CEMÂL-i HALVETÎ &&&(جمال خلوتى)&&& (ö. 899/1494)

Halvetiyye tarikatının Cemâliyye kolunun kurucusu ve bu tarikatın İstanbul’daki ilk temsilcisi, âlim ve şair.

Çelebi Halîfe diye meşhur olan Cemâl-i Halvetî’nin tam adı Ebü’l-Füyûzât Muhammed b. Hamîdüddin b. Mahmûd b. Muhammed b. Cemâleddin el-Aksarâyî’dir. Doğum tarihi bilinmemektedir. Tomar-ı Turuk-ı Aliyye ve Osmanlı Müellifleri’nde Amasya’da doğduğu kayıtlı ise de diğer kaynaklar onun Aksaray’da doğduğunda birleşirler. İlk tahsilini doğduğu yerde yaptıktan sonra İstanbul’a gitti. Medrese ilimleriyle meşgul olurken tasavvufî hayata meyletti. Sefîne’ye göre (III, 230) Zeyniyye tarikatı şeyhlerinden olup Hacı Halîfe diye tanınan Seyyid Abdullah el-Kastamonî’ye intisap etti. Sülûkünü tamamladıktan sonra icâzet aldı. Bir müddet sonra içinde duyduğu tatminsizliği gidermek için yollar aramaya başladı. Önce Karaman’da olduğunu duyduğu Alâeddin Halvetî’nin müridi Abdullah Karamanî’ye, onun vefatından sonra da Tokat’a giderek Ümmî Şeyh Tâhirzâde’ye intisap etti. Nefahâtü’l-üns ve eş-Şekāǿiķ’ta Tokat’ta yaşadığı çetin riyâzet hayatı ile ilgili dikkat çekici bilgiler vardır. Daha sonra Bakü’de bulunan Halvetiyye’nin ikinci pîri Seyyid Yahyâ Şirvânî’den istifade etmek üzere yola çıktı. Onun vefat haberi üzerine Molla Pîrî diye bilinen halifesi Muhammed Bahâeddin Erzincânî’ye intisap etti. İcâzetnâmesini aldıktan sonra bir süre Amasya’da hizmet veren Cemâl-i Halvetî, II. Bayezid ve Koca Mustafa Paşa’nın daveti üzerine İstanbul’a geldi. Önce Ayvansaray’da Gül Camii’nin yanında, daha sonra da Kocamustafapaşa’daki dergâhta postnişin olarak irşad vazifesinde bulundu. Padişah tarafından veba hastalığına yakalananlara dua etmesi için kırk dervişiyle beraber hacca gönderilen Çelebi Halîfe, yerine Sünbül Sinan’ı vekil bırakarak yola çıktı. Yolda Tebük yakınlarında vefat etti. Vefatına, “kad mâte şâh-ı evliyâ” (899) cümlesi tarih olarak düşürülmüştür.

Cemâl-i Halvetî’nin tasavvuf tarihi ve Anadolu’da gelişen tasavvufî düşünce açısından en önemli özelliği, Halvetiyye tarikatının İstanbul’daki ilk büyük temsilcisi olmasıdır. Hüseyin Vassâf’a göre İstanbul’da ilk Halvetî âyinini Cemâl-i Halvetî icra etmiştir (Sefîne, III, 229).

Tasavvuftan başka tefsir ve hadisle de meşgul olan ve aynı zamanda şair olan Çelebi Halîfe kısa zamanda İstanbul’un meşhur şeyhlerinden biri olmuştur. II. Bayezid’in Amasya valisi iken onunla tanışması, valinin kapucubaşısı Mustafa Ağa’nın (Koca Mustafa Paşa) şeyhe mürid olması, onun İstanbul’daki durumunu hazırlayan sebeplerin başında sayılmalıdır.

“Mefhar-ı aktâb-ı devrân” diye anılan Cemâl-i Halvetî, Envârü’l-kulûb adlı risâlesinin ilk satırlarında İsrâ sûresinin 70-72. âyetlerini naklettikten ve bu âyetlere işârî izahlar getirdikten sonra tasavvufî hayattaki yedi mertebeyi bunlara dayandırmıştır. Bu mertebeler şunlardır: Sadr, kalb, ruh, sır, fenâ fillâh, hayret, fenâ filfenâ. Ona göre bu mertebeler sırayla şu seyir çeşitleri ile ilgilidir: Seyr ilellah, seyr lillâh, seyr alellah, seyr billâh, seyr maallah, seyr fillâh, seyr anillâh (Harîrîzâde, I, vr. 247b-254b). Aynı risâlede Mü’minûn sûresinin ilk on bir âyetinden hareketle etvâr-ı seb‘a diye meşhur olan yedi tavrı açıklamıştır. Bu tavırlar şunlardır: Sadr, kalb, ruh, sır, tevhid-sırrü’s-sır, hayret, fenâü’l-fenâcem‘u’l-cem‘. Bu tavırlar açıklanırken başka âyet ve hadisler de delil olarak gösterilmiştir.

Mü’minûn sûresinin, “İşte onlar, temelli kalacakları firdevs cennetine vâris olanlardır” meâlindeki 11. âyetini açıklarken dört çeşit cennetten bahsetmiştir. 1. Cennetü’l-ef‘âl. Cennetü’n-nefs diye de adlandırılan bu cennet amel-i sâlihlere karşılık maddî arzuları tatmin eden bir cennettir. 2. Cennetü’l-vârise. Cennetü’l-ahlâk adını da alan bu cennet Hz. Peygamber’e samimi olarak tâbi olmakla kazanılır. 3. Cennetü’s-sıfât. Cennetü’l-kabz diye de adlandırılan bu cennet ilâhî isim ve sıfatların tecellîlerinden meydana gelir. 4. Cennetü’z-zât. Cennetü’r-rûh diye de adlandırılır. İlâhî cemâlin müşâhedesiyle içiçe olan bu cennet ancak tezkiye, tasfiye ve tecliye ile gerçekleşebilir.

Cemâl-i Halvetî’nin Sünbül Efendi’den başka meşhur halifeleri şunlardır: İdris Efendi, Cemal Efendi, Kasım Efendi, Alâeddîn-i Uşşâkı, Hayreddin Tokadî, Üveys Dede, Cemşâh-ı Karamânî, Sinân-ı Erdebîlî, Muslihuddin Efendi, Selâhaddin Efendi, Bayezid Halîfe, Ali Dede, Dâvud Dede (Hüseyin Vassâf, III, 233).

Cemâl-i Halvetî’nin kurucusu olduğu Cemâliyye tarikatı Halvetiyye tarikatının dört ana şubesinden biridir. Cemâliyye’den Sünbüliyye, Şâbâniyye, Assâliyye ve Bahsiyye adlı dört talî kol doğmuş, bunlardan Şâbâniyye birçok alt kola ayrılmıştır.

Eserleri. Cemâl-i Halvetî Osmanlı döneminde en çok eser yazan sûfîlerden biridir. Bundan dolayı onu sadece Halvetiyye’nin değil genelde tasavvuf ve tarikat kültürünün tanınması ve yaygınlaşmasında eserleriyle katkıda bulunan sûfîlerden biri olarak görmek gerekir. Eserlerinin hemen hepsini Arapça olarak kaleme alan Cemâl-i Halvetî’nin risâlelerinin çoğu bazı sûre ve âyetlerin tasavvufî tefsir ve yorumlarıyla ilgilidir. 1. Tefsîrü’l-Fâtiha ve’d-Duhâ, 2. Risâletü hüviyyeti’l-mutlaka, 3. Teǿvîlü “hubbü’d-dünyâ reǿsü külli hatîǿetin” (bu üç eser Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1352’de kayıtlı mecmua içindedir). 4. Kitâbü’n-Nûriyye. Âyetü’l-kürsî’nin tefsiridir (bu eser ve bundan sonraki on bir eser Süleymaniye Ktp., Lala İsmâil, nr. 686’daki mecmua içindedir). 5. Risâletü’l-kevseriyye. Haşr sûresinin son âyetlerinin atvâr-ı seb‘a* açısından


tefsiridir. 6. Envârü’l-ilâhiyye. 7. Risâletü’l-İslâmiyye. Ferîdüddin Attâr’a ait bazı beyitlerin şerhidir. 8. Sirâcü’s-sâlikîn ve minhâcü’t-tâlibîn. Müellif eseri önce Türkçe yazmış, daha sonra Arapça’ya çevirmiştir. 9. Envârü’l-kulûb li-talebi rüǿyeti’l-mahbûb. İsrâ sûresinin 70-73. âyetlerinin tefsiridir. 10. Esrârü’l-vudûǿ. Yedi fasılda abdestin sırları anlatılır. 11. Risâletü’r-rahîmiyye. Eûzü besmelenin izahına dairdir. 12. Makāle tevsîkıyye ve risâle tevhîdiyye. Molla Câmî’nin kelime-i tevhidle ilgili bir beytinin şerhidir. 13. Habbetü’l-mahabbe. 14. Şerhu erbaǾîne hadîsen kudsiyyen. Kırk hadîs-i kudsînin şerhini ihtiva eder. 15. Teǿvîlâtü erbaǾîne hadîsen. Zühd ve takvâya dair kırk hadisin tefsir ve izahıdır. 16. Tefsîru “halekallāhü Âdeme Ǿalâ sûretih” (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 1084). 17. Sirâcü’l-kulûb. Kırk bir bab içinde bazı tasavvufî terimler incelenmiştir (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 1084). 18. Dîvançe (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2709). 19. Fasl fî âdâbi’z-zikr (Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 805). 20. Risâle fî ismeyni’l-aǾzameyn: Allah ve Rahmân (Süleymaniye Ktp., Tâhir Ağa, nr. 142).

BİBLİYOGRAFYA:

Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 579; Taşköprizâde, eş-Şekāǿik, s. 267; Âlî, Künhü’l-ahbâr, İÜ Ktp., TY, nr. 5959, vr. 131ª-b; Cemâleddin Hulvî, Lemezât-i Hulviyye, Millet Ktp., Ali Emîrî-Şer‘iyye, nr. 1100, vr. 152b-177b; Ayvansarâyî, Vefeyât-ı Selâtîn, vr. 3ª-b; Müstakimzâde, Mecelletü’n-Nisâb, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi, nr. 628, vr. 459b; Harîrîzâde, Tibyân, I, vr. 245b-254b; Tarîkatnâme-i Pîrân ve Meşâyih-i Tarîkat-ı Âliyye-i Halvetiyye, İstanbul 1290, s. 16-17; Sicill-i Osmânî, IV, 105; Osmanlı Müellifleri, I, 51-52; Tomar-Halvetiyye, s. 55, 57; Hüseyin Vassâf, Sefîne, III, 228-233; Tahsin Yazıcı, “Fetihten Sonra İstanbul’da İlk Halveti Şeyhleri”, İstanbul Enstitüsü Dergisi, sy. 2, İstanbul 1956, s. 150.

Mehmed Serhan Tayşi