CİHANSÛZ, Alâeddin

(ö. 556/1161)

Gurlu hükümdarı (1149-1161)

Gurlu Sultanı İzzeddin Hüseyin’in yedi oğlundan biri olarak dünyaya geldi. Babasının ölümü üzerine yerine geçen oğlu Seyfeddin Sûrî, topraklarını kardeşleri arasında eşit şekilde bölüştürmüştü. Kendi hissesini beğenmeyen Kutbüddin Muhammed topraklarını kardeşlerinden Bahâeddin Sam’a terkederek Gazneli Sultanı Behram Şah’a katılıp ona hizmet etmeyi tercih etti. Kısa sürede kendisini sevdiren Kutbüddin yetenekleriyle dikkati çekiyordu. Bundan hoşlanmayan bazı kimseler Behram Şah’ı onun aleyhinde kışkırtınca bir süre sonra Kutbüddin zehirlenerek öldürüldü. Bu olaydan sonra Gurlular ve Gazneliler arasında bir düşmanlık başladı.

Kardeşinin bu şekilde öldürüldüğünü öğrenen Seyfeddin Sûrî intikam almak için Behram Şah’ın üzerine yürüdü ve Gazneliler’i mağlûp etti (1148). Behram Şah kaçarak canını kurtarabildi. Gazne’de kalan Seyfeddin Sûrî bir müddet sonra idaredeki hâkimiyetini sağlamlaştırıp halkın ve eşrafın güvenini kazandığına kani olunca maiyetini tekrar Fîrûzkûh’a gönderdi. Bu arada kendisini toplayan Behram Şah düzenlediği büyük bir ordu ile Gazne’ye doğru ilerlemeye başladı. Yapılan savaşta Seyfeddin ve veziri Seyyid Mecdüddin mağlûp edilerek öldürüldüler (1149).

Seyfeddin’den sonra tahta geçen Bahâeddin Sam ise intikam maksadıyla Behram Şah ile savaşmak için giderken yolda hastalanıp ölünce Gurlu tahtına Alâeddin Hüseyin geçti (1149). Büyük bir kararlılıkla yola çıkan Alâeddin Behram Şah ile arka arkaya üç defa savaştı ve her defasında onu mağlûp etti. Behram Şah ancak Pencap’a kaçarak canını kurtarabildi. İntikam hırsıyla gözü dönen Alâeddin Gazne’yi yağmalayarak yedi gün yaktı. Bütün mimari eserler, kütüphaneler, bahçeler tahrip edilirken binlerce insan öldürüldü (545/1150-51). Gazneliler’in diğer önemli bir merkezi olan Büst de aynı şekilde yağma ve tahrip edildi. Bu yüzden Alâeddin “Cihansûz” (dünyayı yakan) namı ile meşhur oldu.

Minhâc-ı Sirâc Cûzcânî çıkan dumanlardan gökyüzünün karardığını, şehrin yağma, katliam ve soyguna mâruz kaldığını söyler. Bu sırada Sultan Mahmud, Mesud ve İbrâhim’in dışında diğer Gazneli sultanların türbeleri de yıkılarak hemen her şey ateşe verildi. Gazne eşrafı da öldürülerek kanları ile ıslanan toprak bir kale yapımında kullanıldı. Öldürülen kardeşlerinin intikamını bu şekilde aldığına kanaat getiren Cihansûz muhtemelen Gazneliler’le dost olan Selçuklular’dan çekindiği için Gazne’den ayrıldı. Yol boyunca uğradığı Gazneli şehirlerini de tahrip etti. Fîrûzkûh’a dönünce Gazneli ve Selçuklu sultanlarını taklit ederek “es-Sultânü’l-Muazzam” unvanını aldı. Daha önceki Gurlu hükümdarları emîr veya melik unvanını kullanıyorlardı. Bu sırada kendisine güveni o kadar artmıştı ki Selçuklu Sultanı Sencer’e de kafa tutarak eskiden beri verilmekte olan vergileri ödememeye başladı. Daha sonra Selçuklular üzerine sefere çıktı ve iki ordu Fîrûzkûh ile Herat arasında savaşa tutuştu (547/1152). Cihansûz mâğlup edilerek esir alındı. Fakat Horasan’da


hapiste bulunduğu kısa süre içerisinde zekâsı, nükteleri ve özellikle Sultan Sencer için yazdığı şiirleriyle kendisini affettirdi. Bir müddet Sultan Sencer’in sarayında ona hizmet ettikten sonra tekrar Fîrûzkûh’a dönmesine izin verildi.

Cihansûz’un esareti sırasında tahta yeğeni Melik Nâsırüddin Hüseyin oturmuştu. Cihansûz döndüğü zaman Gurlu sarayının ileri gelenleri Melik Nâsırüddin’i öldürerek tekrar Cihansûz’u tahta çıkardılar. Kısa sürede yerini sağlamlaştıran Cihansûz, bu sırada Sultan Sencer’in Oğuzlar’la yaptığı savaşı kaybetmesi üzerine Garcistan (Gorşistan) ve Yukarı Murgab vadisinde Bâmiyân, Zemindâver, Tohâristan ve Büst yöresinde bir fetih harekâtına başladı.

Gazneliler’e karşı girişilen vahşete ve katliama rağmen Cihansûz karakter olarak câni ruhlu değildi. Onun devrinde Gurlu sarayı belki de Orta Asya’nın en ileri kültür düzeyine erişmişti. Cihansûz zeki, hazırcevap ve nüktedan olup aynı zamanda şairdi. Ölümünden kısa bir süre önce İsmâilîliği kabul ettiği sanılmaktadır. Minhâc-ı Sirâc Cûzcânî’ye göre Cihansûz bu sırada İsmâilî dâîlerini Fîrûzkûh’a davet ederek propaganda yapmalarını istemiştir. Fakat ölümünden sonra yerine geçen ve koyu bir Sünnî olan oğlu Seyfeddin Hüseyin dâîleri öldürtmüş ve Karmatîler’i iyice baskı altına almıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XI, 164-167, 179, 271; Cûzcânî, Tabakat-ı Nâsırî, I, 341-350, ayrıca bk. İndeks; Fahr-i Müdebbir, Âdâbü’l-harb ve’ş-şecâǾa (nşr. Ahmed Suheyb Hânsârî), Tahran 1346; Firişte, Gülşen-i İbrâhîmî (nşr. Newal Kishore), Leknev 1281; C. E. Bosworth, The Later Ghaznavıds: Splandour and Decay, Edinburgh 1977; a.mlf., “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000-1217)”, CHIr., V, 146, 149, 153, 160-162, 451; a.mlf., “Ghūrids”, EI² (İng.), II, 1100-1101; Muhammed Habib, Shihabuddin of Ghur, Collected Works of Professor Muhammed Habib (ed. K. A. Nizami), New Delhi 1981; Ghulam Mustafa Khan, “A History of Bahram Shah”, IC, XXIII/1-2 (1949), s. 62-91; P. Hardy, “Bahrām Shāh”, EI² (İng.), I, 940.

Iqtıdar Husaın Sıddıquı