CELÎL

الجليل

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

“Azamet sahibi, büyük, yüce ve münezzeh olmak; uzun ömürlü olmak” mânalarına gelen celâl (veya celâle) kökünden türemiş bir sıfattır. Allah’a nisbet edildiğinde “hiçbir kayıt ve kıyas kabul etmeksizin azamet sahibi, kadrü kıymeti ve mertebesi en yüce olan” gibi anlamlar taşır. Kur’ân-ı Kerîm’de aynı muhtevada olmak üzere zü’l-celâl terkibiyle iki âyette yer almıştır (er-Rahmân 55/27, 78). Hadislerde ise doksan dokuz isim içinde sayılmakta (İbn Mâce, “Duâ”, 10; Tirmizî, “Daavât”, 82), ayrıca Allah için tâzim ifade eden “azze ve celle” (daima galip ve azamet sahibi olan) cümlesinde ve


daha başka kelime kalıplarıyla Allah’ı niteleyen bir kavram olarak geçmektedir (bk. Wensinck, MuǾcem, “cll” md.).

Celâl kelimesinin if‘âl babından gelen iclâl masdarının taşıdığı sözlük mânalarından hareketle celîl isminin muhtevasını belirlemek de mümkündür. 1. Celîl, Allah’ın zâtını sıfatlarından tecrit etmenin (ta‘tîl) mümkün olmadığını ifade ettiği gibi zâtına izâfe edilecek sıfatların yaratılmışlık özellikleri (teşbih) taşımadığını da ifade eder. Ayrıca O, varlığına delil teşkil edecek hârikulâde mükemmel nesneleri yaratması, duyularla idrak edilmekten ve mahiyetinin akıl yoluyla kavranılmasından münezzeh bulunması açısından da celîl yani yüce ve aşkındır. 2. “Faîl” kalıbındaki bir sıfatın “mef‘ûl” mânasına da kullanılabildiği göz önüne alınarak celîlin “kendisine tâzim edilen, ulûhiyeti ve aşkınlığı benimsenen” anlamını ifade edebileceği düşünülmüştür. 3. Celâlin taşıdığı “uzun ömürlü oluş” şeklindeki sözlük anlamı, zamandan münezzeh bulunan Allah’a nisbet edildiğinde “varlığının başlangıcı olmama” (kıdem) anlamına dönüşür. Bu açıdan celîl “Kadîm” mânasına gelir. Celîl bu üç anlamıyla Allah’ın zâtî isimleri ve tenzîhî sıfatları grubuna girer. 4. Celâl kökü iclâl (yüceltmek) masdarı ile eş anlamlı kabul edilirse celîl “müminleri yücelten, onların amellerini kabul edip mükâfatlarını arttıran” mânasına gelir. 5. İclâlin bir anlamı da “vermek” (i‘tâ) olduğundan celîl “bol bol veren, lutufta bulunan” anlamını da taşır. Bu sonuncu kullanışlar bakımından celîl, Allah’ın kâinat ve insanla ilgili isimleri ve fiilî sıfatları grubuna girer.

Esmâ-i hüsnâ içinde yer alan kebîr, celîl ve azîm isimleri yakın anlamlı kelimeler olmakla birlikte kebîr Allah’ın zâtının, celîl sıfatlarının, azîm ise hem zât hem de sıfatlarının kemalini ifade etmek için kullanılmıştır. Gazzâlî’nin de belirttiği gibi (el-Maksadü’l-esnâ, s. 38) doksan dokuz isim içinde eş anlamlı bazı kelimelerin tekrar niteliğinde yer aldığı zannedilirse de gerçekte durum böyle değildir. Çünkü sözlük anlamları yakın veya aynı olsa bile kelimelerin çeşitli alanlarda kullanılmalarıyla kazandıkları mânalar, aralarında muhteva farklılıkları meydana getirmektedir.

Celîlin fi’l-i mâzisini oluşturan celle ile “daima galip ve üstün” anlamındaki azîz isminin mâzisini oluşturan azze fiilleri, “azze ve celle” şeklinde İslâmî metinlerde Allah’ı tâzim için en çok kullanılan cümlelerden biri olmuştur (bk. CELLE CELÂLUH; ayrıca bk. ZÜ’l-CELÂL ve’l-İKRÂM).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “cll” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “cll” md.; Lisânü’l-ǾArab, “cll” md.; Wensinck, MuǾcem, “cll” md.; İbn Mâce, “DuǾâ”, 10; Tirmizî, “DaǾavât”, 82; Halîmî, el-Minhâc, I, 160, 192; Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’s-sıfât, vr. 86ª-b; Gazzâlî, el-Maksadü’l-esnâ (Fazluh), s. 38, 126-127.

Bekir Topaloğlu