DÂRÂNÎ

الداراني))

Ebû Süleymân Abdurrahmân b. Ahmed b. Atıyye ed-Dârânî (ö. 215/830)

İlk zâhidlerden.

Dımaşk’ın Dârân veya Der‘iye köyünde doğdu. Suriye bölgesinin en eski sûfîlerinden biri olup aslen Vâsıtlıdır. Gençlik döneminden sonra tasavvufa yöneldi; özellikle aç kalmaya önem veren, riyâzetlerle dolu bir zühd hayatı yaşadı ve bundan dolayı “bündârü’l-câiîn” (açların önderi) lakabını aldı. Mekke ve Bağdat’ı ziyareti sırasında buralarda bulunan sûfîlerle görüştü. Zühd ve tasavvufla ilgili sözleri, daha çok yetiştirdiği sûfîlerin en büyüğü olan Ahmed b. Ebü’l-Havârî vasıtasıyla rivayet edilmiştir.

Dârânî havf*-recâ* halleri ve bunların birlikte yaşanması gerektiği üzerinde özellikle duran sûfîlerden biridir. Ona göre vera‘ zühdün ilk merhalesidir. Recâ müşahede, havf ise mücahede ile ilgilidir. Müşahedeler de mücadelelerin neticesidir; kanaat rızânın başlangıcıdır; zâhidlerin son mertebesi mütevekkillerin ilk mertebesidir. Ona göre ağlamayı terketmek ilâhî yardımın kesildiğini gösterir. Bu sebeple, “Gözünüzü yaşa, gönlünüzü tefekküre alıştırınız” der. “Usulü kaybeden vuslatı gerçekleştiremez” sözü kendisinden sonra tasavvufî çevrelerde seyrü sülûkün bir ilkesi haline gelmiştir. Dârânî semâ meclislerini gönülleri terbiye ve tedavi etmek için faydalı saymıştır. Onun tasavvuf düşüncesinde üç temel makam vardır: Zühd, vera‘ ve rızâ. Hub (sevgi) ise rızânın tabii neticesidir. Gece ibadetine çok önem veren Dârânî “ehl-i lehv” (dünyevî zevklere düşkün olanlar) tabirinin karşıtı olarak “ehl-i leyl” (gecelerini ihya edenler) terimini kullanan ilk sûfî olarak bilinmektedir. Ehl-i leyli tefekkür ederek, ağlayarak Kur’an okuyanlar, vecde gelip haykırarak rahatlayanlar ve susanlar şeklinde üç gruba ayırmıştır.

Ebû Süleyman ed-Dârânî’nin mârifet ve mârifet ehliyle ilgili olarak da dikkat çekici görüşleri vardır. Ferîdüddin Attâr, “zâhidlere ne mutlu” diyen birine Dârânî’nin “âriflere ne mutlu” şeklinde cevap verdiğini nakleder. “Başkalarının elli rek‘atta tadamadığı ruhanî zevki ârif iki rek‘atta tadar” diyen Dârânî mârifetin sözden çok sükûtta aranması gerektiği görüşündedir (Attâr, s. 28). Ancak sûfî gönül dünyasında hissettiği nükte ve hikmetlerin doğruluğunu Kur’an ve Sünnet’in hükümlerine uymadıkça kabul etmemelidir.

Dârânî bazı âyetlere tasavvufî yorumlar getirmesi sebebiyle işârî tefsir* hareketinin ilk temsilcilerinden sayılır. Abdurrahman Câmî’nin verdiği bilgiye göre kardeşi Dâvûd b. Ahmed’in de mürşididir. Hâris el-Muhâsibî başta olmak üzere birçok sûfîyi etkileyen Dârânî’nin tasavvuf düşüncesinin kuruluş safhasında önemli hizmetleri olmuştur. Richard Gramlich onunla ilgili geniş bir makale yazarak tasavvufî konulardaki düşüncelerini değerlendirmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Sülemî, Tabakāt, s. 91; Ebû Nuaym, Hilye, IX, 254; Kuşeyrî, er-Risâle (Uludağ), s. 129-130; Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb, s. 139; a.e. (Uludağ), s. 211; İbnü’l-Cevzî, Sıfatü’s-safve, IV, 223; İbn Hallikân, Vefeyât, III, 131; Hatîb, Târîhu Bagdâd, VIII, 241; Attâr, Tezkiretü’l-evliyâǿ, s. 28; İbn Kesîr, el-Bidâye, X, 255; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 116; Şa‘rânî, et-Tabakāt, I, 87; Münâvî, el-Kevâkib, II, 251; İbn Teymiyye, el-Furkān, Bağdad 1389, s. 39; Süleyman Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, Ankara 1974, s. 64; Ali Sâmî Neşşâr, Neşǿetü’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire 1978, III, 306-319; Richard Gramlich, “Abū Suleymān ad-Dārānī”, Oriens, sy. 33 (1992), s. 22-85.

Mustafa Kara