CEMİL BEY, Tanbûrî

(ö. 1916)

Ünlü Türk virtüozu ve bestekârı.

İstanbul’da Molla Gürânî semtinde doğdu. Babası eski İşkodra vali muavini ve Beyoğlu Ceza Mahkemesi üyelerinden Mehmed Tevfik Bey, annesi Zihniyâr Hanım’dır. Doğumuyla ilgili olarak oğlu Mesut Cemil 1873 yılını, İbnülemin ve Rauf Yektâ 9 Mayıs 1871 tarihini vermekte, Başbakanlık sicil defterlerindeki hal tercümesinde ise 17 Eylül 1872 tarihi görülmektedir.

Üç yaşında iken babasının vefatı üzerine amcası Refik Bey’in himayesi altında ilk öğrenimini mahalle mektebinde tamamladı. Rüşdiyeden sonra birer yıl Hamidiye Ticaret Mektebi ile Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne’de okudu, ancak ikisini de bitiremedi. Ayrıca özel hocalardan Fransızca dersi aldı. Mûsikideki ilk bilgilerini bu sıralarda ağabeyi Ahmed Bey’den edindi. Kemânî Aleksan Ağa’dan Hamparsum ve Batı notasını öğrendi. On beş yaşında iken tanbura başladı ve iki yıl gibi kısa bir sürede kendini tanıtmayı başardı. Bu arada Tanbûrî Ali Efendi ile tanıştı; ondan genel mûsiki bilgileriyle klasik mektebin esas karakterine ait incelikleri öğrendi. Yirmi yaşına doğru kemençe, lavta ve viyolonselde de virtüozluğunu kabul ettirdi. 19 Ekim 1892’de Bâbıâli Tercüme Kalemi’nde mülâzım olarak göreve başladıysa da bu çok kısa sürdü, 2 Kasım’da Hariciye Nezâreti Umûr-ı Şehbenderî Kalemi kâtipliğine geçti. Daha sonra bu görevde başkâtipliğe yükseldi ve kendisine II. Abdülhamid tarafından ikinci rütbe Mecîdî nişanı verildi. II. Meşrutiyet’ten sonra Hariciye’deki görevinden kendi isteğiyle ayrıldı ve 1912’de açılan Dârülbedâyi’in mûsiki bölümünde bir müddet hocalık yaptı. Oğlu Mesut Cemil’in bildirdiğine göre 28 Temmuz, İbnülemin’e göre ise 5 Ağustos 1916 tarihinde Aksaray’daki evinde vefat etti ve Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi. Ancak bugün mezarının yeri bilinmemektedir.

Eline aldığı herhangi bir sazı kısa bir müddet sonra çalabilmesiyle tanınan ve Türk mûsiki tarihinin en büyük tanbur virtüozlarından olan Cemil Bey besteciliği, icracılığı ve teknik katkılarıyla Türk mûsikisine büyük eserler sunan bir sanatçıdır. Uygulanan teknikle elde edilen değişik icra biçimleri onu çok ilgilendirmiş ve saza âdeta bir kişilik kazandırmıştır. Resmî görevinden ayrıldıktan sonra kendini tamamen mûsikiye vermiş, kimseden düzenli bir şekilde ders almamasına rağmen tanbur, lavta, kemençe, ud ve viyolonseli aynı derecede maharetle çalmıştır. Zamanın tanbur tavrını temelinden değiştirerek daha hareketli, canlı bir üslûp ortaya koymuş ve bu hususta Türk mûsikisinde yeni bir çığır açmıştır. Bu arada tanburu bazan viyolonsel gibi kemençe yayı ile çaldığı gibi lavtayı da tanbur tekniğiyle çalarak bu saza daha ince bir üslûp getirmiştir. Eskiden sadece kaba sazda kullanılan kemençeyi ince sazda da kullanılabilecek bir icra düzeyine kavuşturan Kemençeci Vasil’in (Vasilaki) taksim ve peşrev tavrından çok faydalanmış, onunla birlikte bu sazın iki klasik virtüozundan biri olmuştur. Notalarını genellikle Hamparsum ile yazar ve Türk mûsikisi nağmelerinin tesbit ve muhafazası hususunda Hamparsum notasının Batı notasına nisbetle daha değerli olduğunu söylerdi.

Cemil Bey, ilk defa duyduğu bir eseri hemen ezberine alabilecek derecede hassas bir kulağa sahipti. Bestelediği saz eserleri ve sözlü eserlerle devrinin önemli üstatları arasında yer almış, taksimleriyle de büyük bir bestekâr olarak Türk mûsikisinde bu formu ihya edip ona müstakil bir hüviyet kazandırmıştır. Kovanlara ve taş plaklara doldurduğu taksimler, gerek teknik gerekse perde ve aralıklardaki müzikalite bakımından kendinden sonraki sâzendelere örnek teşkil etmiştir. O zamana kadar çok az sayıda sanatçıda görülen, yepyeni öğelerden kurulu mûsiki cümleleriyle ve büyük bir ustalıkla çeşitli sazlarla meydana getirdiği mûsiki, dönemin en dikkate değer eserleridir. Onun için “geleneğin dışına taşmış, kabına sığmayan bir sanatkâr” denilebilir.

Peşrev, saz semâisi, longa, oyun havası ve şarkı formunda kırka yakın eser besteleyen ve sahip olduğu romantik ruh yapısı bütün eserlerinde hissedilen Cemil Bey’in, Türk mûsikisinin bu formlardaki seçkin eserlerinden olan peşrev


ve saz semâileri içerisinde en ünlüleri şedd-i araban ve ferahfezâ saz semâileridir.

Cemil Bey Batı mûsikisiyle de ilgilenmiş, bu ilgisi sarayda Burhâneddin Efendi, Abdürrahim Efendi, Tevfik Efendi gibi şehzadeler, Şerif Ali Haydar Paşazâde Damad Mecid Bey ve kardeşi Şerif Muhittin (Targan) beyler vasıtasıyla devam etmiştir. Ayrıca Godowski ve Hegey gibi ünlü piyano virtüozları ile tanışmıştır. Beraberce meşke katıldığı ve konserlere iştirak ettiği mûsikişinasların bazıları şunlardır: Kanûnî Hacı Ârif Bey, Giriftzen Âsım Bey, Mûsâ Süreyyâ Bey, Ûdî Nevres, Kadı Fuad Efendi, Tanbûrî Tahsin Bey, Kemânî ve Tanbûrî Ömer Bey, Hânende Hâfız Osman Efendi, Hâfız Mustafa Efendi, Kaşıyarık Hüsâmeddin Bey.

Cemil Bey’in bestekârlığı ve icracılığı yanında mûsikiyle ilgili telif eserleri de vardır. Sabah gazetesinin 14 Kânunusâni 1315; 3, 26 Şubat ve 11 Mart 1316 tarihli nüshalarında “Mûsikide Âhenk”, “Şarkı Mecmuaları ve Mûsiki Kitapları”, “İşârât-ı Tezyîniyye”, “Şark Mûsikisi Makamlarına Mahsus İşaretler” başlıkları altında makaleleri yayımlanmıştır. Kāmûs-ı Mûsikî ve Kemençe Metodu adlı eserleri başlangıç bölümlerinde kalmıştır. Onun bu sahadaki en önemli telifi, Türk mûsikisi nazariyatına dair Rehber-i Mûsikî adlı eseridir (İstanbul 1318, 1321, 1341). Cemil Bey’in nota yayımcılığı alanında da bazı çalışmaları vardır. Tarih kayıtları bulunmayan bu büyük boy nota serisi, dört ve altı sayfalı olarak devam etmiştir. Ayrıca Fransızca’dan yaptığı neşredilmemiş iki roman tercümesi vardır. Mesut Cemil’in, Tanburî Cemil’in Hayatı adıyla yazdığı ve ilmî bir incelemeden çok edebî bir biyografi olan eser, Vakit gazetesinde tefrika edildikten sonra bazı değişiklikler ve ilâvelerle yayımlanmıştır (Ankara 1947).

Cemil Bey birçok talebe yetiştirmiştir. Bunların arasında Refik Fersan ve hanımı Fâhire Fersan, Fâize Ergin, Ressam Tahsin Bey, Saniye Burhan Cahit Hanım, bestekâr Rahmi Bey’in kızı Nâhide Hanım, Şemseddin Ziyâ Bey’in kızı Sâtıa Hanım, Ziyâ Hüznî Bey ve kızı Müzeyyen Hüznî Hanım, Bâb-ı Meşîhat Mektûbî Kalemi mümeyyizlerinden Kadı Fuad Bey, ablasının oğlu Hikmet Bey, Âtıf Esenbel ve Murat Öztoprak sayılabilir. Talebelerinden üslûbunu en iyi benimseyen tanburîler ise Hikmet Bey ile Fuad Bey olmuştur.

BİBLİYOGRAFYA:

Pertev Demirhan, Musiki Düşüncelerim, İstanbul 1946, s. 28-32; Semih Mümtaz, Canlı Tarihler, İstanbul 1946, s. 64-68, 89-91; Mesud Cemil, Tanburî Cemil’in Hayatı, Ankara 1947; a.mlf., “Tanıdığım Musikişinaslar”, MM, sy. 260 (1970), s. 21; Vecdi Seyhun, Santûrî Edhem Bey, Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1948, s. 13; İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 116-118; Mustafa Rona, Elli Yıllık Türk Musikisi, İstanbul 1970, s. 168-170; Mehmet Nazmi Özalp, Türk Musikisi Tarihi-Derleme, Ankara, ts. (TRT Müzik Dairesi Başkanlığı Yayınları), II, 71-83; Rauf Yektâ, “Tanbûrî Cemil Bey, I-III”, Tefsîr-i Efkâr (daha sonra Tasvîr-i Efkâr), İstanbul 7, 15, 24 Ağustos 1916; “Tanbûrî Cemil (Tanburî Cemil’e Dair Oğlu Mesud Cemil’le Yapılan Bir Konuşma)”, Yarın, İstanbul 12 Kânunusâni 1338/1922, s. 8, 10-11, 13; Musâ Süreyyâ, “Tanbûrî Cemil Bey”, Dârülelhân Mecmuası, sy. 1, İstanbul 1340/1924, s. 18-23; Şerif Sait Çeren, “Tanburi Cemil”, Radyo Mecmuası, sy. 11, Ankara 1942, s. 4-5; Sermet Muhtar Alus, “Geçen Günlerin Hususi Sazendelerinden”, TMD, sy. 12, İstanbul 1948, s. 10; Sadi Işılay, “Tanburî Cemil Bey ve Alman İmparatoru Vilhelm”, a.e., sy. 23 (1949), s. 6; “Arşiv Vesikaları-Başbakanlık Arşivi”, MM, sy. 249 (1969), s. 9; İsmail Bahâ Sürelsan, “54. Ölüm Yılı Münasabetiyle Tanbûrî Cemil Bey’e Dair”, Musikî ve Nota Dergisi, sy. 10, İstanbul 1970, s. 4-5; Etem Ruhi Üngör, “Türk Musikisinde Nota Yayımcılığı Yayımlar-Yayımcılar”, MM, sy. 337 (1977), s. 13; Süleyman Seyfi Öğün, “Tanburi Cemil’in Virtüazitesi”, Dergâh, III/26, İstanbul 1992, s. 17-18; III/27 (1992), s. 16-17; Bülent Aksoy, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Musiki ve Batılılaşma”, TCTA, V, 1232; Öztuna, BTMA, I, 177-182.

Nuri Özcan