CERMÎ

الجرمي

Ebû Ömer Sâlih b. İshâk el-Cermî (ö. 225/840)

Basra dil mektebinin önde gelen âlimlerinden.

Ailesi ve doğum tarihi hakkında bilgi bulunmamaktadır. Cermî nisbesini nereden aldığı hususunda kaynaklarda kesin bilgi yoksa da öyle anlaşılıyor ki aralarında yaşadığı Yemen’deki Cerm b. Rabbân kabilesinden dolayı umumiyetle el-Cermî diye tanınmış, himayelerini gördüğü yine Yemen kabilelerinden Becîle’ye bağlanmak suretiyle bazan el-Becelî diye de anılmıştır.

Dil ve edebiyatı Yûnus b. Habîb, Ahfeş el-Evsat, Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ, Ebû Zeyd el-Ensârî, Asmaî gibi devrinin büyük âlimlerinden tahsil etmiştir. Sîbeveyhi’ye yetişememiş, fakat onun meşhur el-Kitâb’ını, kendisinden çok faydalandığı hocası Ahfeş el-Evsat’tan ehliyetle ve derin bir vukufla ilk rivayet edenlerden olmuştur. Daha sonra da onu aralarında Müberred, Ebû Osman el-Mâzinî gibi tanınmış şahsiyetlerin de bulunduğu pek çok kimseye okutmuştur. Nitekim Müberred, hocası Cermî’nin, Sîbeveyhi’nin sistemini en iyi bilen nahivci ve el-Kitâb’ı en iyi anlayan güvenilir bir kimse olduğunu söyleyerek herhalde onu diğer hocaları olan Ebû Hâtim es-Sicistânî ve Mâzinî ile mukayese etmek istemiştir. Ayrıca Cermî’nin fıkıh, hadis ve ahbâr sahalarında da söz sahibi bir âlim olduğu kaydedilmektedir.

Kaynakların bildirdiğine göre bir hac dönüşü kendisiyle birlikte İsfahan’a gittiği Feyz b. Muhammed onu 20.000 dirhemle taltif etmiş, ayrıca nahiv ve lugat sahalarında dersler okutması karşılığında ona yıllık 12.000 dirhem gelir tahsis etmiştir. Cermî’nin Bağdat’a gittiği, orada Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ ile aralarında ilmî bir münazara cereyan ettiği ve bu münazarada Ferrâ’ya galip geldiği bilinmektedir (bk. Hatîb, XIV, 153). Ancak birgün Asmaî’nin meclisinde Cermî kendisinin nahvi en iyi bilen kimse olduğunu söyleyince Asmaî bir beyitte geçen bir kelimeyi sormuş yanlış cevap alınca da -alay ederek- “evet sen nahvi iyi biliyorsun” diye karşılık vermiştir. Böyle tartışmalardan çok hoşlandığı ve münazara esnasında yüksek sesle konuştuğu için kendisine “sesini yükselten” anlamında “en-nebbâc” lakabı verilmiştir. 225 (840) yılında vefat eden Cermî’nin âlim, fâzıl, dindar ve şahsiyet sahibi bir kişi olduğunda kaynaklar ittifak etmişlerdir.

Eserleri. Filolojik meselelerin ve dinî ilimlerin büyük gelişme gösterdiği bir zaman ve muhitte yetişen, dolayısıyla dil, edebiyat ve dinî ilimlerde temayüz eden Cermî, başta sarf ve nahiv olmak üzere çeşitli sahalarda eserler yazmıştır. Ancak bunlardan günümüze kadar gelebilen olmamıştır. Kaynaklarda zikredilen başlıca eserleri ise şunlardır: 1. el-Ferh. Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ının muhtasarı olduğu için eserine “yavru” anlamında bu adı vermiştir. el-Kitâb’daki 1050 beyitten sadece ellisinin kime ait olduğunu tesbit edememiştir (Zübeydî, s. 75). Ebû Hâtim’in beğenmediği ve hakkında, “Kendisi bir kitap yazsaydı daha iyi olurdu” dediği eseri nahiv âlimlerinden Muâfâ en-Nehrevânî Şerhu Muhtasari’l-Cermî adıyla şerhetmiştir (Sezgin, IX, 193). el-Ferħ’in başka şerhlerinin bulunduğu da kaydedilmektedir. Cermî nahve dair başka eser yazmadığını bizzat ifade ettiğine göre (Zübeydî, s. 74) ona nisbet edilen Muhtasaru nahvi’l-müteǾallimîn, el-Ferħ’in bir başka adı olmalıdır. 2. es-Sîre. İbnü’l-Kıftî’ye göre sîretü’n-nebî konusundaki nâdir eserlerden biridir. 3. Tefsîru ebniyeti’l-Kitâb. el-Ebniye diye de bilinen bu eserin Sîbeveyhi’nin el-Kitâb’ında geçen kelimelerin yapısına dair olduğu anlaşılmaktadır. 4. Tefsîru garîbi Sîbeveyhi. Garîbü Sîbeveyhi diye de kaydedilen eser el-Kitâb’da geçen nâdir kelimelerin izahına dair olmalıdır. Cermî’nin ayrıca el-ǾArûz, et-Tenbîh ve et-Tesniye ve’l-cemǾ adlı eserlerinden de bahsedilmektedir.


BİBLİYOGRAFYA:

Sîbeveyhi, el-Kitâb (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1399-1403/1977-83, nâşirin mukaddimesi, I, 27, 38; Zeccâcî, Mecâlisü’l-Ǿulemâǿ (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1403/1983, s. 111, 234-235; Sîrâfî, Ahbâru’n-nahviyyîne’l-Basriyyîn (nşr. Muhammed İbrâhim el-Bennâ), Kahire 1981, s. 84-85; Ebû Bekir ez-Zübeydî, Tabakātü’n-nahviyyîn ve’l-lugaviyyîn (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1973, s. 74-75; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, Beyrut 1398/1978, s. 84; Hatîb, Târîhu Bagdâd, IX, 313-315; XIV, 153; İbnü’l-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâǿ (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1386/1967, s. 143-145; Sem‘ânî, el-Ensâb, III, 234-235; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, XII, 5-6; İbnü’l-Kıftî, İnbâhü’r-ruvât, II, 80-83; İbn Hallikân, Vefeyât, II, 485-487; İbnü’l-Cezerî, Gāyetü’n-nihâye, I, 332; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, II, 243; Süyûtî, Bugyetü’l-vuǾât, II, 8-9; Keşfü’z-zunûn, I, 493; İbnü’l-İmâd, Şezerât, II, 57; Brockelmann, GAL, I, 108; Muhammed Bâkır el-Hânsârî, Ravzâtü’l-cennât, Tahran 1331, IV, 133; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, V, 3; Werner Caskel, Gamharat an-nasab das genealogische des Hisām Ibn Muhammad al-Kelbī, Leiden 1966, I, 222, 327; II, 259; Hadîce el-Hadîsî, Kitâbü Sîbeveyh ve şurûhuh, Bağdad 1386/1966, s. 257; Sezgin, GAS, IX, 72-73, 173, 193; Şevki Dayf, el-Medârisü’n-nahviyye, Kahire 1976, s. 111-115; Ömer Ferrûh, Târîhu’l-edeb, II, 232; Nihad M. Çetin, “Müberred”, İA, VIII, 779.

Şükrü Arslan