ÇUHADAR

چوخه دار

Osmanlı Devleti’nde Enderun teşkilâtında Has Oda ağalarından biri.

Çuhadar, Farsça’da “yün kumaş” mânasına gelen çuhaya, “sahip olan” anlamındaki dâr kelimesinin ilâvesiyle oluşmuştur. Selçuklular’daki câmedar*ın karşılığıdır. Yaygın olarak çukadar şeklinde de kullanılır. Çuhadarlık Çelebi Sultan Mehmed zamanında (1413-1421) ortaya çıkmıştır. Başçuhadar ağa ve maiyetindeki ikinci ve üçüncü çuhadarların başlıca görevleri padişahın yağmurluğunu, kürk, kaftan, ayakkabı ve çizmelerini korumak, merasimlerde ve biniş*lerde bunları bir yerden bir yere taşımak, bayram törenlerinde halka para serpmekti. Başçuhadar ağa aynı zamanda padişah bir yere giderken veya cuma selâmlığına çıkınca gerektiğinde çuhadarlarla birlikte bostancıbaşı, büyük ve küçük mîrâhur ağalarla kapıcılar kethüdâsının, solakların ve sandalcıların nâzırlığını yapardı.

Başçuhadarın teşrifat görevleri de vardı. Meselâ vezîriâzam, şeyhülislâm, Kırım hanı ve rikâb-ı hümâyun kaymakamlığına tayin edilenleri sarayın Soğukçeşme Kapısı’nın iç tarafında karşılar, yanındaki peyk ve solaklarla birlikte bunları Orta Kapı’ya kadar götürürdü. Padişah Beşiktaş’taki sarayda ise, adı geçen görevlileri Çinili Meydan’da karşılayarak padişaha götürür ve görüşme bittikten sonra geri getirirdi. Bu hizmetlerine karşılık yeni tayin edilen mevki sahibinden belli miktarda bir para alırdı. Çuhadarın XVI. yüzyılda yevmiyesi 20 akçe idi. Bu ücret XVIII. yüzyılda 35 akçeye çıkmıştır; ayrıca zeâmet*i vardı. Fâtih Sultan Mehmed, öteki Has Oda ağaları gibi çuhadara da yılda dört kaftan verilmesini emretmektedir (Özcan, s. 46). Çuhadar mevlidlerde 170 altın bahşiş alırdı. Çuhadar odasının âmiri olan başçuhadar terfi ederse silâhdar, dış hizmete çıkarsa XVII. yüzyılda beylerbeyi ve vezir olurdu. Yeniçeri ağalarının bir ara ağa bölüklerinden tayin edilmesi sırasında bazı çuhadarların ağa olarak da görevlendirildiği olmuştur.

Çuhadar XVIII. yüzyıl başlarına kadar protokolde has odabaşıdan hemen sonra gelirken Çorlulu Ali Paşa’nın silâhtarlığı zamanında silâhtarlığın altına düşmüş ve silâhtar ağanın yokluğunda onun vekilliğini yapar olmuştur. Kendisinden sonra rikâbdar ağa gelirdi. “Çâr erkân-ı cüvânî” denilen has odabaşı, silâhdar, çuhadar ve rikâbdar ağalar padişaha doğrudan arzda bulunma yetkisine sahiptiler. Padişah bir yere gittiğinde başçuhadar ağa rikâb-ı hümâyunun sağında yürür, ikinci çuhadar kırmızı atlas kese içindeki ayakkabıyı belindeki gümüş paftalı kuşağın yan tarafında asılmış durumda taşıyarak giderdi. Çizmeci denilen üçüncü çuhadar başçuhadarın ardından yürüyerek padişahın yedek çizmesini taşır, dördüncü çuhadar ise onun ardından yürürdü. Öteki çuhadarlar


rikâb-ı hümâyunla birlikte giden peyk ve solakların iç tarafında bulunurlardı. Bu kırk çuhadarın ilk yirmisi bellerine tokaları saf gümüşten altın yaldızlı kuşak bağlarlardı. Bu kuşaklar kendilerine hazîne-i hümâyundan geri alınmak üzere verilirdi. Çuhadarlar bellerine ayrıca kendi malları olan mücevherli bıçak takarlardı. Öteki yirmi çuhadar ve mülâzımlar ise bellerine çarşaf kuşanırlar ve hançer takarlardı. Çuhadarlara yılda bir defa mevsime göre üçer çuha dolama, birer çuha, birer şâli çakşır, kavuk, sarık, atlas hâre, sade üçer kaftan, üçer entari ve üç ayda bir olmak üzere çizme parası verilirdi. Saltanat binişleri sırasında padişaha sunulan arzuhaller çuhadar ağa vasıtasıyla silâhdar ağaya verilir, o da padişaha takdim ederdi.

Çuhadarların maiyetlerinde Has Oda’dan ikişer lala, aşağı koğuşlardan birer kullukçu ve birer zülüflü baltacı ile ikişer sofalı, birer heybeci ve ikişer yedekçi vardı. Fakat Çorlulu Ali Paşa zamanında Enderun’da silâhdarların ön plana geçmesinden sonra çuhadarın görevi onlara verilmiştir. Bu yüzden geçimleri için kendilerine yıllık 60-70.000 kuruştan 100.000 kuruşa kadar ücret bağlanmıştır.

Başçuhadar ağa dış hizmete çıkınca veya ölünce iç hazinede bulunan kişilerin tamamının hazır bulunmasıyla uhdesinde demirbaş olarak kayıtlı her şey halefi olan çuhadara devredilir ve hazırlanan defterin biri padişaha, diğeri de yeni çuhadara teslim edilirdi. XVIII. yüzyılda ilk tayini sırasında çuhadara 11.300 çürük akçe verilirdi.

Osmanlılar’da sadrazamların sivil taharrî görevlilerine de çuhadar denirdi. Bunlar belgelerde “tebdil çukadarı” olarak geçmektedir (BA, Cevdet-Askerî, nr. 23.659). Şeyhülislâmların, mevleviyete kadar yükselmiş kadıların, kaptanpaşaların, tersane emininin, yeniçeri ağalarının, sekbanbaşı ve çavuşbaşı gibi yüksek devlet ricâlinin de özel çuhadarları vardı. Taşrada vali ve mutasarrıfların hükümet merkezinde kapı kethüdâsı ve çuhadar adı altında memurları olduğu gibi 1908’e kadar resmî dairelerin de kapı çuhadarları mevcuttu. Aynı şekilde topçubaşı ve arabacıbaşı gibi kapıkulu ocaklarının ileri gelen zâbitlerinin kapı çuhadarlarının bulunduğu da belirtilmelidir.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Ali Emîrî, III, nr. 18396; BA, Cevdet-Askerî, nr. 23659; BA, Cevdet-Saray, nr. 2647, 2790, 5848; Koçi Bey, Risâle (Aksüt), s. 82; Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-ebrâr, Bulak 1248, s. 631; Mehmed Halîfe, Târîh-i Gılmânî, İstanbul 1340, s. 97; Silâhdar, Târih, I, 182; Râşid, Târih, I, 91; d’Ohsson, Tableau générâl, VII, 35-37; Hızır İlyas, Târîh-i Enderûn, İstanbul 1276, s. 10, 28-29, 138-141, 147, 328, 329, 338, 429, 435; Teşrîfât-ı Kadîme, s. 53, 58, 66; Atâ Bey, Târih, V, 30, 201-204, 208, 209, 253; Uzunçarşılı, Medhal, s. 35, 84; a.mlf., İlmiye Teşkilâtı, s. 136, 139, 141, 196; a.mlf., Saray Teşkilâtı, s. 72, 322-323, 327, 348-350; a.mlf., Kapukulu Ocakları, I, 152, 179, 182, 192, 403; a.mlf., Merkez-Bahriye, s. 209, 314; Abdülkadir Özcan, “Fâtih’in Teşkilât Kanunnâmesi ve Nizam-ı Âlem İçin Kardeş Katli Meselesi”, TD, sy. 33 (1982), s. 42-43, 46; Pakalın, I, 384-386; TA, XII, 140-141; R. Ekrem Koçu, “Çuhadar, Çuhadar Ağa, Rikab Başçuhadarı Ağa”, İst.A, VIII, 4159-4160.

Abdülkadir Özcan