibi oldu. Bir müddet Osmanlı Bankası ile Devlet Denizyolları İdaresi’nde çalıştı. Uzun süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Kitaplığı’nda kütüphane memurluğu yaptı. 1946 seçimlerinde İstanbul’dan bağımsız milletvekili adayı olduysa da seçimi kazanamadı. 15 Ekim 1958’de öldü, kabri Beylerbeyi’nde Küplüce Mezarlığı’ndadır.

Oldukça kültürlü ve edebî zevk sahibi bir aile muhiti içinde yetişen Âsaf Hâlet üzerinde bu çevrede başta babası olmak üzere Ahmed Remzi Dede ile Rauf Yektâ Bey’in önemli tesirleri vardır. On sekiz yaşlarına kadar aruz vezniyle klasik divan şiiri tarzında rubâî ve gazeller yazmış, ancak bu şiirlerle o günkü edebiyat anlayışında bir yenilik yapılamayacağını anlayarak bir süre sonra bundan vazgeçmiştir. Uzun süren bir arayış devresinden sonra ilk defa 1939 yılından itibaren yayımladığı ve kapalı garip ifadesiyle devrin şiir okuyucusunu yadırgatan yeni şiirleriyle edebiyat çevrelerinin dikkatini çekmiştir. Kendine has değişik bir mistisizmin de hâkim olduğu bu yeni şiirlerinde divan şiiri estetiğiyle yer yer Fransız “letrist”lerinin harflerin ses çağrışımlarına dayanan şiir anlayışını birleştirdiği görülmektedir. 1940’tan sonraki Türk şiirine daha çok ses yankılanmaları yoluyla, İslâm tasavvufu ile eski Doğu din ve kültürlerinden aldığı yeni tem ve motiflerle değişik bir söyleyiş getiren Âsaf Hâlet’in şiirlerinin arkasında büyük bir kültür birikimi bulunduğu ve bu şiirlerin tadına varılabilmesi için mutlaka bu kültürlerden haberdar olmak gerektiği anlaşılmaktadır.


1942’de yayımlanan He adındaki ilk şiir kitabında bir araya getirdiği şiirleri arasında özellikle “Cüneyd”, “He”, “İbrâhîm”, “Mısr-ı Kadîm”, “Nûrusiyah”, “Mâra”, “Ayna”, “Semâ-ı Mevlâna”, “Nirvana” ve “Sidharta” gibi şiirlerde başta İslâm tasavvufu olmak üzere Hint ve diğer Doğu kültür, din ve medeniyetleriyle bütün bir insanlık tarihinin izlerini taşıyan oldukça değişik ifade ve söyleyiş biçimleri yer almaktadır.

Bir hayal ve duygu şairi olmaktan çok bir sezgi ve kültür şairi olan ve şiiri, “kelimelerin bir araya gelmesinden hâsıl olan büyük bir kelime” şeklinde tarif eden Âsaf Hâlet, şiirin de hayatta olduğu gibi “müşahhas malzeme ile mücerret bir âlem yaratacağı” ve “kâinatın anlaşılmaz sırlarını açıklamada önemli bir yeri olduğu” görüşündedir. Şiirlerinin birçoğunda çağdaşı şairlerden farklı olarak yaşadığı devrin aktüel sayılabilecek konuları veya temayülleri yerine daha çok geçmişe dönük uhrevî ve mistik denebilecek bir yoğunluk hâkimdir.

Şiirlerini Ses (1939), Hamle (1940), Gün (1941), Yeditepe (1950), İstanbul (1954-1956) ve Türk Sanatı (1958) gibi dergilerde yayımlayan Âsaf Hâlet, şiirlerindeki mistik temayülleri anlattığı ve ruh anlarının şiire nasıl hâkim olduğunu belirttiği “Benim Gözümle Şiir Dâvâsı” (İstanbul, nr. 9-14, Temmuz-Aralık, 1954) adlı bir seri makalede ise bütün ayrıntılarıyla poetikasını dile getirmiştir. Burada saf ve mücerret bir şiir anlayışından yana olduğunu açıklayan Âsaf Hâlet’e göre, “Şiir denilen kelime arabeski, bize tıpkı hayatta olduğu gibi müşahhas malzeme ile mücerret bir âlem yaratır”. Bu yüzden o, “Şairin asıl sanatı ruh anlarını ifade etmekteki kabiliyetidir” der ve bunu gerçekleştirmek için de kendisinin “bazı sadâ arabesklerini mânalarından tecrit ederek teşhir” ettiği gibi “güzel hayvanlar”a benzettiği değişik kültürlere ait sözlerle birlikte bir nevi mücerret şiir kabul ettiği tekerlemelere de şiirlerinde yer verir. Böylece sanatta hiçbir zaman eskimeyen şeyi yakalayan şair, her zaman yeni kalabilecek orijinal bir şiir dünyası kurmayı başarır. Onun şiiri bütün kültürlerden ve sanat anlayışlarından faydalanan, fakat şiir dışı unsurlara iltifat etmeyecek kadar kendine yeten bir şahsiyetin şiiridir. Divan ve halk edebiyatları, Doğu ve Batı şiirleri, masallar, folklor ve Hint mistisizmi, eski Mısır ve Asur kültürleri, Cihangir’de geçen çocukluk ve bütün bir İstanbul hayatı onun şiirinde bir araya gelir. Şiir dışında divan edebiyatı, Fars edebiyatı, Hint ve Uzakdoğu kültür ve edebiyatları, tasavvuf ve Türk mûsikisi, Hint mistisizmi ve Budist felsefeyle de meşgul olan Âsaf Hâlet’in Ağaç, Büyük Doğu, İstanbul ve Türk Yurdu gibi bazı dergilerde kalan çeşitli makalelerinden başka kitap halinde yayımlanan eserlerinin sayısı şiir kitaplarıyla birlikte on beşi bulmaktadır.

Eserleri. Şiir Kitapları. 1. He (İstanbul 1942). Bu ilk şiir kitabında hemen hepsi o devrin şiir anlayışından oldukça farklı kırk beş şiirle kitabın sonunda “Hırsız”, “Trilobit” ve “Cüneyd” adlı şiirlerin Fransızca tercümeleri yer almaktadır. 2. Lâmelif (İstanbul 1945). İlkiyle aynı çizgideki bu ikinci şiir kitabında ise sadece on şiir bulunmaktadır. 3. Om Mani Padme Hum (İstanbul 1953, 1983). Kitabın sonundaki bir notta, “Mevcudu kalmayan He ve Lâmelif kitaplarındaki şiirler bu kitaba alınmıştır” denmekle beraber buraya He’den “Arif Dino’ya Kaside”, “Bedri Rahmi”, “Tevrat Şiiri” ve “Çemenlerde”; Lâmelif’ten de “Lâmelif” ve “Radyo” adlı şiirlerin dışındaki diğer bütün şiirler alınmıştır. Burada ayrıca ilk iki kitapta bulunmayan sekiz şiir daha bulunmaktadır. Semih Güngör’ün hazırlamış olduğu kitapta ise (Âsaf Hâlet Çelebi, İstanbul 1985) bunların dışında şairin çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan dokuz şiiri yer almaktadır.

Diğer Eserleri. 1. Mevlâna’nın Rubaileri (İstanbul 1939). Mevlânâ’nın rubâîlerinden yapılan bir seçmedir. Rubâîler bu eserde mensur olarak Türkçe ve Fransızca’ya tercüme edilmiştir. 2. Mevlâna Hayatı-Şahsiyeti (İstanbul 1940). Mutasavvıf ve şair Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin içinde yetiştiği kültür çevresini, hayatını, tasavvufî ve edebî şahsiyetiyle eserlerini ana hatlarıyla tanıtan el kitabı mahiyetinde bir çalışmadır. Ayrıca Mevlânâ’nın Fransızca ve İngilizce’ye çevrilen eserlerinden örnekler verilmekte, kitabın sonunda da bir indeks yer almaktadır. 3. Molla Câmi (İstanbul 1940). İranlı mutasavvıf şair Molla Câmî’nin hayatı ile edebî ve tasavvufî şahsiyeti üzerine yapılmış bir incelemedir. 4. Konuşulan Fransızca (İstanbul 1942, 1956). Kitabın kapağında, konuşulmakta olan Fransızca’da kullanılan bütün tabir ve atasözlerini içine alan bu eserin konuşma ve tercümedeki bazı güçlükleri halledecek mahiyette yardımcı bir ders kitabı olduğu belirtilmektedir. 5. Eşrefoğlu Divanı (İstanbul 1944). XV. yüzyılın önde gelen Türk mutasavvıf şairlerinden biri olan ve tasavvufun daha ziyade halk arasında yayılmasında tesirlerini yakın zamana kadar sürdüren Eşrefoğlu Rûmî hakkında geniş bir inceleme ile divanından seçilmiş hece ve aruz vezniyle şiirlerden meydana gelmektedir. Eserde ayrıca zengin bir bibliyografya da yer alır. Divan’dan seçilen şiirlerden sonra kitabın son kısmında eserde geçen dinî-tasavvufî mahiyette bazı kelimelerle terimlerin açıklaması yapılır. 6. Seçme Rubailer (İstanbul 1945). Eserde, rubâî türü hakkında bir incelemeden sonra değişik konularda Ömer Hayyâm, Mevlânâ, Hâfız-ı Şîrâzî, Molla Câmî, Hucendî, Sultan Veled, Ebû Said ve Ubeyd-i Zâkânî gibi şairlerden seçilmiş 252 rubâînin mensur tercümesi yer alır. Kitabın sonunda ayrıca rubâîleri tercüme edilen şairlerin kısa biyografileri verilmiştir. 7. Pali Metinlerine Göre: Gotama Buddha (İstanbul 1946). Eser iki ana bölümden meydana gelmektedir. Yazarın kendi kaleminden çıkan “Buddha ve Budizm Hakkında Deneme”


adlı ilk bölüm, Türkçe’de konuyla ilgili en geniş incelemelerden biridir. İkinci bölüm ise “Pali Şeriatine Göre: Buddha’ya Dair Metinler” başlığını taşımakta ve Budistler’in kutsal kitaplarından çevrilen çok sayıda metni ihtiva etmektedir. Ayrıca kitabın sonunda geniş bir bibliyografya ile indeks bulunmaktadır. 8. Les Roubaiat de Mevlâna d’Jelal-eddin Roumi (Paris 1950). Mevlânâ’nın sadece Türkiye’de değil Batı dünyasında da tanınması için Fransızca’ya çevirmiş olduğu bir kısım rubâîlerinden meydana gelmektedir. 9. Divan Şiirinde İstanbul (İstanbul 1953). Kısa bir önsözden sonra, şiirlerinde Avnî mahlasını kullanan Fâtih Sultan Mehmed’den başlayarak XIX. yüzyılın sonlarında yaşamış Münif Paşa’ya kadar seksen beş kadar divan şairinin doğrudan doğruya İstanbul’la ilgili kaside, gazel, şarkı, kıta, mesnevi vb. türlerdeki şiirlerin bir araya getirilmesinden oluşan bir antolojidir. Kitabın sonunda geniş bir lugatçe ile şiirlerin seçildiği kaynaklardan oluşan bir bibliyografya ve indeks yer almaktadır. 10. Naima (İstanbul 1953). Osmanlı vak‘anüvisi Naîmâ’nın hayatı ve Ravzatü’l-Hüseyin adlı meşhur tarihinin kısaca tanıtıldığı bir giriş bölümünden sonra kitaptan seçilmiş altı parçaya yer verilmiştir. 11. Ömer Hayyam (İstanbul 1954). Kitabın başında dünya edebiyatında rubâîleriyle tanınan Ömer Hayyâm’ın hayatı ve edebî kişiliği hakkında yazılan bir inceleme yer alır. Yazar burada önce rubâî nazım türünü tanıttıktan sonra bu türün tanınmış şairlerini zikreder. Daha sonra ana hatlarıyla Hayyâm’ın hayatını ve rubâîlerini ele alarak Hayyâm hakkında araştırmalar yapan yerli ve yabancı yazarlardan bahseder. Bu kısımdan sonra da Hayyâm’ın 400 kadar rubâîsinin mensur tercümesi yer alır. 12. Mevlâna ve Mevlevîlik (İstanbul 1957). Daha önce yayımlanan Mevlânâ ile ilgili çalışmasının yeni araştırma ve neşirler ışığında oldukça genişletilmiş bir şekli olan bu eserde iki ana bölüm halinde Mevlânâ’nın hayatı, şahsiyeti ve eserleri incelendikten sonra zengin dip notu ve açıklamalarla Mevlânâ’nın eserlerinden seçme parçalar yer alır. Eserin ikinci bölümünde ise âdet, erkân ve gelenekleri içinde Mevlevî tarikatı anlatılmaktadır. Kitabın sonunda Mevlânâ ve Mevlevîlik’le ilgili zengin bir bibliyografya yer alır. Eser bu konudaki çalışmaların en muteberlerinden biridir. 13. Harikulâde Masal (Alfred Rizzo’dan tercüme, İstanbul, ts.). Âsaf Hâlet Mustafa Baydar’la yaptığı konuşmada bu kitaptan “son ilim cereyanlarının kâinat hakkındaki donneleri” diye bahsetmektedir. Bazı fotoğrafların da yer aldığı eserde ana hatlarıyla kâinatın oluşumu, güneş, güneş sistemi, dünya, yer kürenin tarihi, yeryüzünde hayat, insan ve insan ırkları ile yeryüzündeki diller üzerinde durulmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, I, 52-53; Mustafa Baydar, Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar, İstanbul 1960, s. 64-67; Mehmet Kaplan, Cumhuriyet Devri Türk Şiiri, İstanbul 1973, s. 165-174; a.mlf., “Om Mani Padme Hum”, Edebiyatımızın İçinden, İstanbul 1978, s. 167-170; Tahir Alangu, 100 Ünlü Türk Eseri, İstanbul 1974, s. 1415-1420; Haldun Taner, Ölürse Ten Ölür, Canlar Ölesi Değil, İstanbul 1983, s. 40-46; Semih Güngör, Âsaf Hâlet Çelebi, İstanbul 1985; Hilmi Yavuz, “Asaf Hâlet Çelebi’nin Semâ’-ı Mevlânâ Şiirini Yeniden Okuma Denemesi”, Yazın Üzerine, İstanbul 1987, s. 101-105; Mustafa Miyasoğlu, “Çelebi Âsaf Hâlet”, TDEA, II, 126-127; Ahmet İnam, “Şiirimizde Mistik Yönelimler”, Yeni Dergi, sy. 111, Aralık 1973, s. 21-35; Şiir Atı (“Âsaf Hâlet Çelebi Yaprakları” adıyla özel bölüm), sy. 2, İstanbul 1986, s. 22-80.

Abdullah Uçman